Sohbet n° 183 - Tarih: 04 eylül 2003

<> ve [] ile başlayan kesimler Aiberg'e ait değildir. [ ] arasındaki kesimler sonradan eklenmiştir...

 

SS Hoşbuluşturana Hamd.

 

<> [Önceki chatten]: Kalubeya'ya dönelim. Allah'ımız (Öğretmen Rabb) gördü ki: KÜLLİ ŞEY'İN İÇİNDE TEK BİR DOSTU VAR. Aman tanrım, sonsuz şey + ler içinde BİR TEK dost demek sonsuzda bir ihtimali yakalamak! Bakın İbrahim neyi başarmış, bir daha algılayın (ve ma edrake?). Her şey (nefs) BOŞCÜMLE iken, adı elif - be - ra - ha - mim olan bir ŞEY "BOŞCÜMLE gibi davranmadı". Ben sizin Rabbiniz değil miyim sorusuna SADECE O "EVET YA RABBİ" dedi. Allah'ımız bunu AYIRDI (dost edindi). ÖĞRET ONLARA dedi., ders ver (DeReSe). Sonsuz ŞEY içinden bir "İKİNCİ ŞEY" daha ayrıldı ve Elifba + ra + ha + mim'in yanına gitti. Elif + De + Ra - sin. Bunların ikisi adını verdiğim Resulullahların GERÇEK ADI DEĞİL (İdris'in adı Enok/Enuh'dur).

Dur parça parça okuyalım: Önce de BUNLARI niçin yazdığımı anlatmalıyım, o gün anlatamamıştım: Dedem beni boylamaya soylamaya gelmişti, ben onunla yüz göz olmaya çalışan bir insanım (bu benim mizacım). Bir soru sordum: "BU KEZ DE SEN BANA SORU SOR!" diye. İlk kez bunu yapıyordum, yıllardan sonra (37 yıldır). "NEDEN BEN?" dedi, "NEDEN BEN LEVHİ OKUYORUM, -sen değil-?".

O sırada Abdullat'ı (Efendimizin babasını) yazıyordum. Konuyu ANİDEN değiştirmek zorunda kaldım. Kur'an'ın başı ve sonunu birleştirmeye son ve ilk harflerden halka yapmaya başladım.

Yine tlf... (Bşçvş. Edo'yu zabıtla teslim etti), size yazarken (kim olduğunu bilmediğimden) kapıyı açmamıştım. Kapı önünden telefon etti ve kapıyı açtım. Durum bu)

Kapıyı açmamak da bir YALAN söylemektir, Allah beni ve bizleri affetsin! Bir hanif "MİNUMUM GÜNAH İŞLEMELİ", SIFIRA yakın bir günah çizelgesi olmalı! Ama günlük yaşamda yalanın bini bir para gidiyor... MİNİMUM günahımız olmalı, Allah'ımıza AFF için az bir kambur bırakmalıyız.

 

<> Eğer evden dışarıya "evde yokuz" diye bağırılırsa yalan olur.

Espri çok güzel :). Alacaklının biri kapıyı çalar; içerideki borçlu: "Evde kimse yok!" der, yani bağırır. Bunun üzerine öteki adam: "Peki evde kimse yoksa, sen içeriden bağıran kimsin?". Yalan arkasından yalan getirir ya, içerideki yanıtlar: "Ben evin köpeğiyim". Öteki de: "İYİ, O HALDE BEN GİDEYİM" der ve gider...

 

<> :)

Yalanı sanat yapanlar (Başta CİN suresindeki YALANCI AKILSIZ ŞEYTAN) lokomotif olduğunda insanları ve yalanları arkasına vagon gibi takar...

Afivvü Allah'tır; Ğafur ve Rahim ve de Tevvab Allah'ımız Avfiv'dir. Yani bir değil, iki değil, DÖRT KEZ affeder! Affetmeye mecbur değildir -asla-, hele razı olmadıklarından... Ama bir de "KULUNUN KENSİNDEN RAZI OLMASINI" istiyorsa, kendisinden hoşnutluğunu diliyorsa... Rabbim bu cemaati/bu ikinci bedir aslanlarını AFFET, Tevbelerini kabul et, Rahmet çatının altına al ve Mağfiret (anadan doğma günahsız) kıldır, herkes adına AMİN!

"Kur'an'ın başı ve sonunu birleştirmeye son ve ilk harflerden halka yapmaya başladım." demişim. Devam edelim: Kur'an'da Virgül (vav, ",") işareti biliyorsunuz BAĞLAÇTIR ve BİNARY cebirinde "AND" (ve) matematik işareti yerine geçer.

Pekiyi Kur'an'da NOKTA, yani cümle sonuna konan HİÇ bir işaret yoktur.

YOK İDİ, sonradan çiçekler yaparak ayet aralarını açmaya çalıştılar. Bu kadar da enayilik olmaz ki: Cümle sonuna HACCAC zalimi "ÇİÇEK" yapıyor! Bu Araplara yuh ki yuh!

Pekiyi VAV diye bir virgülü HABER veren Allah'ımız, NOKTA yerine hangi harfi TERCİH ETMİŞTİR -de haberimiz yok-?

Hatta, E başta, beni çok iyi anlayacaklar olacak. Hani şu bir sürü "idgam", "gunne" ve nunlatanlar var ya, işte "n" üzerine iki üstün korsan şu olur bu olur... PEKİYİ NEDEN KOYMUŞLAR O "Nunlatan" harekeleri?

 

<> Nun >>> nokta

Evet NUN "Nokta" idi. Mesela "Alal kavmil kafir" ve NOKTA konacaktı ama "Alel Kavmil Kâfir*UN" (Nokta) koydular.

O yazılı Kur'an, inanın, tüm kudsiyetine rağmen, YAZI VE İŞARETLEME sembolizmi olarak tam bir MASKARALIKTIR. Kur'an'ı zatını bundan tenzih ederim. Çünkü Kur'an NEFSİ olmayan bir zattır. Kur'an = Hur'an'dır. Yani HİTAB dili olarak, "YAZILI" inmediğinden, "NOKTALAMAYA gerek YOKTUR". "Haraa" >>> SÖZLE nakledilen (masallar gibi) anlamında (bakınız Tuareg, Cibuti ve İssar Hami dillerindeki kuşaktan kuşağa nakledilmek için ezberlenen SOYAĞACI kütükleri vb.).

Kur'an ZİKİR olarak inmiştir, ama KİTAB olarak toplanacağı "Zalikel kitabe" gibi bildirilmiştir. İnsanlar konuşurken nokta koymazlar, ama yazarken koymak zorundasınız (Çiçek değil, basbayağı nokta). İşte ilk harfi mukataa olan NUN'un sırrı budur!

Allah'ımız ALAK'ın İLK BEŞ AYETİni indirdikten sonra NOKTA koymuş ve ikinci ayet takımını (NUN/Kalem) indirmiştir. İlk beş ayet BİR KEREDE gelmiştir. İkra/Alak'tan sonra İLK NOKTA konmuştur (NUN). Sonra İKİNCİ kısım (Kalem ve...) indirilmiştir.

Mesela Fatiha İKİ BÖLÜMLÜDÜR: YEVMİDDİN (NUN NOKTA), sonraki "İyyake na..." ise İKİNCİ bölümüdür, yani tek fatiha aslında iki bölümlüdür. Bunu nereden anlıyoruz?

(Pardon ben niçin çok sık soru soruyorum? Çünkü SİZİN ZATEN SORACAĞINIZ sorulara, size zahmet OLMADAN kısa sürede yanıt vermek için sizler adına SORUYU ben kendi kendime soruyorum.). "Bunu nereden anlıyoruz?" diye SİZLER adına sormuştum.

 

<> İlk beş âyette kısa bir ara ile araya başka bir âyet girmeksizin gelmedi mi?

Daha önce de değinmiştim. Bir açılış suresi olmayan Fatiha ZATEN tek sure değildir? İKİ PASAJI bir tek sure haline toplanmıştır (toplayan akılsızın yarattığı bir sorun bu). NUN (diN gibi) ile bitip ELİF (iyyake gibi) başlıyorsa, zaten cifiri bilen biri için (MESELA DABBET gibi) o surenin İKİ ayrı surenin bir araya getirilmesi olduğunu anlayacaktır.

FATİHA bir fitnedir (İyi veya kötü imtihan anlamında). İyi olan yaşadı, pekiyi kötü olan? FATİHA'nın ilk bölümü >>> yevmiddiN'e kadar? Amaaaa İKİNCİ bölümü >>> "İyyake na'büdü ve iyyake nestain..." ise bunun tersine DUA'dır. Fatiha da MAUN bir suredir, DİKKAT çarpar!

Şaşırmayınız, ÇARPAR diyorum! Kimleri çarpar? Fatiha'nın ikinci bölümü ardından önce "TEBBET EBİ LEHEBin" suresi ve bunun ardından, sırayla Alak'ın 5 İLK ardına eklenen "12 ayeti", sonra Kalem'in ilk altısı ardına eklenenler ve sonra Müzemmil ve Müddesir ardına eklenenler...

İşte bu EKLENEN YERLERDEKİ insan örnekleri (başta "Ebi Leheb" ve de "Karısı") İSİM VERİLEREK ve elebaşı ilan edilerek >>> CEHENNEME GARANTİ EDİLMİŞLER ve ‘Hutame' denen yer ile MÜJDELENMİŞLERDİR! Ne kötü bir müjde!

Karısı da ODUN hamalı! (Buradan anlıyoruz ki, Cehennemi tutuşturacak olan bizim GÜNAHLARIMIZ). Bir benzin var ve henüz yanmıyor, ama siz ONU (Ebi Leheb'in karısı misali) tehlikeli yerde TUTUŞTURUYORSUNUZ! Yani kıvılcım çakmasanız, odunu tutuşturmasanız HUTAME'den başlayan ateş mahalleyi sarmayacak!

Elleri kuruyasıca! Sözde amca! Dövdüğü, YEĞENİ Muhammed(ss) değil, ALLAH'IN ELÇİSİ Hz. Muhammed(ss). ELLERİ KIRILSIN! ELLERİ KURUSUN! Suyu çekilsin! Soyu çekilsin!

 

<> Kurudu da

Evet KURUDU (bile). KURUmak ve ODUN ve TAŞIMAK, işte bu şifrelerden anlıyoruz ki, CENNETİN BİR ADEM HAVVASI VAR İSE, CEHENNEMİN de ADEM HAVVASI >>> Ebi Leheb + Eşi! Cehenneme ilk girecekler Firavun, Nemrut vb. değil, İŞTE açılışı (Fatihayı) bunlar yapacak! Bu ikisi...

Allah'ımız başka bir ayette asla İSİM vermez, ne Cennet'e gireceklere (bizden birilerine veya "Aşerei Mübaşere" denen YALANCI HADİS'de adı zikredilenlere). Ama İSMEN/AD OLARAK EBİ LEHEB (ki öz amcası ve yengesi) İSİM OLARAK verilmiştir! Açık senettir bu... Artık ŞEYTAN gibi o da AFFI MÜMKÜN OLMAYANLAR sınıfındadır. Şeytan Ebi Leheb'den daha üstündür:

1. Şeytan Allah'a inanır (gördü, konuştu, Cennet'te birlikteydiler vb.) Ebi Leheb halen PUTLARINA inanırdı.

2. Şeytan "GÖNÜLLÜ" olarak, yani CENNETTE iken, cennet nimetlerini görerekten BİLE BİLE İNTİKAM için bunlardan vazgeçerek Siccin cehennemini ÖZGÜR irade ile tercih etmiştir. Ebi Leheb ise LAT denen put tarafından EBEDİ (putlar) CENNETİNİ istemek için bu işe soyunmuştur.

Yani Ebi LEHEB'e yeğeni olan Efendimiz, Cennet'i anlattığında ve İslam'a çağırdığında, "SENİN CENNETİN BENİM CEHENNEMİMDİR!" demiştir ve aynı gece, yeğeninin evini kundaklamıştır.

(Eşi çamaşır kazanı tutuşturmak numarasıyla odunlar taşımış, sonra bunları efendimizin penceresinin önüne taşıyarak, geceleyin de gizlice Leheb gelerek, efendimizi yakmaya çalışmıştır).

Bunu nereden anlıyoruz? "Ey Ateş İbrahim'e SERİN OL" ayetinden... (Ayrıntıları çok uzun bugünkü konumuz değil. ) Bakın bunu anlatacak değilim ama şu ipuçlarını vereceğim:

1. Resulullah efendimizi SÜREKLİ takip eden bulut, İBRAHİM'e serin olan ATEŞİN ta kendisiydi.

2. RESULULLAH hep GÜL kokardı (parfüm sanayi ile ilgilidir).

NEDEN GÜL? Neden karanfil değil? Veya İbrahim atamızın, ATEŞİ HANGİ ÇİÇEK BAHÇESİNE DÖNÜŞMÜŞTÜ?

 

<> Gül bahçesi

3. İsmail atamız/atası da O ATEŞİ BULMUŞTU, hatırladınız mı?

Susuzluktan YANIYORDU, topuklarını yere vurduğunda daha yeni doğmuştu. Topuklarını vurduğu YAKICI kumlar (güneşte 65 santigrat) birden ISLANDI! Hacer ana geldiğinde, oğlunu KANA KANA su içerken buldu! Küçük dilini yutmuştu. Bu suyun adını hatırladınız mı?

 

<> zemzem

PEKİYİ şimdi İBRAHİM'in ateşinin NE OLDUĞUNU anladık mı?

4. İbrahim ZEMZEMİ geri vermek zorunda hissetti kendini... İsmail'i KURBAN edecekti! KIRMIZI KAN ile... Kırmızı işte bu SÖZÜ edilen GÜL'ün rengini açıklıyor. (Demek ki İbrahim'in gülistanı beyaz, sarı, kayısı gül değilmiş, kırmızıymış).

KIRMZI GÜL >>> Bu kutsal değil, ama kutsal olan şu ayet: "Görmüyorlar mı, biz ateşten suyu, sudan ateşi çıkarıyoruz". "YAŞ odun kuruyunca yanar" demek sadece birinci anlam... (Hidrojen yanıcı, Oksijen yakıcı gaz olup 2H ve bir tek O, bir araya gelince su olur). Bu ve başka ayetler var ("Diriden ölüyü, ölüden diriyi çıkarmak" gibi)...

 

<> 36/80: O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.

<> 10/31: Sor: "Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya o işitme gücünün ve gözlerin sahibi kim? Kim çıkarıyor ölüden diriyi ve kim çıkarıyor diriden ölüyü? Kim çekip çeviriyor iş ve oluşu?" Hemen, "Allah!" diyecekler. De ki: "Hâlâ kendinize gelmiyor musunuz?"

<> 6/95: Hiç kuşkusuz Allah'tır daneyi yaran, çekirdeği patlatan. Ölüden diri çıkarır O; diriden ölüyü çıkaran da O'dur. İşte budur Allah! Peki nasıl ters bir yöne çevriliyorsunuz?

Pekiyi ZEKERİYA, İSHAK ve İBRAHİM peygamberlerin ORTAK SIRRI NEDİR? Bir anımsayınız ltf. (İshak ve Yakub İbrahim'in öteki dalının oğlu ve torunu).

 

<> Çok yaşlı olarak baba oluyorlar.            <> yaşlı iken çocukları oldu

Evet... Zekeriya ve oğlu Yahya ise zaten Beni İsmail'den değil; Beni İsrail'den gelme. Yani Resulullah İsmail'den; Zekeriya ve Yahya ise "İsrail = Yakub"dan geldiler. Demek ki KURU ODUN bir GEN ağacı. İbrahim atamız demedi mi: "Bir kuru dalım ben, bu yaştan sonra çocuğum olur mu, hele eşim menapozunu yüzyıl önce bitirdi". Zekeriya demedi mi: "Bu yaştan sonra ben bir kuru ağacım...". İsrail ve Babası: "Kuru ağacım..." demediler mi?

Ama KURU'dan YAŞ çıktı, öyle değil mi? O kuru odunların TAMAMI nereye gitti? Cevabım bir ESPRİ değil, çok ciddiyim. Cevap şu: Başka bir kadının kucağına ODUN oldu... Acaba bu kadın kim??

 

<> Leheb'in karısı (Resulullah'ın yengesi).

Evet... Nuh'un karısı, Lut'un karısı, Ebi Leheb'in karısı. Bunların ORTAK özellikleri nedir? (Sizin adınıza soru soruyorum ki zahmet olmasın.).

 

<> hepsi ayetlerle aşağılanan kadınlar

Evet. Hatırlayalım, TANDIR başında idi NUH'un karısı... "Tandır KAYNADI" diyor ayet (Tennur). Ve Tennür başında NUH'un karısı var! Kocasına "Ben gencim, moruk bunak" diyen ve başta çocuğu Yamm (Kenan) ile Ham olmak üzere babasıyla "BUNAK" diye alay ettiren kadın; TANDIR'a daha yaş odunu koyduğunda, daha kıvılcım bile vermeden TENNUR kaynadı...

Lut'un karısına bir göz atalım. LUT GÖLÜ NEDİR? SU, başka özelliği nedir?

 

<> 400 metre deniz seviyesinin altında! Dünyanın en derin yeri. Çukur yani.

"Birleşik kablar esasına göre ALÇAKTA kalmaması gereken bir GÖL". (Hazer gölü İÇDENİZDİR/NUH'a ait bir göldür ve içdenizler yapay GÖLLERDİR. Bu istisna dışında, Lut gölü kesinlikle İÇDENİZ değildir, AKDENİZİN TA KENDİSİDİR!)

Akdeniz'i Analiz edelim: Bolca SU ve TUZ, yani bir kazan. Akdeniz deniz suyunu alıp kaynatın ve buharlaştırın, geriye TUZ kalacaktır. DOYMAMIŞ TUZ eriyiği haline getirelim bunu.

Yani bir miktar suya tuzu mümkün olduğu kadar koyun ve karıştırın, iyice sonuna kadar karıştırın. İşte doymamış bir eriyik yapmak üzeresiniz (Dikkat tek şartımız, içinde bir toz zerresi dahi olmayacak.) Bu su BİRDEN YOKOLACAKTIR. Nasıl yok olacaktır? İçine sadece minicik bir havada uçuşan toz zerrelerinden SADECE BİRİNİ koyunuz, o zaman ne olacaktır? (Bu size sorduğum bir sorudur)

 

<> Elektroliz mi?       <> Ayrışma: NaOH HCl

Yanıtını neredeyse verdim: "SU YOK OLACAKTIR" dedim, DOYMUŞLUK yasaları var ya, onları hatırlayınız! Tuzu son noktasına kadar almış su o anda KARARSIZDIR, ama içine koyduğunuz minicik bir toz zerresini ÇEKİRDEK kabul ederek birden KRİSTALLEŞECEKTİR. Yani bir sihir gibi SU yerine >>> YEMEĞE ATILMAYA HAZIR, TUZ KRİSTALLERİ gelecektir. SU bir anda gidecek ve bir bardak TUZUNUZ olacaktır.

Bunu hiç duydunuz mu: "SU YERİNE TUZ gelecektir"? Yeter ki bir ÇEKİRDEK madde(zerre) ile aşılayınız onu... Bunu benden önce HİÇ DUYMADINIZ MI? Merak ettim! Hiç duyan var mı?

 

<> Buna benzer 1 şey duymuştum el-buni bahsediyordu <> Yoğunlaşma çekirdeği gibi şeyler duymuştum.

Bir fizik öğretmeni tanıdığınız var mı? Şimdi varsa daha makbul olur!

 

<> Kaynama taşı da aynı şey gibi.

Gibi gibi... Pekala bir fizik öğretmeni bulduktan sonra beni ARKAMDAN doğrularsınız. Ben şimdi konuya devam ediyorum.

 

<> ben öğrenciyim biliyorum. kimya dada var

Sağol, tşk.

 

<> simyanın ana konularından biridir bu

Evet. Bir de KRİSTALOJİ biliminin vazgeçilmez ilkesi... Evet, devam edelim... Ama size yine bir AYET angaryası ltf. LUT'UN KARISINA ne oldu, ayet ile yazar mısınız?

 

<> 15/60: "(Fakat Lût'un) karisi müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik".

<> 27/57: Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Karisi hariç. Onu, arkada kalanlardan 1i olarak takdir etmiştik

<> 29/32: (İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Söyle cevap verdiler: Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, (azapta) kalacaklar arasındadır.

<> 29/33: Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır".

<> 66/10: Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiç bir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi.

Siz de artık KUR'AN'IN aşinası oldunuz çıktınız. Çok mutluyum :))))))))))). (Reklam: HANİF'LERE DABBET GEREK).

 

<> Allah razı olsun                <> sayenizde...

Sayelerimizde... TEVRAT ve İNCİL ayrıntılı biçimde Lut'un eşini "TUZ SÜTUNU" diye bildirirler. Bunlara inanmak caizdir. (Mesela üç kitapta da Allah'ın BİR GÜNÜ sizin saydığıniz cinsten BİN yıldır der.).

 

<> yar.19:26 luk.17:32 Ancak Lut'un peşi sıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.

Sağol. Lut'un karısının da SUYU çekildi mi böylece? Yoğun bir TUZLU su ORTAMINA CANLI hücreyi korsanız ne olur? Yani hücrenin sitoplazmasından daha yoğun bir tuzlu su... Sitoplazma içine hücre membranından TUZLU su girer. Buna biz OSMOS diyoruz (Osmoz). Hatırladınız mı?

Böylece hücre ölür (plazmolize olur), yani tuzlu suya karışır gider... İşi evrensel boyutlara TIRMANDIRALIM: Cosmos ile Chaos arasındaki GİZLİ DEĞİŞKENLER (ödeme dengeleme geçidi/tüneli), işte bu OSMOS'dur. Cosmos (Künnes) ve Chaos (Hunnes). Şimdi enerji olarak bunu test edelim.

Düzenli cosmos da herşey düzenlidir. (Elektrik yükleri zıttır ve tastamam birbirine eşittir, ne kadar eksi varsa o kadar artı vardır. Asla bir eksik fazla değildir. Zaten enerji olayı şudur: Quantum denen enerji paketçiklerinin eşit sayıda ve aynı anda yük patlatmalıdır. Yani çok DÜZGÜNDÜR).

Elektrik akımı gibi, Güneş'in milyarlarca yıldır DÜZENİNİ hiç bozmaması gibi. Fission ve fusion her ikisi de "DÜZENLİDİR". Mesela bir çekirdekten çıkan nötron diğerlerine çarparak onlardan da birer nötron fırlatır ve böylece katlanarak, ZİNCİRLEME bir reaksiyon başlar... gibi gibi.

Künnes'in (cosmos) FERMİON düzeni vardır. Ama Chaos (Hunnes) böyle değildir, adı üzerinde kargaşa/karmaşa... Anaforlar, Bozon girdapları ile düzensiz fırtınaları oluştururlar. Bu anlatacağım bir mucizedir: Elimizde TEK KAOS enerjisi var. Bundan başka HİÇBİR kaos enerjisi yok. Bu ne olabilir??

(Şeytan da kaos enerjisidir; Vesvese yoluyla etkilemektedir. Şeytanı saymazsak), bbizim de bir CHAOS enerjimiz var. O nedir? Bir çakmağı olan var mı? Onu çakar mısın? O yanan CHAOS'a ne deniyor? Ne şekli var, ne şemali! Ampuldeki gibi durmuyor...

AL+bız'ın AL'ı, Yıl+bız'ın YALAZI, Albız'ın ALEVİ. Bildiğimiz ateş bu! Günümüze kadar HİÇ BİR BİLİM ADAMI veya kuruluşu ALEVİN/ATEŞİN neden böyle yandığını ANLAMIŞ değillerdir. Slow motionlarda milyarlarca deney yapılıyor, ama ne ampuldeki enerjiye, ne atom enerjisine, HİÇBİR ŞEYE BENZEMİYOR!

Orman yangınları çıkartıyor. (Isıl ve ışıl olma durumunu FOTONLAR sonradan hazırlıyorlar. Yani ısıma ve ışıma "SONUÇ"tur, "neden" değildir!) Sahi bu ALEV nedir, neyin nesidir, bilen var mı? (Boşuna uğraşmayın bunu daha bilim bile bilmiyor).

Şeytanın VESVESESİ, parite ekseninin YAN PENCERESİNDEN (polarizlenerek) girer demiştim. Bu TÜNEL ağzıdır demiştim. Bu tünelden KOSMOS'umuza, bir KAOS üfleniyor; Adı NAR! Kur'an'daki adı da bu! Kaos'un üflediği polarize TÜNEL Kozmos'da da "ETKİLEŞİM" yaparak birbirlerine değdiklerinde "KAOS" biçiminde yanma gerçekleşiyor.

İşte bunun için ALEV/ATEŞ. Bir biçimi yoktur; biçiminin adı KAOS'tur! Bir tür anafor yani... Bu demek istediğimi anlatabiliyor muyum???

Bir PARALLELLİK daha, Şeytan Kaostandır (NAR'dan yapılmıştır). ADEM, ilk "EŞYA'LARA İSİM VERDİĞİNDE" sıra şeytan'a gelince ona "Sen şu falanca EŞYASIN" diyemedi, "Sen ŞEY'sin >>> Enteşşey+ten" dedi. SEN EŞYA (KÜNNES/KOZMOS/DÜZEN) değil; SEN ŞEY (HUNNES/CHAOS/DÜZENSİZLİK)sin dedi.

"Şey*in" ile aynı gramerden olarak "Şey*tan" dedi. O güne kadar onlara sadece CİN denirdi. Adem'in koyduğu isimle o günden sonra ŞEYTAN adını aldılar kimi cinler ve canlar.

Ama bu demek değildir ki "HUNNES" lanetlidir -haşa-. Allah Tekvir suresinde ÖNCE HUNNES'e; SONRA KÜNNES'e yemin ediyor. Dikkat ettiniz mi, HUNNES Künnes'den bile KUTSALDIR. İkisi de kutsaldır (çünkü Allah onların üzerine yemin ediyor).

 

<> 81/15: Simdi yemin ederim o sinenlere, (fela uksimu bilhunnesi)

<> 81/16: O akip akip yuvasina gidenlere, (elcevarilkunnesi)

Evet Allah KASEM (yemin ediyor) O HUNNES'e! Sakın Hunnes'e karşı olmayın (Şafiilerin de Ashabı Kehf'in köpeğine karşı çıkmaları gibi). Dikkat ediniz: Kehf suresinde Allah sırayla:

1. Ashabı KEHF;

2. ve RAKİYM,

yani Allah'ımızın verdiği sıraya çok dikkat ediniz; biri daima neden, ötekisi daima sonuçtur. Örneğin: 1. Ashabı kehf ve 2. Köpekleri...

Demek ki HUNNES'e DOST diye bakacağız. O hayır ve şerrin ikisinin birbirini ETKİLEMEDİĞİ tek ortamdır. Ama Hunnes'den Künnes'e çıkınca İŞ BAŞKA: HAYIR ve ŞER'den biri ötekine baskın gelir. Şimdi "Hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine" olan iman inancımız bir daha anlaşıldı mı?

HUNNES İÇİNDE iki şey vardır: ŞER (ETKİSİZDİR) bu evrenemize (kosmoza) çıkınca ETKİLİ OLUR ve adı HANNAS'dır (Hunnes kutsal, fakat Hannas lanetlidir). Hannas'ı da BİR DAHA ANLADIK MI? Hannas da iki alt bileşene sahiptir; bunun için FELAK suresini yazar mısınız?

 

<> Felak/1: De ki: "Felâk'ın Rabbine sığınırım! - 2: Yarattıklarının şerrinden - 3: Çöktüğü zaman karanlığın şerrinden! - 4: Düğümlere üfleyen fesadcının şerrinden! - 5: Hasedlendiği zaman hasedcinin şerrinden"

"Kul euzü bi Rabbil Felak; min şerri ma Halak; ve min şerri ğasıkin iza ve kab; ve minşerril neffasati fil ukadi; ve minşerril hasidin iza hased". NAS suresinde diyordu, ki "HANNAS" burada (Felak'da) bunun TAM KARŞILIĞI NE OLUYOR?

 

<> Periler nâfisât, neffâsât dişi kelimeler

Evet! Bu kelime "ENFUS"dan gelen "NAFAS", onun bir biçimi orada duruyor. Demek ki KÜNNES (Kozmos) AFAKİ; HUNNES (Chaos) ise ENFUSİ. Biri ufukları/açılmış boyutları (Afak = Ufuklar = Objektif, nesnel); ötekisi kıvrılı kalmış iç boyutları (enfusi = Sübjektif). Bu farkı gördük mü? Ayırt ettik mi?

Sübje SOYUT >>> ENFUS'dur. Yani ALEV gibi, ateş gibi ŞEKLİ YOKTUR. Ama Obje SOMUT >>> AFAKİ'dir. Dikkat ederseniz; FELAK SURESİ >>> ENFUS (Sübjektif iç boyutlarımız/kaos) için, izleyen NAS suresi de >>> AFAK (Objektif dört boyutlu Uzay-zaman) içindeki nesnelere indirilmiştir. Yukarıdaki FARKI (farkı farkettiren FURKAN'dır, onun için böyle soruyorum) farkettiniz mi?

Artık bir daha muska gibi felak ve nas (muvazeyn)i okumayacağız; BİZ BİLEREK OKUYACAĞIZ! Hemen tevafuk kurunuz: Deki sığınırım (hem Nas, hem Felak da)! Nas'da: "İnsanların MELİKİne", "insanların İLAHI'na" diyorduk. Felak'daki SIĞINMA MERCİMİZ KUTSAL İSİMLERİ BULUNUZ.

 

<> Rabbilfelak           <> Halık

ŞİMDİ: "bi+Rabbil+FELAK": biri Felak (Rabb ikisinde de var). Yani ‘Rabbin Nas' ile ‘Rabbi Felak' >>> TEVAFUK (Muvazene/Denklem gereği) var. İkinci kelime HALAK (Allah'ın ismi, halkeden, Halik, maHLuK, yaratan vb). Bunun tevafuku nedir? İLAHİNNAS!

"Kul"u anlatmadık, "Euzü"yü biliyoruz. "..."yi de biliyoruz. (Bismillah'a işaret ve boş cümleyi açıyordu). "MELİK" ve "İLAH" gibi; şimdi de "FELAK" ve "HALLAK" çıkıyor karşımıza... Felak nedir (Feleq ile karıştırmayın)? Tam anlamını bilen var mı?

FELAK >>> OMNİJEKTİVİZM. FELAK >>> OSMOS tüneli (Ne Chaos/ne Kozmos)! Şimdi bizim temel ata yanlışlarımız şu: Felak'ı felaket ve Halak'ı da helak olmak diye anlıyoruz. Öyle değil mi? Bu işin ŞER TARAFIYDI... HANİ HAYIR TARAFI? Onu niye KOYMADI atalarımız? "HLF" hem Halife (iktidar), hem muHALİf(et) demek değil miydi?

Pekiyi şimdi aynı yöntemi FELAK ve HALLAK için kullanıp sadece ŞER değil, HAYIR tarafını da gösterelim. Neden bunu yapalım? Çünkü ayet devamında diyor ki, "GECENİN ŞERRİNDEN". İyi ama bir de "GÜNDÜZÜN HAYRI" yok mu? (otomatikman).

"Min şerri Ma Halak" >>> Yarattıklarının şerrinden mi demek? (Minel denince bu doğru olur) Yani şer "Eş-Şer" değil midir? "Mineşşeytan..." daki gibi. "Min-El" değil midir? Yaratının ENFUS tarafı demek, HALAK burada ANAFOR demek, kargaşa/kaos demek.

İşte CHAOS ile COSMOS arasında, OSMOS denen bir KÖPRÜ/hemzemin geçit var (Vesvesenin, ateşin geldiği yer). Şimdi bunun neresi olduğunu anlamak için iki ayet isterim; "Yakında onlara Enfus'daki ve Afaktaki kudretlerimizi göstereceğiz".

 

<> 25/53: İki denizi birbiri üstüne salan O'dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; şu, tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasında bir berzah, geçişi engelleyen bir perde koymuştur.

Cuk diye oturdu >>> OSMOS, teşekkür. Demek ki taşlar yerine oturmaya başlamış. Benim belletme biçimim önce KAFALARINIZI karıştırıp (Chaos) sonra içinden KOZMOS (Düzeni) bulmak. Önce sonsuz ötesi 7 boyutludan (Chaos) sonra buraya dört boyutluya (Cosmos) geçiyoruz.

Ve bu DABBET yöntemidir. YETERİNCE anlaTABİLMEK için, bu şart. Üslubumdan sıkılmayın, Kur'an ile AYNI üslubu yapıyorum.

 

<> 41/53: İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?

İşte sırlardan biri: "İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?"

Dikkat cinlere ve şeytanlara değil! Sadece insanlara. Bunu kim yazıyor? İLAHİNNAS! Ufuklar nedir (Afak = OBJEKTİFLİK)?

İnsan 11 boyutludur diyor ayet! Bu ikiye ayrılmış: Bir tek nokta (Planck sabiti) kadar genişlememiş ARKADAKİ EVREN (ki bu 7 açılmamış boyuttur), ikincisi de bu sabitenin üstündeki ANİ ŞİŞME ile açılmış dört boyutlu evren (Uzay-zaman)...

 

***

Eyooo! SEHPA getirdiler, bilgisayarı onun üzerine yerleştirdim :))))))))))))). Kamburum çıkmıştı ya hu? Olmaya devlet cihanda bir SEHPA gibi... Bana bir SEHPA GETİRİN size krallığımı vereyim (Hamlet); bana bir sehpa getirenin 40 yıl kölesi olurum; bana sehpanı söyle sana Masanı söyleyeyim;)

 

<> Aslında charpa: 4 ayak    <> bir SEHPA dünyaya bedeldir

Evet ciharı pa.... Allah'ımızın bile bir KÜRSİ'si var...

***

 

Şimdi bir daha bakalım: "İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?"

ENFUS nedir? Evren bir noktacıktı (Planck sabiti bile ondan onyüzmilyon bin kere büyüktü); işte o QUANTLAŞMAMIŞ = KAOTİK bölgeye Enfus diyoruz (Sübje, Soyutluk, İmajinerlik, Takyonik veya Eterik/Etheric yapı).

Şimdi şöyle kaba örnek vereyim: Burası pergelimizin sivri ucunu koyduğumuz yer. Pergelin bacağını açıyoruz (yani evren genişliyor) ve DAİREYİ (AFAK = UFUK = YATAYDAKİ KUŞATICI ÇEVRE) çiziyoruz; oldu mu size evren. Demek ki pergelin sabit sivri ucu ENFUS (Sübje) ve UFUK TURU ile yatay hat çizmesi de AFAK = OBJE. Bunu da anladık mı?

Sabit ucun adı 7 boyutlu NEFS, diğer ufuk turu atan seyyar bacağın adı da AFAK. "İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?"

"İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz".

"ufuklarda ve kendi nefislerinde".

Yani TOPLAM 11 boyutluyu, "açılmamış 7"+"açılmış 4" boyut olarak TAMAMLATACAĞIZ diyor ayet! Bunu da anladık. Gelelim AYET kelimesine; "İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz...", "âyetlerimizi gösterecegiz". Ayet nedir? (Bab değil/Ayet). Delil, kanıt da derler.

 

<> misal         <> cümle        <> işaret, iz, rehber, gösterg etc.

Yine YARIM yanlış, yarım doğru.

 

<> 41/53. Kudretimize inanmayanlara ufuklarda ve kendi cisim ve nefislerindeki büyüklüğümüzü bildirecek, kudretimize gösterge olan ayetlerimizi mutlaka göstereceğiz. Ta ki bu dinin hak üzere olduğu teslim edilsin

Yakaladın: "GÖSTERGE" demek. İlahi bir gösterge nasıl olur? Basit, Ayat (çoğul olarak ayet+ler demek). Başına bir "H" harfi korsan, GÖSTERGENİN neyi gösterdiğini anlarsın. Gösterge bir NESNE veya eylemi göstermek için bir ARAÇTIR. AMAÇ nedir? HAYATA GEÇİRMEK. İşte Ayetin anlamı bu >>> HAYATA GEÇİRMEK.

 

<> Fizik Yasası gibi

Evet. Tamamen "Sünnetullah" (Fizik) yasası... Demek ki GÖSTERGE olan >>> KUR'AN! Göstergenin hayata geçirdiği ise, KUR'AN'I vahyeden! Yani Kelamullah'ı bizzat Mütekellim olarak "KONUŞAN" HAYY olan Rabbimiz!

Şimdi lütfen "İki denizin karıştırılmadığı" ayetini yazabilir misiniz. ("ACI su", "tuzlu su").

 

<> hayata geçirmek = yaşamın gerçeği diyebilir miyiz?

EVET eğer bir YASTIK KILIFINI TERSYÜZ EDERSEN içte saklı bulunan EVREN (7 boyut) dışa (dört boyuta) açılmış = HAYATA geçmiş olur. Ve o zaman NEFSİMİZDEKİ kudreti göreceğiz. İKİ ayrı kudret var ayette:

1. AFAK KUVVETİ (Boyut ve zaman enerjileri/toplam dört doğa kuvveti). Buna ENERJİ diyoruz ve sonuşuyor;

2. Diğeri 7 boyut enerjisi = (e)NUR(ji). NUR, sonuşmaz enerjidir; buna KUDRET denir.

 

<> 25/53. İki denizi birbiri üstüne salan O'dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; şu, tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasında bir berzah, geçişi engelleyen bir perde koymuştur.

İşte şimdi CHAOS ve COSMOS arasındaki matematik geçişi sağlayan OSMOS'un örneğini yakaladık. "İki denizi birbiri üstüne salan O'dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; su, tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasında bir berzah, geçişi engelleyen bir perde koymuştur".

"İki denizi birbiri üstüne salan O'dur..." İKİ YOĞUNLUĞU FARKLI SIVI ORTAMI örnekliyor; birisi yoğunluğu 1 (bir) olan bildiğimiz hayatın kaynağı Su. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; diğeri ise ÇOK yoğun:

a) TUZ dolayısıyla (NaCl); b) diğer Tuzlar (MgCl, AuCl, ZnCl vb.) ile Soda...

 

<> 27/61: (Onlar mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarından (yer altından ve üstünden) nehirler akıtan, arz için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! Doğrusu onların çoğu (hakikatleri) bilmiyorlar.

<> bizim evren ile deccalin evreni yani antievren çıkıyor ortaya?

(Hayır, bu süper uzayın üstünde, diğerleri süper uzayda)

Böylece İKİ FARKLI yoğunluk durumunda OSMOS oluyor. Yani Esir denizi (chaos) ile (nötrino denizi de deniyor) bizim DENİZ (Uzay Elektromagnetizmal Plazma Denizidir, boşlukta boş yer yoktur) bir OSMOS var.

YANİ ALLAH BİR SEDD koymuş, ayırmış Chaos ile Cosmos'u... Fakat TAM ayrılmış değil, HÜCRE zarının OSMOS ile ÖZÜMSEMESİ, yani zarında kapı pencere gözenek açmadan, dışarıdaki suyu sitoplazmasına alması AÇIKÇA belli oluyor değil mi?

(Kur'an'da hiçbir şey eksik bırakılmamış, detayla anlatılmıştır uyarınca soruyorum.).

 

<> Nefs: 7 boyut yani antitakyon yani ruh; beden: 4 boyut yani kuant. Doğru mu anladım?

(Evet doğru; nefs tünelin zarı, dışı beden içi bilinç; bu daha doğru.)

 

<> biyolojik beden yaşamından ruh beden yaşamına geçiş olarak algıladım

7 ve 4 = 11 geçişleri... Bakalım bize öteki (Nötrino Vesvese ve Sihirler) nasıl geçiyor? İşin şer tarafından başlayalım. Şimdi yeniden FELAK suresini copy/paste ltf.

 

<> Felak/1: De ki: "Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine/yarılışlardan fışkıran oluşun Rabbine sığınırım! - 2: Yarattıklarının şerrinden,

<> Felak/3: Çöktüğü zaman karanlığın/gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin/tutulduğu zaman Ay'ın/battığı zaman Güneş'in/taştığı zaman şehvetin/soktuğu zaman yılanın/ümit kırdığı zaman musibetin şerrinden! - 4: Düğümlere üfleyip tüküren üfürükçülerin şerrinden! - 5: Kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden".

OSMOS işte birinci ayette; "De ki: Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine/yarılışlardan fışkıran oluşun Rabbine sığınırım!". Ve NÖTRİNO (bunlar quantlaşmamış, sonsuz enerjili nötrinolar), yani vesvese rüzgarı ikinci ayette: "Yarattıklarının şerrinden".

Toplarsak; KÜNNES (aydınlığına) HUNNES (karanlık/kaosundan), geçişte (Osmos tünelinde) bize şahdamarımızdan (7 boyutlu iç evrenden de) yakın RABBİL FELAK'a sığınırım diyor ayet! İtirazı olan var mı?

 

<> 41/53'de Dabbet'den başlayarak, Mehdi ve İsa rasuller ile tamama erecek olan bir süreç'e de işaret olabilir mi? HANİF MİLAD& HANİF SÜREÇ!

(Evet 49 anlamı var. Sizinki de bunlardan biri, çünkü 3M demek "3 Magiciens" demek. Majisyen (Sihirbaz değil), Sanskritçe MUCİZE'ci demek. 3M >>> ZATEN KERAMET'lidir. Kerametleri kendinden değil; Sünnetullah yasalarının açtığı MAJİ yolları/Osmoslar ile düşünülmelidir. Çünkü Mucizeyi YARATAN ve yaşama geçiren sadece ALLAH'tır.)

 

Şimdi diğer ayete devam edelim: "Çöktüğü zaman karanlığın/gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin/tutulduğu zaman Ay'ın/battığı zaman Güneş'in/taştığı zaman şehvetin/soktuğu zaman yılanın/ümit kırdığı zaman musibetin şerrinden!" Yahu bu yine YNÖ Kur'an'ı mı? Onun meali mi?

 

<> evet

Hoca yine LÜGATLERDEN alıp yazmış. Bana başka bir Kur'an mealinden yazar mısınız?

 

<> Diyanetten: Felak/1: De ki: "Ben agaran sabahin Rabbine siginirim, - 2: Yarattigi seylerin serrinden, - 3: Karanligi çöktügü zaman gecenin serrinden, - 4: Ve dügümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin serrinden, - 5: Ve kiskandigi vakit kiskanç kisinin serrinden sabahin Rabbine siginirim!

Tamam, hiç değilse ukalalık yapmıyor Diyanet.

Şimdi AĞARAN değil; GÜNDÜZ=KÜNNES/KOZMOS ise, GECE=HUNNES/CHAOS ise, ikisi arasında ALACA KARANLIK (GRİ HİÇLİK), yani sabahleyin ŞAHİTLİ (Meşhut) namazın olduğu an: TAN=OSMOS/OMNİJEKTİF; TAN=OSMOS/OMNİ. (GÜNDÜZ=KÜNNES/KOZMOS), (GECE=HUNNES/CHAOS).

Şimdi "Omnijektivizm" HANİFLERİN felsefe yolu olduğu için bunu açıklayalım: Kaba örnek: Işık (foton) HEM parçacık (particle), HEM dalgacık (vibration). KOZMOS=AFAK, KAOS=ENFUS. AFAK = açık ve ölçümlenen boyutlar yani OBJEKTİVİZM; ENFUS = açılmamış boyutlar yani SÜBJEKTİVİZM.

Işığın başına gelen bizde ŞU ANDA bile geçerli. Çünkü felsefede Objektivizm "GERÇEKÇİLİK" vb diye bilinir. Egzistansiyalizm, Materyalizm, Mekanizm ile anlatılır (Örneğin Marxizm gibi...) Ateisttir, varoluşçudur, Allah inancı ve yaratılma ihtiyacı yoktur.

Bunun tersine Sübjektivizme gelince, Ütopyacılık, Spirtualizm, Vitalizm ve özellikle de Ortaçağ karanlığı tüm skolastik felsefeleri ve bizim uyduruk TASAVVUFU sayabilirsiniz. Ateizm OBJEKTİF olarak orada dursun. Fakat bizim Ortodoks ve katolik müslümanlar SKOLASTİK; yani kaskatı Spirtualist, Ütopya (Peri masalları, Evliya hikayeleri, Hadis zırvaları vb.) ile saçmalıyorlar.

BİZ HANİFLER kendi yolumuzu seçelim: IŞIK örneğindeki gibi; Foton hem parçacık (somut obje) hem dalgacık (soyut sübje) İSE (if); = Işık her ikisi ise; o zaman OMNİ (ikisi de) geçerlidir diyeceğiz. DEDİK BİLE! Biz bu yüzden "OMNİJEKTİVİZM" denen HANİF felsefeyi bu andan itibaren kurup, geleceğe de ÖĞRETİYORUZ! Hanifliğin kuralları böylece oluşuyor. Sözlüklerde bir bakar mısınız OMNİ'nin karşılığı nedir?

 

<> Omniscient=Herşeyi bilen

O değil... OMNİJECTİVİSM herhalde sözlüklere henüz girmedi; belki de vardır, bir arayalım. Ümit yok mu? HANİF kelimesi kadar SAKLI kalmış besbelli... OMNİ diye bir dergi bile vardı.

 

<> omni'yi bulamadım

Evet Hanif kelimesi kadar saklı kalmış. Buna o zaman ben bir isim bulmalıyım. Işığın parçacık (obje) ve dalgacık (sübje) olmasına DUALİTE (duality/ikicillik) deniyor ise, biz de OMNİ'ye bundan sonra Hanif sözlüğe eklemek üzere bir isim arayacağız.

 

<> derli, toplu, her, her sey anlaminda bendeki hollandaca sozlukte          <> omni:hep bütün herşey

Demek ki ışık fotonunun İKİCİLLİĞİ var. OMNİ'nin ise ÇOKÇULUĞU var (iki ile sınırlı değil). ÇOKÇULLUK, bu tamam. Şimdi Objektif = NESNEL demek, öteki ne demek, Sübjektif??? Öznel. Demek ki NESNEL ve ÖZNEL'i birleştireceğiz. Mantığım doğru mu? Nesne ne demek?

 

<> cisim         <> Somut       < > madde

Kelime kökü "NE İSE"den geliyor, cansız için kullanılıyor. Canlı için ise "KİMESNE" (Kim+se) deniyor, bunu bileniniz vardır mutlaka. Yani birine "NE İSE" (cansız) ötekine "KİM İSE" (canlı) sorusu üzerine kurulmuş. Gelelim ÖZNEL'e. (Analiz etmeden sentez edemezsiniz, sizlere düşünce yöntemimi ve mantığımı sesli olarak anlatıyorum. Çünkü daha bir isim koymadım)

"BEN" demek ikinci dönem Turancısında ortaya çıkıyor. Ondan önceki dönemde BEN yerine "ÖĞÖZ" deniyor (kaynak: Kazım Mirşan). Bu evrensel Sanskrit "BEN"inin ta kendisi. Yani: "EGO" (Yunanca idi), "IO" (İtalyanca). ÖZ'e benzer biçimde "JE" (jö okunuyor, Fransızcaydı), "Yo" (İspanyolca), "Jog" (Yoğ okunur, Skandinav dillerinde), "Jeg" (yeğ okunur, Danimarka dilinde), "İch" (Almanca), "İk" (Flamanca), Old English "iy" şimdi "I" (ay). Pekiyi BEN nedir?

 

<> nefs

"Ben", mesela Fransızca iyelik ifade eden "MON" ve "MA" gibi, yani "BENİM" niyetine bir kelime, "ben+İM" den bozma "BEN" olmuş. "To Be", "Bin", "Ben" gibi yardımcı fiil içeriyor. Aslında BEN, fakat ÖZÜM değil! Mesela to be ("am", "is" gibi), ich bin, ik ben (Flamanca, Nederlands) gibi...

BEN aslında AFAK terimi... Ama Azeriler bunu Kıpçakça etkisiyle çok iyi ayırmışlar: "Men" (ben) ayrı, "Öz/Özüm" AYRI anlamda konuşuluyor. Örneğin "Menem misafirem" derken konuk olduğunu gösteriyor, ama "Özüm seni sevdi" derken "MEN" demiyor.

Bu fark çok önemli öyle değil mi? Yunus ise şöyle demeliydi: Bir öz var bende benden içeri. Yani BEN = BEDEN/NESNEL ama ÖZ(üm) = NEFS/Ruh yani ÖZNEL; mantığım DOĞRU MU DEĞİL ? O zaman SÜBJE=ÖZÜM, OBJE=BEN (bedenim/cesedim, nesnem, eşyam).

Şimdi OMNİ kelimesinin açılımına bakalım. Arapçası zaten yok, KUR'ANCASI var: "ŞEY" ve "EŞYA" farkı: ŞEY tekil, eşya çoğul, ama bundan farklı bir şey var: "ŞEY*in" diyor Kur'an (Külli şey*in'i hatırlayınız). ŞEY DEĞİL, EŞYA DEĞİL, arada bir şey >>> "ŞEY*İN".

O halde OMNİ kelimesinin Kur'an'cası (misalleri çevirme dili) ŞEY*İN ile kesin verilmiş. Ama biz OMNİ derken Şey*in EKSİK kalıyor, mesela "şeyN" dersem İKİ şey (dualite) oluyor. Kur'an bunun ikiden fazla sınırsız olduğunu tek kelimeyle açıklıyor: KÜLLİ ŞEY*İN.

İşte OMNİ kelimesinin karşılığı çıktı. Ama "HER BİR ŞEY ANLAMINDA" değil!

"Küll" kelimesi üzerinde duralım, neden "EKSERİHİM" değil. Küll'in tersi "CÜZZ" mü? Klasik olarak evet, ama biz PROTESTANT MÜSLÜMANLARIZ (Kesir, Küsur, Ekseriyet, Kevser vb. hep bu kökten). Ekalliyet (azınlık), bunun tersi. Kalil >>> AZ demek değil; Kalil >>> SOYUT, imajiner sayı demek!

İşte şimdi ENFUS'a benzer bir kelime bulduk. Ve biz ne ENFUS, ne AFAK, ikisinden birinin taraftarı değiliz, HER İKİSİNİN taraftarıyız. "Objektivizm" ve "Sübjektivizm" bizim zorunlu ve düellocu taraflarımız değil; kaderimiz değil! Biz OMNİJEKTİVİZMİ benimsedik (Külli Şey*in'ciliği). Bundan hem ‘Sübje' (şey, chaos) yani NEFS çıkıyor; hem de aynı anda ‘Obje' (eşya, cosmos) ortaya çıkıyor. Ne eşya, ne şey, ikisinden bile fazla ve adı "Külli ŞEY*İN".

Allah'ımız da "SEN" diyor ("ente" gibi). "ENE" geçiyor Kur'an'da (BEN gibi), "İnna" = BİZ gibi. Ene >>> Bu CESEDİMİN ADI, yani OBJEKTİF; fakat ayetler başka bir ipucu veriyor bize: Mesela "Tevbe etmeyenin NEFSİNİ (öz) öldürün". (BEDENİNİ DEĞİL; DİKKAT DİKKAT!), ONU öldürün demiyor; NEFSİNİ öldürün!

Demek ki Azerice orada da var: HEM "ENE" hem "NEFS", demek ki OBJE ve SÜBJE yanyana ve içiçe... Ve adını koymak için tüm VERİ/DATALARI tamamladım, artık adını koyabiliriz. Bu adı benim koymamı mı istersiniz? (Jana? [Jana'ya da soruyorum] Jana da devrede. Şu anda GELECEK yazılıyor).

 

Çoğulculluk? Bunu beğenmedim, NEYİN ÇOĞULCULUĞU? Duality = İKİCİLLİK ya, bu da iki yerine ÇOK'tan türetme ÇOĞULCULLUK. TDK bunu beğenir mi bilmem? Acaba böyle bir kelime felsefe sözlüğünde var mı?

 

<> Bütüncüllük...

Çok mantıklı. Tümcüllük... ÖZ = ENFUS (Afak nerede, cesedim yok). Zaten OMNİJEKTİF diye bir kelime BULDUM, sıkıntı bunun Türkçesinde... "Jektivizm" kelimesi "CİLLİK" diye çevrildiğine göre, biz "OMNİCİLİK" diyelim mi? OMNİ'yi TÜRKÇE'ye bugünden itibaren alalım ve ezberleyelim. Yani Türkçe'ye "sekreter" kelimesi gibi girsin. Milli Güvenlik Kurulu Genel sekreteri gibi, Milli Emniyet (veya asayiş) Heyeti Umumi Katibi yerine. Geleceğin yabancı dillerine OMNİJEKTİF olarak geçsin.

 

<> Özmen Türkçe kelime; öz=7+men=4 >>> ÖZMEN

ÖZMEN iyi de dünyada kabul görmeyecektir. Mesela Hanif kelimesini illa ki KÜRESELLİĞİN ortak dili olarak "PROTESTANT Müs." diye koymak zorunda kalmıştım. Ve geleceğiniz bunu slogan gibi kabul etti. Mighty, Messiah, ikisi de PROTESTANT MÜSLÜMAN (Kur'anca HANİF) olduklarını deklare ediyorlar. Jana ile bağlantımı koparıyorum...

 

Evet nerede kalmıştık? Omnijektif OSMOS kanalından bize gelen ETKİ, yani Kaos'tan (Hunnes) Kozmos'a (Künnes) giren etki. Bu da Felak DÖRDÜNCÜ SUREDE yazılı; onu yazınız lütfen.

 

<> 4. Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden, ( Ve min s errinneffasati fiyl'ukad)

İşte şimdi OSMOS'un, yani ara bölgenin adına geldik. İŞTE ENFUS'dan, yani SÜBJE'den gelen TÜNEL. İşte Enfus, yani CHAOS'dan/HUNNES'den gelen tünel. Bu Kozmosa/Afaka/Künnes'e geliyor. Bu bir SUPER STRİNG (Kur'an'daki adı "Hablil verid"). Bazı yerde de ALLAH'IN İpi. "Super String" nedir?

 

<> Büyücüler bunu "duru görü" ile mi yapıyorlar?

Daha büyüye girmedik, o şer'den önce HASED (Olumsuz voltaj farkı, nazar vb) var candaş. "Super string" nedir arkadaşlar?

 

<> 11 boyut, yani düğümlü sicim      <> hablilverid            <> süper sicim!          <> corn hole

Hepsi doğru, ayrıca karnımızdaki gümüş kordon. Allah'ın ipi, damarlar benzeri 11 boyutlu süper sicim denen kuantlar. Sicim olan kuantlar birbirine EVREN ZARINI örmek için ANKEBUT misali uçlarından DÜĞÜM olurlar. Yani birinin çengeli ötekinin çengeline geçer, sonra bunlar tıpkı zincir zırhlar gibi, ya da kazağımız gibi örülürler ve evren yüzeyi olurlar.

Her quant illa ki diğerine düğüm diyebileceğimiz çengel ile tutunur. Bunun içindir ki "ÇEVİR BAŞINI GÖĞE BAK BİR ÇATLAK GÖRECEK MİSİN?" diye Allah'ımız defalarca sormaktadır. "Bu sapasağlam yapan Allah'ın işidir".

Ancak kıyamette, yani sur ile üflenecek sonsuz enerji momentumunda bu kazak/zırh dayanamayacak ve çatlayacak, yarılacak, gök yarılacak! Dördüncü ayet, yani öteki tarafta henüz şer veya hayır olarak ETKİSİZ olup, buraya geçince (Cosmos, Künnes) burada hayır ve şer olacak şeylerden ŞER olanını anlatıyor.

Süper sicimlerin düğüm noktalarından bize geçirilen ETKİ'den söz ediyor.

Büyücü kadın yok orada, iplik doğru, üflemek doğru ve bir de şer olarak üfleyen var. Neden BÜYÜCÜ kadın OLMAMALI? Hani Yahudi bir büyücü kadın Haham (Kabbalah) büyüsü yapıp ipi düğümlemiş, sonra da Resulullah'ın yanında çalışan genç oğlu eliyle Resulullah'ı hasta etmişti ya?

Resulullah bir hadise göre bir yıl (Buhari) bir hadise göre altı ay (Müslim) sürekli ihtilam halinde ve asla kendinde olmaksızın öyle yaşamıştı ya? Sonra da bu ayetler gelince büyü kalkmış mış mış mış!

Demiştik ki "RESULULLAH'I BÜYÜ TUTMAZ, MECNUN, DELİ DEĞİLDİR, ALLAH GARANTİSİNDEDİR"... Onun için candaşlar, sakın ha, 4 numaralı ayeti YAHUDİ SİHİRBAZ KADIN diye çevirmeyiniz. "Süper String" ile ne ilgisi var bunun?...

Sırada beşinci ayet var:

 

<> 5. Kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden. (Ve min şerri hasidin iza hased)

Demek ki ŞER, yani gerilim farkının negatif olması, voltajın ötekinden fazla olması, enerjinin dengelenme ilkelerine göre diğerine sıçramalıdır. Hani elektroskop topuzlarında, birine elektrik yüklediğinizde diğerine sıçrar (ark yapar, şerrare atar) ya, buna gerilim farkının deşarjı diyoruz.

Hayırdan şerre bu ark (kıvılcım) sıçrarsa mesele yok, HAYIR kazanmıştır. Masum olan kazanmıştır, mazlum olan kazanmıştır. Ama ayet TERSİNE durumu vurguluyor: eğer gerilim farkı ŞER olandan HAYIR olana (az olana) ark yapıp dengelenirse İŞ BAŞKALAŞIR diyor. (Uzun lafın kısası NAZAR bizi böyle vuruyor).

Burada ŞER'i anlattık; gelelim HASED (kıskanç) olana! ÜÇÜNCÜ GÖZ ile vurulur (ama bu bildiğimiz 3. göz kitabı ile ilgisi yok).

Bizde görmediğimiz garip şeylerimiz vardır: DUBLEMİZ (Aynadaki görüntümüz, antisimetrimiz) "C" yasası gereği bize böyle görünür. Yani KALBİ solda değil, SAĞDADIR. Bizim kalbimizin işlevi belli! O ise gerçekten aşkın olduğu kaynak. Yani Allah'ın ipinin girdiği, Rabbimin sığdığı tek yer, "C" ilkesine göre böyle.

Gelelim "P" (parity) ilkesine göre, nefsimiz bize aynadaki gibi bakışık, fakat ayrıca "P" ilkesi gereği AMUDA kalkmış gibidir. Bunun anlamı şu: Biz yerçekimine bağlı olarak yere düşeriz, o gökçekimine bağlı olarak (her imajiner sayı gibi) GÖĞE düşmektedir.

"CP"yi anladık, şimdi bir de "T" (zaman) ilkesi var. O çooooook uzun bir konu, Kalu Bela'yı niye hatırlayamadığımız vb... o konu içinde. Çünkü, bilincimizin (Dublemizin) zamanı TERS, bizimki DÜZ akmaktadır. RUH (bilinç) bilmekte, hatırlamakta (HATTA HALEN ORADA = Kalubela'da).

Fakat bildirmesine engel olan ZAMANIMIZIN bildiğimiz gibi akması. Bu konu uzun ve daha sonra anlatılacak bir şey. Demek ki bundan sonraki konumuz, O HASED kelimesini bir açacağız ki pir açacağız.

 

Bu arada 20dk sonra benim ZigZag ile chat'im başlayacak. Ben hemen izninizi rica ediyorum, çünkü onlarla sabahlayacağız. ZipZap bugünkü çifte mesaisini aldı, az sonra ZigZag ile çifte mesai yapacağız...

Geronimo sizleri "Rabbi zıdni ilmi" ile uğurlarken, bir şey istiyorum: Benim de lütfensiz bir şey istemeye hakkım var, o da benim Kur'an'daki Reklamım: DABBET ayetini yazar mısınız?

 

<> 27/82: O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir dâbbe çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.

Bu da benim ALLAH tarafından yapılmış REKLAMIMDIR. Bunu espri olarak söylemiyorum. Tam tersine sırtım buz gibi, tüylerim diken diken olarak söylüyorum. Bu benim reklamımdır.

ORTODOKS VE KATOLİK MÜSLÜMANLAR ALLAH'IN HANİF (PROTESTANT) AYETLERİNE YETERİNCE DEĞİL; HİÇ iman getirmediler!

Son 15dk, ben kaçtım... Debelenmeye gidiyorum, "The Depth" aleminde... Azıcık daha sürüneyim ;).

Geronimo "bye" dedi ve gitti.

Hans von Aiberg, 04/09/2003