SOYUT KÜTLE       

Soyut kütle, Planck Sabiti’nin öte tarafında kalan her şeyin ismidir. Yani, kısaca, yaşadığımız somut evrenin dışında kalan öbür alemin tanımıdır.

Bunun klasik bilimlerce kabul görmemesinin kendine göre bazı nedenleri vardır. Her şeyden önce, soyut kütle adı üzerinde “hayali” olduğundan, bilim çevrelerince ciddiyeti tartışılmıştır. İkincisi, ışıktan milyarlarca kez hızlı gitmek (D21, D22), Einstein’in Relativite Teoremi ile çakışmakta ve üçüncüsü, Kuantum Teoremi’ni de tam karşısına almaktadır. Ancak, diğer taraftan, maddenin bittiği yerde soyut kütlenin başladığı ve bunun, madde gibi sonlu ve kısıtlı olmadığı da matematiksel bir gerçek olarak kanıtlanmıştır.

O. M. Bilaniuk ve E. C. G. Sudarshan’ın 1969 yılında birlikte yayınladıkları, “Particles Beyond The Light Barrier” (Işık Engelinin Ötesindeki Partiküller) (D4) ve “More About Tachyons” (Takyonlar Hakkında İleri Bilgiler) (D5) adlı makalelerinde; J. G. Taylor’un 1969 yılında yayınladığı, “Particles Faster Than Light” (Işıktan Hızlı Partiküller) (D43) adlı makalesinde ve G. Feinberg’in  1969 ve1970 yıllarında yayınladığı, “Possibility of Faster-Than-Light Particles” (Işıktan Hızlı Partiküllerin Olabilirliği) (D21) ve “Particles That Go Faster Than Light” (Işıktan Hızlı Giden Partiküller) (D22) adlı makalelerinde ve N. Herbert’in 1988 yılında yayınladığı, “Faster Than Light: Superluminal Loopholes in Physics” (Işıktan Hızlı: Fizikte Süperluminal Delikler) (K78) adlı kitabında bu konuda ayrıntılı bilgiler yer almaktadır.   

Matematiğin kanıtladığı her şey eninde sonunda bulunur. Evrende her şey matematiğe, yani sayılara dayalıdır. Bu sayılardan boyut geometrisi ortaya çıkar. Boyutlara, fiziksel etki ve dinamizm yerleşince de, evren, fiziko-matematik bir açıklamaya kavuşur.

Eski Yunanlılar, örneğin 3-5’in sonucunu, imkansız diye bilirken, Kur’an’dan çıkardığı cifir bilgisini cebir haline getiren (Sıfırın kullanımını ve ondalık sayıları bulan) Müslüman Türk alimi Al Cabir, 3-5’in sonucunu -2 olarak tanımlamıştır (Algebra-Cebir ismi bu ünlü alimden gelmektedir). 

Matematikte eksi sayıların bulunması, geometride soyut evrenlerin bulunduğunu ve fizikte de “antimadde” denilen “eksi” bir maddenin varlığını haber vermiştir. J. G. Cramer’in 1984 yılında yayınladığı, “Other Universes” (Diğer Evrenler) (D8, D9) ve 1985 yılında yayınladığı, “The Other 40 Dimensions” (Diğer Kırk Boyut) (D10) adlı yazılarında soyut evrenler hakkında ve H. Alfven’in 1966 yılında yayınlanan, “Worlds-Antiworlds” (Dünyalar-Antidünyalar) (K2) adlı kitabında, bu konuda ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır.

Antimaddenin varlığının ortaya konuluşu, 1920’li yıllara kadar gitmektedir. O yıllarda, Kuantum Teoremi’nin dalga mekaniğinin kurucusu Schrödinger’in denklemlerinin (K66), bilinen “artılı” çözümün yanısıra, bir de “eksili” çözüm vermesinin Maurice Dirac (1902-1984) tarafından ortaya konulması antimaddenin ilk göstergelerinden biri olmuştur.

Bugün artık soyut matematik uzaylar, soyut kuvvet alanları, soyut kartezyen koordinatlar modern bilimin bir parçasıdır (K88, K135). Minkowsky’nin, zaman boyutunu, “karekök içinde -1”olarak tanımladığını daha önce belirtmiştik. Artık Kuantum Teoremi’nden karadeliklere kadar bir çok teorem soyut sayılarla içiçedir. 

Negatif sayıların antimaddeyi heber vermesi gibi, soyut sayılar da soyut kütlenin habercisidirler. Soyut bir matematik matrisin, soyut bir geometrik matris ve soyut bir kütle fiziğinin habercisi olduğu, Dünya’da ilk kez Zig-Zag Grubu’nca belirlenmiştir.

Bilimsel olarak kanıtlanmasının yanısıra, Bağdadi’nin, tezkirelerinden birinde, Hazreti Hızır ile birlikte gezdiği “Mücerret Alem”i (Soyut Alem’i) anlatmış olması, Zig-Zag Grubu’nın bu konudaki inancı ve israrının en önemli delilidir: