016 - 4 Kasım 2001 Pazar

Selam&Selam


"Hz. İdris" Yukarı

Kronoloji şöyle:

1. Hz. İdris (Nuh'tan önceki kuşağı temsil ediyor)
2. İbrahim (Hanifliğin kurucusu)
3. Hızır

Hızır İbrahim'den sonra ve Musa'dan önceki bir dönemde yaşamıştır. Yaklaşık 7200 yıllık bir geçmişi var (Bir gün=Bin yıl olduğundan) relativistik olarak yaşını biriniz hesaplayabilir. Çıkan rakam gerçek yaşıdır. Hızır uzun ömürlü değil. Sadece "Takvimindeki zaman" relativistik. Onlar üç kişilerdir:

1. Lokman: Biyolojik ölümsüzlük
2. Zülkarneyn=KİRİŞ zaman=Karneyn tipi zamanı yaşıyor.
3. Hızır DEHR tipi bir zamanı yaşıyor.

İdris ölümsüz ve hiç ölmeyecek: Bir kere doğdu ve asla ölmedi-ölmeyecek Kıyamette ruhlar kabzedilir. Zaten ruhlar ölümsüzdür ve Ruh demek asla ölmeyecek bilinç demektir. Ruhun ölümü olsaydı bir daha yaratılmazdık. Herşey dünyada olup-biterdi. Ahıret olmazdı. Ahırete taşıyan mekanizma RUH denen sıfırdan küçük eksi kütleden ibarettir.

Din günü şu: YENİDEN BEDENLENME. Yani bedenin (Demir tozlarının) ruha (Mıknatıs akılarına) yeniden girmesi demektir. Evet, İdris bir kez doğdu ve bir daha ölmedi. Özel bir makamda ve bedeniyle sonsuza kadar birlikte...

Bir diğer yarı-ölümlü ise İsa... Babasız doğdu, göğe alındı, geri dönene kadar Hızır gibi relativistik olarak ölümsüz.

Dünyadaki ilk ALİM İdris’tir. Ondan önce insanlar konuşma bilmezlerdi, mağaralarda yaşarlardı, yazıyı hatta saymayı bilemezlerdi. Üstlerine pis hayvan postlarını sararlardı. Homurtularla konuşurlardı ve gramerden haberleri yoktu. Bugünkü uygarlığımızın kurucusu Hz. İdris'tir. Adı da Medrese-müderris-Ders-Terzi(Dress) ve mimar(Address) olarak tescil edilmiştir. Tevrata göre adı Enouch (Enuh, enok, vb.). Kur'an bunu reddeder ve ona profesör (Müderris, ders veren, tedrisat veren anlamında) İDRİS demektedir.


"Düşünce Dili" Yukarı

Adem ve Havva beyinlerinin tamamını kullandıkları için konuşma yerine biyolojik radyo ile konuşuyorlardı. Bu radyo şöyledir: Rüyalarınızda SESLİ olarak konuşup dinliyorsunuz değil mi? İşte bu "Sessiz-ses" bizim sözünü ettiğimiz fonondur. ESP ise bireyseldir, evrensel değildir. Rüyanızdaki "Gürültü" anlamında organik radyodan söz ettim. Beynin tamamını kullanan kimseler için "Rüyadaki dil-kulak ilişkisi vardır. Bu telepatiden de öte muhteşem bir şey ve Ahıretin konuşma biçimidir. Kelimelere ihtiyaç yoktur. Siz rüyanızda Türkçe konuştuğunuzu sanıyorsunuz ama aslında o "Düşüncenin dili"dir. Ademcedir... Buradaki rüya bir benzetmedir.

Yani "Uyanık" uyku=Teyakkuz halinde "Güdümlü" rüya görürsünüz ki buna en yakın anlatım bedensiz astronomi (OOBE) dir. Astral vizyon, gezici-durugörü falan da diyorlar. Clair-Voyance ya da astral perrpection falan gibi yığınla adı var...

Bedensiz astronomi "Uyanık DÜŞ" olarak ve konferans biçiminde özgür katılımlarla bir arada olabilir. Bunun tek koşulu beynimizin hiç değilse dokuzda-ikisini çalıştırmak"tan ibarettir. Beyinin tam bir örneği AYSBERG'dir. Üstteki görünen bölümü "Bilinçüstü" yani uyumadığımız ve paranormal bir duruma girmediğimiz dönemlerimizi gütmektedir. Ama altta sualtı bölümündeki yetilerim ise tam anlamıyla bir "Bilinçaltı" evrenidir. Orada bireyler yoktur. Bireyler birbirine bağlanır. Tıpkı bileşik kablar gibi...

Ya da adalar düşünün, herbiri bir nefs (Tekbaşına) görünmekle birlikte aslında sualtından birbirlerine bağlıdırlar. Rüya dediğimiz şey MİSAL ALEMİNİN TA KENDİSİDİR. Yeniden Halügramlara, hologramlara girmek istemiyorum ama, MİSAL alemi dediğimiz kollketif bilinçaltı SÜPER UZAYIMIZ bizim psikolojik ve psişik yeteneklerimizin arenası gibidir. Beynimizin kapasitesini daha çok kullandıkça daha "Sualtı" kesimine dalmış ve öteki "Bilinçaltları" ile buluşmuş oluruz. Şu durumda bunu yapmak olağan değil ama Adem ve Havva yapıyorlardı (Onların CENNET yasalarıyla birlikte dünyaya sürgün edildiğini biliyoruz).

Adem eşyayı isimlendirmiştir ve bu yeteneği daha sonra "İDRİS"de meydana çıkarmıştır. İdris as. hayvansal sesler yerine anlamlı, şiirsel müzikli ve gramerli bir "İSİMLENDİRME" akıl etmiştir. Yazıyı da o bulmuştur. İlk öğretmen ve başöğretmen İdris'dir. Bileğinin hakkıyla ALİM, MUCİT vb. olmuştur. İnsanlık uygarlığını ona borçluyuz.

Nasıl ki İbrahim "Dostlukta" tek ve eşsiz ise ya da Allah'ın Resulü olmayı "ATAMAYLA" değil, "KENDİ LİYAKATIYLA" almıştır. Hz. Hızır da "İLİM"in ilki olarak hem resullüğü hem de sözkonusu o YÜCE makamı ve de ölümsüzlüğü kendi "KOPARARAK" almıştır. Telepati unutmayınız alıcı-verici arasında olur. Benim sözünü ettiğim biyolojik radyo insanlığın mekanı, yani M İ S A L alemi (Rüya ve hologram alemi) dilidir. Misal=Hülyet=Hologram alemi demektir. Bunu kişisel telepati ya da kişisel düşlerimizle karıştırmayınız. Yevmiddin'de bizim MİSAL alemi dilimiz olacaktır. Bu dilin kelimelere ihtiyacı yok. Herkes hangi dili konuşursa konuşsun. O dil ADEM'in isimlendirme yöntemiyle doğrudan tek bir dile ADEM'İn diline dönecektir.

Rüyadaki konuşmalarımız unutmayınız ki Türkçe ya da rüyayı görenin diliyle olmamaktadır. VAHY diliyle olmaktadır. Vahy Arapça ya da İbranice inmez. Ademce iner, isimce ve vahyce iner. Bize "TERCÜME OLUR". Evet Cennet'te ve cehennemde farklı diller var. Cennetteki dil Adem-Havva ve üçüncü cins Huri insanlarımızın ta en başında konuştuğu dildir. Hani Adem eşyayı isimlendirmişti ya? O dil orada devam edecektir. Bıraktığımız yerden insanoğlu o dili alıp konuşacaktır. İnsanın fıtratında o dil var. Bir kere Allah'ın ilk emri "O K U " değil mi? NEYİ OKUYORUZ sorusundan önce, NASIL OKUYORUZ sorusunu sormanız gerekiyor. O dil bizde DOĞAL olarak var ve hazır bekliyor. O dil beynimizin (Aslında zihinsel boyutumuzun) kullanılmayan bölgelerinde birgün uyandırılmak ve kullanılmak üzere hazır bekliyor. Öyle olmasaydı asla rüyada konuşamazdık ya da duyamazdık. O dili bize TALİM ettiren ya da prova ya da antreman ettirten işte bu rüyalardır. Beynimizi nasıl uyandırabileceğimizi ben bilmiyorum ama KUR'an biliyor: "Rabbi ZIdni İlmi". Allah böyle emrediyor (Ta-Ha:114).

Gurdjieff geleceğin insanıdır. Onun yetenekleri akademiktir. Sadece o değil daha altı TiMessenger daha var. Messing, Hanusen, Haushoffer vb.yi bilmeniz yeterlidir. Diğerleri daha az önemli insanlar, biri hariç. Tesla telepatisyenliğin "Makinesini" bile icad edecek kadar ilginç biri...Beyin dalgaları amplifike olur mu? Evet olur. Amplifikasyon yükseltmek demek. Amplifike etmek de o verileri yükseltgeçten geçirmek demek. Beyin dalgaları Elektrodlarla enerjiye çevrilebildiği gibi (Özellikle Delta dalgaları) bunun tersine de yeniden düşünceye çevrilebilir diyor Tesla. TV vericisi de aynı yolla çalışıyor. Stüdyodaki görüntü bilgileri elektromagnetik dalgalara çevrilerek alıcıya iletiliyor. Oradan da yeniden "Elektronlara" çevrilerek görüntüyü eve getirebiliyoruz. Düşünce-enerji-düşünce de böyle bir üçleme olabilir diyor Tesla... Montauk project bile böyle bir şey... Ama gurdjieff tam bir majisyen...Yani sihirbaz gibi bir adam.

Evet, Gurdjieff çok ileri teknolojiler kullanıyor. Bu yüzden o teknolojileri sihirden ayırt edemiyoruz. Ama şimdi "Yer-uydu-yer" metoduyla iki kişi konuşabiliyor. Bireysel olarak da bir gemi gibi insan "ışınlanabiliyor". Çünkü büyük elektrik yükleri (Örneğin yüz milyar volt) insanı öldürmüyor, uzay-zamanınını yürütüyor ve yer değiştiriyor. İnsan bir yerden ötekine bu elektromagnetik aşırı birikim ile (Magnetizma Tünel sürecidir) uzayda bir kurtçuk deliğinden yürüyor. Gurdjieff gibi insaüstü insanlar bu işleri yapabiliyor.

Aslında tüm mavram kargaşalarının adını verdim. Yani biyolojik radyo=Toplu tepatisyon, Gezici durugörü=Gurdjieff'in toplantıya gelmesi gibi... aslında mekanizma çok basit... İnsanoğlunun kendisi bir BERMUDA'lı ya da PHILADELPHIA’LI gibi uzay-zamanda yürüyor/ışınlanıyorsa bu işe "PSİŞİK YETENEK" deniyor. Bunlar nerede öğretilir, var mıdır bilen öğreten ben bilemeyeceğim. Gurdjieff ile ilgili ya da öğretisiyle ilgili. Ben sadece "Mekanizmayı" biliyorum. Yani kollektif bilinç altı, belleğin gizli devamlılığı şu şekilde çalışır diyebilirim ama, bunun ötesinde "Bu işi ben yaparım ya da yapan filancayı tanıyorum" diyemem, o bakımdan sorunun muhatabı ben değilim (Kelin melhemi olsa başına bürermiş, keşke böyle şeyleri yapabilseydim....)

Ne yazıkki Gurdjieff artık yok... Şu andaki, o gruplar Ouspensky'ninkiler. Gurdjieff ZZ'dendir. Yani öyle bir öğreti olsaydı otomatikman kendi bünyemizde olurdu. Hele ki şu an ben ikinci kaptanım, mutlaka haberim olurdu. Gurdjieff bizimdir. Bunun anlamı şu: Salzmann ve Bennet Ouspensky ve diğerleri... ayrı ayrı ekollerdir. Dördüncü Yol'a rakip olarak Bennet'in Gurdjieff'e sadık kaldığı söyleniyor.


"Hanif Olmak" Yukarı

Resulullah'ın "HANİF" olarak canverdiğine ilişkin hiçbir ayet yok. Daha doğrusu vereceğine dair... Ama Allah'ımız şiddetle ve önemle, Resullullah efendimize "Sen de A T A N İBRAHİM gibi H A N İ F ol" diye emrediyor. Ya da "Yüzünü Hanif dine çevir" buyuruyor. Müslüman olmak başka Hanif müslüman olmak bambaşka... Yani Hanif olarak can verip vermediğini anlatırken cennet mekanı neden farklı geliyor...

Resulullah'ın Hanif olarak can verip vermediğini ya da can vereceğini bilmiyoruz. Ayet şöyle diyor "Umulur ki sana Rabbin Mahmudiye makamını verir". UMULUR Kİ... diyor. GARANTİSİ YOK yani... Aslında Aşerei Mübaşere de yalan bir Hadis oyunudur. Resulullah'ın garantisi yokken ON KİŞİ NASIL CENNETLE MÜJDENDİ. Cennetle müjdeleyenler zaten Hristiyan alemindeki PAPAZLAR değil mi? Bizdeki Muhaddis Papazlar da Cennet ile müjdeliyorlar.

Müslüman olarak CAN VERECEĞİ ayet ile bildirilmiştir. Hanifliği ise bilinmemektedir. Ama şu ipuçlarını değerlendirebilirsiniz. Üç sınıf olunacak: Cehennemlikler, cennetlikler ve Cennet üstündekiler olmak üzere... (Vakıa suresi). Cennetliklerin yeri Firdevs'ten başlıyor Aden'e kadar gidiyor. O zirvedeki bölgenin adı ADEN'dir. Aden'in (ADN) zirvesindeki en üst bölgeye de Makamı Mahmut deniyor. Makamı Mahmud, Cennetin en üst zirvesidir. Buraya SİDRE deniyor ki, aynı zamanda Cibril'in makamıdır. Yani "Sidretül münteha" denen varılacak Cennet orasıdır. Muhammedül Emin ile Cibril ül Emin "KARDEŞ"tirler ve BİR BEVİYEDE başbaşa yerleceklerdir. Sidre ile Mahmudiye Köşkü AYNI HİZADADIR. Cennet'e gidenlerin EN ÜSTÜ kuşkusuz Resulullah.... Ama, onun üstünde bir de NAİM ya da Sabıkun ya da Mukarrebun denen ÜÇÜNCÜ SINIF başlıyor. Hz. İbrahim ise onun zirvesinde ve ARŞ ile komşu. ALLAH'ın biricik dostu çünkü...

Kur'an'a göre: Resulullah'ın gideceği Cennet "Sidretül Münteha'daki Mahmudiye köşküdür." Yine Kur'an'a göre, bunun üstünde CENNET ÜSTÜ bir MAKAMI İBRAHİM cenneti var. Resulullah oraya gitmiyor.... Evet yanlış duymadınız Resulullah sadece Cennetin EN ÜSTÜNE gidiyor. Cennetin üstündeki "ÜÇÜNCÜ ve EN ÜST" bölgeye gitmiyor. Allah ona cennetin en üst makamı olan "Mahmudiye"yi garanti bile etmiyor... "UMULUR Kİ MAHMUDİYE'YE GİDERSİN" diyor....

Eğer Resulullah, ALİM olsaydı ya da HANİF olsaydı... Acaba ne olurdu? Mahmudiye'nin lafı bile edilmezdi... İbrahim ve İdris ile aynı yere konurdu Resulullah'ı kuşkusuz çok seviyorum, kurban olurum ona... Ama bu ayetleri de okuyunca "şefaat makinesi” olmadığını, alemlerin onun yüzüsuyu hürmetine yaratılmadığını... "Sen olmasaydın sen olmasaydın felekleri yaratmazdım" gibi tamamen yalan Hadisleri, hele hele, Allah'ın "Nuru Muhammedi"den evreni yarattığı.... Hatta Allah'ın Resulullah'ı yaratmak için kendini vacibülvücud olarak vacid kıldığı... Aman Allah'ım bunların tümü sapıklık...

Sadece şu ayet var: "Wema ersalnake illa Rahmetellil Alemin". Bunun dışında Resulullah'a yükleme yapılmamıştır. Diyorum ya onun tırnağına kurban olurum ama T A P M A M.

Vakıa suresini açın bakın. 5. ayet sanırım. Sabıkunüs sabıkun diyor, onların "Mukarrebun=Allah'ın arş'ı ile komşu olduğunu" ve N A İ M cennette olduğunu söylüyor.

4-7: Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz.

8: İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara!

Evet sağcılar BİRİNCİ sınıf. Devam edelim:

9: Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara!

Cehennemlikler ise ikinci sınıf. Gelelim ÜÇÜNCÜ SINIFA:

10: İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır.. Naim Cennetlerinde Allah'a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır.

Resulullah, CENNET'İN EN ÜSTÜ'nde (Mahmudiye) yer alıyor. Dikkat ediniz NAİM Cennet (Nimetler) deniyor... Resulullah'ın yeri NAİM de değil. Mahmudiye'de yani FİRDEVS'de.

Bu ayetler 26.ayete kadar gidiyor, sonra da "CENNETLİKTLER" anlatılıyor.

12: Naîm cennetlerinde .
13: (Onların) çoğu önceki ümmetlerden,
14: Birazı da sonrakilerdendir.
15: Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler,
16: Onların üzerlerinde karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.
17: Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır;
18: Maîn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
19: Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.
20: (Onlara) beğendikleri meyveler,
21: Canlarının çektiği kuş etleri,
22: İri gözlü hûriler,
23: Saklı inciler gibi.
24: Yaptıklarına karşılık olarak (verilir).
25: Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.
26: Söylenen, yalnızca "selâm, selâm" dır.

İşte burada ÜÇÜNCÜ SINIF bitiyor. 27. ayette ise İKİNCİ SINIF (Resulullah'da bunun içinde) anlatılıyor.

27: Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!
28: Düzgün kiraz ağacı,
29: Meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları,
30: Uzamış gölgeler,
31: Çağlayarak akan sular,
32: Sayısız meyveler içindedirler;
33: Tükenmeyen ve yasaklanmayan.
34: Ve kabartılmış döşekler üstündedirler.
35: Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.
36: Onları, bâkireler kıldık.

Evet sağdakiler diye başladı yani bildiğimiz Cennet. Burası ORTA sınıf.... Üstün bir ALTI yani... Sidre'yi TAVAN tutuyor burası. Halbuki oınun üstünde ise Sirde "TABAN", Arş Tavan oluyor. Cebrail as. Resulullah'a Mirac’ında diyor ki: "Ya Resulullah, ben buradan öteye geçemem...Çünkü tüm mekanlar burada (Sidre'de) biter... Hatırladınız mı??? Ve İDRİS'i bulalım, Kur'an'da iki yerde geçiyor.

21/85: İsmail, İdris ve Zulkifl hakkında anlattığımızı da an; onların herbiri sabredenlerdendi.

19/56: Kitap'da İdris'i de zikret, çünkü o dosdoğru bir peygamberdi.

19/57: Biz onu yüce bir yere yükselttik.

19/58: İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub)'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.

İşte bu "YÜCE BİR YERE YÜKSELTTİK" onun ölümsüzlüğüdür. Yeri Sabıkun=Üçüncü sınıfın yeridir. Evrende ALLAH'tan sonraki EN Y Ü C E yerin adıdır. İdris ayette=Ademin soyundan'dır. İLİM almıştır. İbrahim ayette NUH'un soyundandır=RAHMET almıştır. Diğerleri de İbrahim'in soyundandır.

Bilirsiniz beni üç kelimeden, Kur'an’daki üç sözcükten, ciltler kadar çıkarım yapabilirim. Yukarıdan aşağı okurum Kur'an'ı yine çıkarım yapabilirim...


"Alimler" Yukarı

Reklam BİZ'e HARAM derecesinde Y A S A K. Bizler Zigzag'ız bizler reklamsız ve Hızır gibi "İsmi-cismi kendisi yok olmuş", "ÖLMEDEN ÖLMÜŞLER" ve hatta DOĞMADAN ÖLMÜŞLERİZ... Dileseydik ne reklamlar yapardık. ZigZag'ın tüm SIRRI REKLAMSIZLIK ÜZERİNE ALLAH RIZASI için kurulmuş ve korunmuş olmaktan ibarettir. Bakınız şimdi.

Ali İmran 113: Kitap ehlinin hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okuyup duranlar vardır;

Yani Batılı müslümanın bir kere GİZLİ ve REKLAMSIZ olduğu, "Geceye sığındığı", yani kamufle olduğu apaçık belli değil mi? Allah'a inanmak doğal olarak GÖZYAŞIYLA SECDE yani müttekilik korkusu oluşturur. Bunu herkes yaşıyamaz. Bu yüzden İslam Alimleri=Yahudi peygamberleri kadar ve birdir sanki...

19/58: İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail (Ya'kub)'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın âyetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.

Dikkat ediniz buradaki sayılan peygamberler YAHUDİ peygamberidir.

Ali İmran 113: Kitap ehlinin hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okuyup duranlar vardır;

Bunlar da Hanif Müslüman olmuş Hristiyan kökenli alim adayylarıdır. Farkı var mı? Bizim reklamımız zaten Allah tarafından yapılmış.

Ali İmran 115: Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.

İşte bu en büyük reklamdır. Ne yaparsak yapalım, bunlar kendi reyimizle değildir. Kaç kişiyi "Müslüman" olmaya vesile kıldık haddi hesabı yok... Hollanda'da eroin ölümlerine kadar gelmiş kişilere son çare olarak KUR'AN'ı götürdük... Esrar tekkesine girmişti... Üstelik ben de (İçici değilim asla) oraya girmiştim orada ne işim vardı? Şu işim vardı:

"Benim müslüman olmama, namaz kılmama engelim olan eroinmanlığım var" diyordu umutsuz flaman ve kız arkadaşı... "Hayır dedim". Sizin namaz kılmanıza bir engel yok dedim... Açtım Kur'an'ı ve gösterdim: "SARHOŞKEN namaza durma" dedim. O sakir halin geçince istediğin kadar namaz kıl" dedim... Ona öyle dememişler ki: "İçkinin bir damlası bir göle düşse, o gölün suyu 40 sene içilmez" demişler. Bunu üstelik Kur'an'da var diye göstermişler ama "SARHOŞ İKEN NAMAZA YAKLAŞMAYIN" ayetini saklamışlar. Göstermemişler din adamlarımız ve karaseslerimiz..

Halbuki Kur'an ŞİFADIR (Bu da ayettir). Onların müslüman olmalarına engel olan kullanıcılık gerçek engel değildi... Onlar sadece sarhoşken namaza durmadılar. Ramazanda bırakır gibi oldular. İkinci ayeti de gösterdim onlara, "ARTIK İÇMİYORSUNUZ DEĞİL Mİ?" diye... Bıraktılar ve hayata döndüler...

Bunlar şunun için yazıldı:

115: Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.

Biz bunun için o esrar tekkelerine girdik... Çıkışta bizi de "KEŞ" olarak iftiralamaya, karalamaya kalkıştılar. Oysa o gençler, o Hristiyan uyuşturucu bağımlıları kalkıp da camiye gelemezlerdi. Ben Camiiyi onların ayağına götürdüm. İÇKİLİYKEN NAMAZ KILACAKLARINI gösterdim. Sarhoşken uzak duracaklarını anlattım.

TAKVA BUDUR işte: O bir elbisedir. Onu giyen umutsuzlara umut dağıtır... Eroinman bile ŞİFA'sını alır... Bırakır. Ama bırakana kadar:

1. SARHOŞKEN namaza yaklaşmayacak. Bunu atlatınca,

2."ARTIK İÇMİYORSUNUZ DEĞİL Mİ?" ayeti uyarınca azaltıp bırakma yoluna gidecektir...

3. Sonra da çoluk çocuğuna uyuşturucuların kumarın ve Cinciliğin şeytan pisliği olduğunu söylecek.

İşte bunun için üç ayrı ayet geldi. Allah, "Domuz eti" gibi, hırsızlık ve adam öldürme gibi dileseydi bir kerede bunlara "HARAM" derdi... Ama demedi. "Sarhoşken namaza durmayın" dedi. "Artık içmiyorsunuz değil mi?" dedi. "İçmeyin uzak durun, şeytan pisliğidir" dedi. Neden acaba?

Bu yine MİSAL, tıpkı "Bunu bana şeytan unutturdu" gibi. Yani açıklaması çok uzun ve tamamen bilimsel.


"Cinler" Yukarı

"Şeytan pisliği”ni açabiliriz. Ama size şunu öncelikle söylemek isterim: Dünya METAN, AMONYAK, SU BUHARI ve CARBON OKSİTLERİNDEN OLUŞMUŞ BİR ATEŞTOP KIVAMINDA İDİ... SAHİPLERİ İSE C İ N L E R idi. Cinlerin besini bu metan, amonyak, karbonlu subuharı idi. Metan'ı bilirsiniz. "Çöplüklerde ve özellikle gaita gazındaki ana madde. Amonyağı da bilirsiniz: Hani şu küçük abdestimizdeki ana madde. Yani biri büyük abdest diğeri küçük abdest ve bu Cinlerin yiyeceği...

Cinlerin tuvaletlerde yaşadığını biliyoruz değil mi? Neden? Çünkü tuvaletlere ilkel atmosferimizdeki METAN ve AMONYAĞI, üre asitlerini bırakıyoruz. Tuvalet adeta bir CİN LOKANTASI....

Cinler de (daha insan yok ortada), metan amonyak subuharı ve karbon bileşiklerini alıyorlar ve sindiriyorlar. Biliyoruz ki, bu sindirim ATEŞ biçiminde oluşyor. Bu arada dünya da giderek soğumaya başlıyor. Subuharı bulutları çoğalıp yağmur olunca da göletler oluşuyor. Saniyede binlerce YILDIRIM çakıyor. Bizim metan amonyak, su ve karbondioksitten bilin bakalım ne çıkıyor?

Adenin, Guanin, Cytosin ve Timin, 4 çekirdek asidi. Proteinin ana maddesi Yaşamın ta kendisi... İYİ ama Cinler için bir felaket var: Onların "Pisliği" bizim proteinler oluyor. Bizim pisliğimizi onlar yiyor, sonra da A,G,C,T' yi (Nimeti, ekmeği, yemeği) PİSLİK diye bize iade ediyorlar... İşte size ŞEYTAN PİSLİĞİ diye iki KELİME'nin sırrının küçük bir açıklaması...

Tuvalette sakın ekmek yemeyin? Neden yemek yenmez tuvalette? Şimdi bizim lokantada, biri gelip de "Şöyle bir bebek ishalini kaşıkla yerse ne olurduk". Kalkar o adamı çarpardık. Tuvaletler de onların "Lokantası" olduğuna göre "Orada ekmek" yersen onlar da kalkar seni çarpar...

Cin şudur: Alın insanlardan bir kısmını, ışık hızıyla iteleyin. Madde iken enerji olacaklar. Enerji insanlara Cin deniyor. Bir de bunun tersi tabii, YAVAŞLATILMIŞ ENERJİ CİNLERİNE DE İNSAN deniyor. Aramızda pek fark yok. Birbirimizin pisliğini yemekten başka bir de hızlarımız farklı. Cin ve insan aslında bir tek varlığın "İKİ AYRI HIZDAKİ" görüntüsüdür. Relativistik olanına Cin (Enerji) diğer yoğun (Madde) olanına da İNSAN deniyor. Yani ikimiz de aynı malız:

E(Cin)=M(İnsan)x c kare’den ibaret. Yani E=M gibi düşünürsen, cin ve insanın mayası aynı... IŞIK (Enerji) tastamam C=300bin km/s hızla gider. Işık ne YAVAŞLAR, ne de HIZLANIR. Yani asla Cinler ya da ışık yavaşlamaz ve hızlanlmaz.

İnsan (madde=Proton) yavaş gider ve yoğundur, bir bedendir. Cin (Enerji=Elektron bulutu) hızlı hareket eder ve protonun bedenin çevresinde bir NEFS kabuğu oluşturur.

Serbest bir elektron gibi bir cin varmış. Birgün dünya güzeli bir P kızı görmüş ona aşık olmuş ama p (proton) çok çooook yavaşmış. Elektron da hızını asla düşüremezmiş. Elektron bir çözüm bulmuş... Sevgilisinin çevresinde bir çember çizerek ve ışıkhızıyla hareket ederek sevgilisinden ayrılmamayı becermiş. Cinlerin insanların bazılarını etkilemeleri işte bu yolla oluyor. Yani bir cin ve insan asla evlenmez. Birbirlerine maddi alemde dokunamazlar bile. Fakat Cin ışıkhızıyla o insanın çevresinde yörüngeye oturunca sadece o uğramış kişi o cinni görür (Hatta evlenenleri bile var sanal alemde...)

Geri Dön     Yukarı