021 - 16 Kasım 2001 Cuma

Selam&Selam


"Argo-Nuh Tufanı" Yukarı

İngilizce .NET sayesinde "Geleceğin ingilizcesi" olmaya gidiyor. Sanki bir şeyler "ARGO" ile başladı ama yerini bulacaktır. Dünyadaki en zor dil ARGO'dur... Tarihi Mısır'ın Hiyeratiklerine en eski Mısır Krallıklarının kodekslerine dayanır. Halktan başka bir dildir... Özeldir, rahipler de bu gizemli dili büyük bir serbestlikle kullanmışlardır. Yunanlılar da Argonaut'ların DİLİ olarak bunu benimsemişlerdir. Dünyanın neresine giderseniz gidin gemici dili bir Argonaut dilidir (İskele alabanda mayna vb.).

Şimdiki Mısırlılar Araplaşmış Hami ve Berberilerden ibaret. O argoca konuşan Mısırlılar ise bir beddua yediler (Musa'yı kovalayan Firavun milleti). Onlar şimdi dünyanın dört bir yerinde yaşıyorlar. Onlara ROMANO deniyor. Rindler başkanlığında. Çok özel bir dilleri var: Tam Argoca... Eski Mısır'ı KHUFU'nun dilini bile YAŞATIYORLAR. El Romano.Onlara Çingene diyoruz. Onlar devletsizdir. Onlar İsrailoğulları gibi SÜRGÜN'dür...

Gypsy=Zigano=Zingara=Zigeuner=ÇİGAN. Bu kadar lafın arkasında "HİYERATİK" ile yazılan "ARGONom dili var... Egypt kelimesi bile ARGO'ca Kıpti, Koptik demek ki herkes bilir... Çingenelere kıpti denir. Biri daha argoca (William Clinton der gibi). Artık o ebediyen BİLL Clinty'dir... Dikkat ediniz argoca tüm dünyada vardır. "Erketedeyken zarbolar enseledi" derken bu yazılmamış bir dilin bir edebiyatıdır... Argoca geçmiş ile aramızdaki tek bağdır... Argoca yaşayan bir ortak DİL'dir .

10.500 yıldan önce Thebes ve Sais rahipleri. Plato’na "Siz Yunanlar dünkü çocuklarsınız" diye sitemde bulunuyorlardı. 15 bin yıl öncesine dayanan ve batık bir atlantis uygarlığından söz ediyorlardı. Kur'an'daki Ad, Semud, Eykeli'ler Lut ve Nuh tufanlarının tamamı batık uygarlıklardır. Kimini suda boğduk, kimini bir ses ile helak ettik, kimini ise şiddetli bir rüzgar ile..." diyen ayetleri bilirsiniz...

Gazabın türleri var. Ama Nuh tufanı evrenseldir. 5 medeniyeti bitirmiştir. Bu medeniyetler şunlardır. Suvaga, Yağuse, Yeuke, Nisra ve Vidd (Vedda). Bunların her biri ayrıca bir kıta-devlet gibiydi... Bunları nereden biliyoruz? Bu putlar şahsındaki ayeti daha önce de yazmıştık.

71/23: 71/23. Ve dediler ki: Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!

Allah beş eski uygarlığın adını-adresini veriyor. Mu kıtası BUDDHA (Vidd, Vedda, Ved), Okyanusya... Kalıntıları Maoriler ve Polinezyalılar. Özellikle MADAGASKAR ve Taiwan (Formoza) ahalisine bakınız bunların tümü aynı MALAYAN milletidir.


"Kalu Bela-Külli Şey’in" Yukarı

Rivayet odur ki, Kalu Bela'da NEFİS, oniki sınav (fitne, imtihan) yaşadı. Nefs'e Allah 12 RIZK HABL'i ile bağlıydı. HABL=Cable, Kablo, Hablil Verid'i hatırladınız: Şahdamarı, Kordon (Cuore, Coeur, Corro) ise KALP demek. Habli verid derken Cable of Cuore, kalbi besleyen damar. Yani görünüşte AORT damarı, şah damarı, Ledünni ve Batıni anlamda da NEFSİ besleyen gizli kordon... Onun yeri bildiğimiz göbek kordonumuzdur. Hani Anneye RAHİM 'de bağlanan... Hani Ruh ile bedeni birbirine bağlayan ve resmi bile çekilebilen "GÜMÜŞ KORDON"

EL EVVEL diye bir yaratan vardı. Ondan başka Küllişey'in denen İLKEL yarattıkları (Sonsuz ihtimal, sonsuzda birler). Mutlak yokluk yok idi: Eğer mutlak yokluk olsaydı enbaşta bizler olmazdık... Mutlak yokluğu anlamamız gerekiyor.

Sıfır'ın da tıpkı bir ve 17 gibi ÇARPANI gibi BİR'dir, ÜSSÜ de bir'dir, paydası da bir'dir. Yani 0(Sıfır) diye yazdığımız şey aslında 1 x 0 üssü bir Bölü 1 diye yazılır... Mutlak sıfır ise çarpanı böleni üssü SIFIR olan sıfır sayısıdır ki, böyle bir sayı yoktur... Çünkü MUTLAK BİR vardır (LA yerine EL gelmiştir: Varlık yokluğa tercih edilmiştir). Dolayısıyla MUTLAK sıfır olmadığından ALLAH gibi MUTLAK bir dışında ayrıca sonsuzda-bir küçüklüğünde "Şey'in’lerden vardı.

0,00000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000001 gibi. Sonsuzda bir gibi... Bu SIFIRA en yakın sayıdır AMA A S L A SIFIR değildir. Bunlardan sonsuz tanesi BİR eder çünkü... Yani sonsuzda bir (1/n) den sonsuz tane vardır bu da 1'dir. Ne var ki MUTLAK BİR bu bir değildir. Nasıl ki mutlak sıfır yerine bu sonsuzda-bir İHTİMALLER var ise, mutlak bir olan ALLAH yaratıcıdır ve herşeyin EL EVVELİ'dir... Yaratan ve müsteğni (Es Samed)dir. Şimdi Allah gizli bir hazineydi. EL idi... EL=1 idi, karşısında ise yaratılma potansiyeline hazır sonsuzda-birler yani SIFIRA EN YAKIN sayı olan LA=Yok=0 vardı. 1 ve 0 buradan başladı işte...

Sonsuzda birler (Sıfırlar) ile ALLAH (1) vardı... Allah bu bireysel sıfırların meçhulündeydi... sıfırların kavrayamayacağı anlamında...

Zâriyât 56: Ben cinler ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.

Bu ayet çok önemli. Sırayla gidelim:

1. Mutlak BİR (Adı El Evvel, Ehadün WAhid) var idi. EL/AL/İL/ÜL vb=Daima BİR sayısıdır. LA/LE/Lİ/LÜ vb=Daima sıfır sayısıdır... Allah bu ikili sistemi KAMER suresinde bir AYETTE yazmıştır ki, bunu klasik çevirmenler "ÇİFT”=Erkek kadın gibi düşünmüş ve öyle yazmışlardır. Halbuki ÇİFT RAKAM'dan söz etmektedir. DİGİTAL sistem evrenin kendi yaratılış doğasındadır. Onu insanlar keşfetmedi... O İLAHİ bir kurguydu. İnsanlar (Boole Cebiri, De Morgan mantığı vb.) onu EN SONRA buldular ve adına ikili sistem (Bineer, Binary Cebir) dediler. Şimdiki adı da Dİ=İKİ, GİT=RAKAM, DİGİT=Digital gibi...

Sibernetik Dİ-Gİ'den ibarettir. Bunlar bir ve sıfır ve/veya +/- arapça I/. (Buna NUN=Nokta ve KALEM=1 de deniyor. Remildeki simgeler de bunlardır (Aruz vezninin meşhur çizgi ve noktaları da)... İşte AL(1)LA(0)HU budur. HU(ve)= EL(1) EV(OR) VE(AND) LA(0) olduğundan Allahü= 1.0 ve 1 ve-veya 0 kombinezonudur. Hüvel Evvel dendiğinde mutlak 1 sayısını bulmuş oluyorsunuz. 1 sayısı/rakamı ELİF (Aleph) ile yazılır. Sonsuz ötesindeki ELİF sayısı (Biz bunu mesela * ile gösterelim) bildiğimiz BİR sayısından farklıdır. 1 rakamı demek 1 x 1 üssü 1 bölü 1 demektir. Oysa Allah'ın bir (1) sayısının önce eksi ve artı reel sayılar ile yine eksi ve artı sanal sayılardan oluşan -1, +1, -1i ve +1i dörtlüsünden oluştuğunu biliyoruz.

Buna ARŞ'ın dört direği denir. DÖRT tane 1 demektir bu... İki doğu ve iki batının rabbi Rahman suresinde bu anlama gelmektedir. Bunların herbiri kendisiyle çarpılır. Bir de bunların üzerinde piramit tepesi gibi her bir 1 diğeriyle çarpılınca bu yönde eksi 1 ama sanal yönde artı bir çıkar... Bunların birbiriyle çarpılması yerine bir piramit gibi tepede BİR olma durumu vardır.

Dikilitaşın dört kenarını bir de piramit gibi olan tepe/5. noktasını düşünün. İşte orada MUTLAK BİR vardır. Mutlak birin çarpanı, böleni, üssü ELİF sayısıdır. Daha doğrusu elif kez elif artı bir sayısıdır. Bu yüzden Allah dört yönün de ilahıdır.

Meleklerin ve Ruhun (artı eksi sanal birler). Melekler eksi kütlenin (Takyonların) kendisi Ruh ise ANTİTAKYON (NEFS de bu aslında). Cinler enerji'nin biri insanlar da maddenin bir'i. Enerji=Luxonlar(Nar), Madde=Tadryonlar. Kısaca madde ve soyut madde (Takyon) takımına iki doğu ve iki batı diyoruz.

Bunun da anlamı şu: Önce yaratıkların içeriği REEL(Gerçel) ve İmajiner (Sanal) olarak İKİYE ayrılıyor, çift kutup yasası gereği... Sonra bunların her biri de artı/eksi olarak ÇİFTİN ÇİFTİ ya da dört kutup (Kuadropol) yasası olarak dörde ayrılıyor. Daha sonra da ayette bildildiği gibi "SEKİZ ÇİFT" oluyor (Sığırlardan vb. sekiz tane yarattık ayetini anımsayınız). Mesela şöyle sekiz oluşturalım (Bunlara Klonlama deniyor) Takyon antitakyon, Nur (Sonsuzözenerji Energie) ve Esir (Sonsuzdabirler ortamı, Külli Şey'in ortamı). Nur'dan da melek ve Zebani diye bir takım yaratılıyor. Melek Cehennem'de yanar (Ayeti anımsayınız: Meleklerden her kim ben de varım=İlahım derse biz onu cehennemle cezalandırırız). Ama Zebani Cehennemi Yakar. Bu yüzden hiçbir zebani/Zebun Cehenneme giremez. Onlar sadece SEKAR da yani kazanın altındaki ATEŞte bulunurlar 19 tanedirler. Hiçbir ZEBANİ "Ben ilahım diyemez" çünkü cezalandırılacağı bir Cehennem yoktur ve En büyük ceza şu olmalıdır bir Zebani'ye... CENNET'e konması yani orada helak olur... Tuhaf ama bu doğru... Zebani'nin Cenneti de SEKAR işte... (Gübreböceğinin cenneti gaitadır ne yapalımki bu böyle). Cinlerin Cenneti ise Volkaniktir, onlar bunu seviyorlar...

Cinler mesela: Enerji: Cansız enerji ve Canlı enerji. Elektrik yüklü cinler (Peri vb.); yüksüz cinler (Nötrino cinleri), yani Şeyyatin=Şeytanlar... Allah onların da (Maşrık=Enerji) Rabbi'dir. Mağrib'in de (İlahin N A S bu demektir ve Allah'ın adıdır). NAS suresinden onu biliyoruz. 114 esmaül Husna'nın biri de "İLAHİNNAS"dır... (Bu ibranice de Yehva'dır. Bizde Kutluğ-Uluğ Tengri'dir. Arapça'da ise İlahinnas'dır... (Kut=Kutsal, God, Huda, Good vb. ile aynıdır). Kuddüs ile bağlantılıdır. Uluğ ise uluhiyet ile İLAH ile bağlantılıdır. Tengri=Hamd, Şükran edilen demektir. (Danke ve Thank ile tamamen ilgilidir, çünkü bu saydığım isimler ADEMCE dilinden kök dilden ve en temelden kalmış kelimelerdir). Şimdiki Türkçe ile ulu kutlu ve Tanrı diyoruz. Yani kuddüs ve uluğ=ilah olan Tengri=Hamid (Hamdedilen ve Şekur=Şükredilen anlamında).

Gelelim yeniden Kalu Belaya... Allah gizli bir Hazineydi (Mutlak bir= Çarpanı böleni, üssü elifxelif+1 olan sayı). Bu sayı bölünemez, buçuğu kesiri olamaz. O MUTLAK BİRDİR ve öyle kalacaktır. Karşısında da digit antisi var adı ŞEY’dir. Eğer bir şey belirli (Bildik ise ve çoğul ise) adı EL-EŞYA'dır. Bildik değilse, harfitarifi-Artikeli yoktur=LA'dır (İngilizce: No, Not; Almanca: Kein nicht vb.)

Allah'ın birini kendisiyle sonsuz kez çarpalım: 1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x1x=1'dir. Ama eğer Allah ÜÇTÜR dersek: 3 x 3 x 3 x 3.....................x3= Onyüzmilyon bin tane Allah eder. Allah tek (Ehad) ve tekil (Wahid)dir. Kendisine bölseniz de çarpsanız da hep birdir. Allah'tan Allah çıkarılmaz: (Sonsuzötesi matematikte bir sayının kendisinden çıkarılması yine ELİF=1'dir ya da toplanması elif=1'dir. Cantor sonsuz setlerini araştırınız. Ya da Borges'in The Aleph (Elif) öyküsünü okuyunuz. Ya da benim Sonsuzluk kulesi ikinci ciltteki ELİF bölümüne bakınız. Kısaca Allah'ın yarımı çeyreği 1-1=0 ya da 1+1=2 gibi özellikleri yoktur. O Ehadün Wahid'dir. Tek-Tekil ve tekilliklidir. Ama karşısındaki ŞEY=Sonsuzda bir minik esir birimleri yani sıfıra en yakın sayıdır. Bunların değeri sonsuzda birdir. Hani elmayı üçe bölmüştük... her bir dilimine 1/3 anlamında,

0.3333333333333333333333333333333333333333333333333 demiştik. Sonra bunu yine üç ile çarpıp bir sayısını bulacağımıza,

0.9999999999999999999999999999999999999999999999999 bulmuştuk.

Bunu da tam sayı 1'den çıkarmıştık, geriye: 0.000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000001 kalmıştı...

İşte bu SIFIR'a en yakın sayı olan SIFIRDIR. Evet yani sonsuzda-bir=Sıfırdır. Ama tam ve mutlak sıfır değildir. Çünkü bu sonsuzda birlerden SONSUZ tanesinin bir nitelemesi vardır:

Yani şey=0.0000000000000000000000000000000001'lerden sonsuz=Külli'si vardır. Külli Şey’in demek, sonsuzda birlerden sonsuz tane alırsınız ve KÜLL=Bir bütün yakalarsınız. Ama bu Allah'a şirk değil, Bu yüzden ayetler ALLAH ve KÜLLİ ŞEY’in vardı diyor. Her bir sonsuzda-bir ihtimal vardı diyor... Zaten o sonsuzda-bir ihtimallerden HER an yaratıyor ve NURUNU tamamlıyor. "Allah'ı ne zaman görseniz bir yaratım üzerindedir" ayetini anımsadık mı? Allah bu sonsuzda-birlerin herbirinden bir evren daha yaratacaktır ve tüm sonsuzda-birlerin yaratımı bitince NURUNU tamamlamış olacaktır. Yani hiçbir şey Allah'tan MEÇHULDE karanlıkta kalmayacaktır. Allah NURUNU tamamlayınca da soracaktı:

Diyecektir ki: "Bugün MÜLK kimindir" Kimse olamayacağı için kendini yanıtlayacaktır:"Bugün Vahid ül Kahhar olan'ındır mülk.... Göklerde ve yerlerde olan ne varsa onun mülküdür (Amenna)”. Sonsuzda-birler onun mülküdür. Külli Şey'inin her bir EŞYASI (1) ve eşyanın sıfır hali olan ŞEY'i (0) onun mülküdür.

Bütün sonsuzda-biryer EŞİT olup birbirine üstün değildir, ADALET de budur. Hem de mutlak adalet... Herkes için aynı soru "Ben neden benim" = İNSAN popülasyonu için sosyolojik olarak genellenir. Hatta Cinler için de... "Ey Cin ve İnsan toplulukları, gücünüz yeterse....." gibi... ama bir çekirgeyle Hızır a.s'i bir tuttunuz?

Herkes ÖZGÜR İRADE ile NE OLMAK İSTEDİKLERİNİ SEÇTİLER... Ama unuttular. İlk nefeste unuttular... Son nefeste anımsayacaklar... Çekirge çekirge olmak istemiş çünkü... ÖZGÜR İRADESİYLE bu can pazarından ÇEKİRGELİĞİ istemiş...

Önce şu Küllişey'in'i bir toplayıp Allah'ın huzuruna getirelim, sonra da Külli Şey'in okyanusundan yani Levhi Mahfuz denen dev vefkten (Matriss) hangisini SENİN ÖZGÜR İRADE ile istediğini birazdan irdeleyeceğiz.

Cin, melek, çekirge, ispihoz, maydonoz, bakteri, taş, toprak, zürafa, zebra, maden ve her bir şey (KÜLLİ ŞEYİN) hepsi temelde BİR'dir (Külli Şey'inin bir cüz'ü=Payıdır... Payda ise Külli Şey’indir. O okyanus (Levhi Mahfuz) içinde sen ve çekirge ile şu yüzük birer PAY'dır. Paydanın PAY'ıdır...

Şöyle anlatayım:

1. Şeylerin Küll'ünü, tamamını topladı. Ona "KÜLL" payda dedi... Ona kendi AKLINDAN verdi. O AKLI KÜLL idi...
2. Ben senin Rabbin değil miyim? KÜLLİ AKIL (Yani çekirgenin, taşın ve benim ve de domatesin tümünün toplam global AKLI olup, bu bir tektir ve kimseye ait değildir... Hepimizindir) .

Akıl "Kalu Bela" dedi. Evet Yarabbi sen benim Rabb'imsin. Dikkat edin "İlahımsın" demiyor AKIL, Rabb’imsin diyor... Yani herbir şey sibernetik olarak kurgulanmış. Tümümüz oradaya gittiğimizde mahşer (Cem olduğumuzda yeniden Külli Akl/Aklı Küll olduğumuzda bu Kalu Belayı anımsayacağız zaten). İşte bu KÜLLİ ŞEY'İN'in BİR TEK VARLIK OLARAK İLK VE SON KEZ BİRLEŞMESİDİR. Allah her birimizi tek tek muhatap almadı. KÜLLİ ŞEY'İN olarak BİR TEK TÜMEL muhatap olarak karşısına aldı... Çekirge ya da sarımsak olarak değil... Biz doğrudan KÜLLİ ŞEY'İNİZ.

Böylece şunu anlıyoruz: Külli Şey'in diye bir HAMMADDE var. O hammaddeye "KUN FEYEKUN DENDİĞİNDE" o şey önce bir sıfır olarak boşlukta kalmıyor, sıfırın + ve - iki kökü olduğundan BİR ÇİFT olarak yaratılıyor. Buna matrisi'in çift kökü deniyor. Bir MATRİKS=Kalıp olarak ise Allah OL dediğine RUH üflüyor. O zaman o şeyin Matriss? Rakamsal değil, Matrix/Geometrik=Kehf=Hologram olarak ŞİŞTİĞİNİ genişlediğini görüyoruz. Yani OL dediğinde o şeyden bir çift ÖLÜ doğuyor. Ama Allah'ımız Ruhundan üflediğinde o ölü şeylerden ikisi (Mesela evren ve anti evren) aniden şişerek genişliyorlar (Zariat 47'yi unutmayınız).

Allah ruhundan üflerse, cansız (Ol dediği) CANLANIYOR. İşte bu üflemeye her bir ŞEY için (Çekirge vb.) Hologram deniyor. Ama nasıl bir hologram? İşte bazı yeni bilim pırıltıları...

Küllişey'in (Sonsuz tane sonsuzda bir denen sıfırlar) her biri bir şey olduğundan her birinin ol (Rakam) ve Üflenme (Kehf:Hologramize olma) özelliği var. Her bir ŞEY'e bir ruh üflenmesine HOLOGRAM ailesinden olmak üzere WHOLE-Gram deniyor... Çünkü ŞEY'inler içlerinde (Sıfırın kökleri olduklarından simetrik olarak) Binom içerirler. Bunlar birbirinin tersidir, antisidir=ANTİNOM'durlar. Ama en önemlisi de bunlar sıfırdır yani HİÇBİRŞEY'dir ya da yeni bir kavram olarak "NON-NOME” Non-functional=Fonksiyonsuzdur. Ancak sıfırdan ötede sonsuzda-bir olduklarından dolayıdır ki aynı zamanda bir tek şeydirler yani MONO-NOME=Monomdurlar...

İşte bu nominallerin her birinin bir HOLOGRAMI vardır (Bunlar geleceğin nom açılımlarıdır, şimdiye kadar bilim dalı olarak saklıyorduk ama artık ben ve arkadaşlarım yani ZigZag matematikçileri bunları üç yıl içinde ve sindirerek sunacağız). Non-functionlar Parageodeziktir. Yani Jeodezi üstüdür. Bu bakımdan Pascal açılımlarıyla açıklayamazsınız, Pascal üçgenini kullanamazsınız mesela... Çünkü KARDİNAL denen sonsuz ötesi sayılar kategorisindendirler...

Wholegram ile Külli Şey'in her bir şeyin bir MİNİ HOLOGRAMI olduğu ama bunların birleşip WHOLEGRAMM=Aklı KÜLL olarak Allah'ın huzuruna geldiğini anladık mı?

Evet Allah Külli Şey'in'i (Buna ESİR de denir çünkü yok=Sıfıra en yakın sayının çapıdır. Her bir ihtimali sonsuz ihtimali) çağırdı. O zaman çok enteresan bir şey oldu. Kendi başına ÖLÜ gibi duran sonsuzda-birlerden sonsuz tanesi (n x 1/n= 1) bir araya gelince CANLI gibi oldular.

A K I L budur işte... Yani Akıllandılar. Yani yok=Sıfır iken Külli Şey'in'in her bir pay'ı payda kadar olunca bir tam sayı oluştu. Cansız bir hiç iken CANLANDI. Zaten ben de canlıyım çekirge de... Ama bizleri oluşturan ATOMLAR cansız değil mi? Cansız nedir canlı nedir? Cansız atomlardan CANLI çıkıyorsa, atomlar mı canlıdır? Yoksa aslında bizde CANSIZ mıyız gibi uç sorular da sorabiliriz...

Cansız ve canlı... Akıl-Ruh CANLI (Ama soyut) hologramlardır. Buna elbise gibi giyilen Enerji ve Madde ise cansız formlar/cesed'lerdir. Arada bir de elzem olmayan YARI-CANLI yarı CANSIZ bir şey daha var: Yani o şey meleklere, eşyalara ve hayvanlarla bitkilere hatta çocuklara bile gereksiz ama Cin ve İnsan'a çok gerekli... O öldürülürse siz melek oluyorsunuz. Ona eziyet edince de size Cehennem için bir vesile oluyor. NEFS.

Beynimiz bir fındığın içi gibi bembeyaz ve kıvrımsız doğarız. Öğrendikçe fındıkda çizgiler oluşur ve CEVİZ'e döner beynimiz, kıvrım kıvrım... O zaman biz AKİL olmuş oluruz... Fındık Ceviz gibi kırış buruş olmazsa, nefs nefs değildir.

Meleklerin nefsi yoktur Baliğ değillerdir. Canlı demek "Doğan büyüyen kendine benzer bir varlık bırakıp ölen"dir. Kendine benzer varlık bırakmak meleklerin, ve cansızların işi değildir. Yani baliğ/beliğ/Ergin olan ÜREYEBİLENLERDİR. Bu bakımdan BALİĞlik beslenme/savunma ve üreme ile birlikte üç içgüdüden en "GEÇ KALANI" Üreme içgüdüsü, meleklerde bu üçü de yoktur. Ama meleklerde AKİL vardır. BALİĞ değillerdir. NEFSİ olan BALİĞ'dir.

Allah cansız herbir şeyi Küllişey'in'i bir araya topladı... Cansız bu sonsuz tane sıfır bir araya gelince AKILLANDI. Onun adı Külli Akl/Aklı Küll oluverdi... İçinde evrenlerde mevcudat olarak ne yaratılmışsza onun toplam-aklı vardır. Buna Süfyanist tasavvufçular Nur'u Muhammed falan diyorlar... Ama Kur'an'da adı KÜLLİ ŞEY’İN'den ibaret... "Allah KÜLLİŞ ŞEY'İN'e KAADİR'dir ve ALLAH KÜLLİ ŞEY'İNE ALİMDİR. Külli Şey'in'i tek tek saymıştır (Muhsi ve Hasib) ve tümünü detayıyla Levhi Mahfuz denen ana kitapta "Sonsuz x Sonsuz bir MARİS=Vefk olarak determinantıyla birlikte (El Evvela determinant sayıdır) ana kitaba koymuş LEVH=Magnetik disklere MAHFUZ=Bellek olarak kaydetmiştir...

Allah herşeyi tek tek sayıp zerrece(Planck çapı) ve bundan ufak (Sıfıra en yakın sayının çapı) her bir şeyi ANA KİTAP'ta tek tek saymıştır ve NUN=Nokta/SIFIR ve KALEM (1=Elif=AL=EHAD=BİR=CALAMUS) ile yazmıştır. Hiçbir şey Rabbinden gizli ve uzak kalmamıştır. Kalem ve yazdıklarına and içmiştir. Yani yazılan program kusursuzdur versiyonu da yoktur, update ve upgrade de edilemez olduğundan, Allah orada yazılanı AYNEN KORUMUŞTUR.

Bunu şöyle de anlatır: "ALLAH VAADİNDEN DÖNMEZ". Allah unutmaz... Bu dev matristen bir de matriksler (Hologramlar KEHF'ler, geon=Geometrodinamik Süper uzay birimleri vb.) oluşturmuştur. Onu "KİŞİSEL KASASINA=ğayb alemine koymuş ve ne bilgi işlem merkezine (Arş'a) kimseyi muttali etmemiştir. Levhi Mahfuz denen muazzam Şey'inleri okumaya yetkili olan üç kimse vardır. Yani "Orada bir lamba yanmıştır".

1. İsrafil as. süpersonik enstrümanı ile (Nefhi Sur) Levh'den bir kıyamet emri beklemektedir.
2. İdris as. Onu görmüştür ve buluşları kendinin değil Allah'ın yaptırdığını görmüştür.
3. Hızır As. sadece "Işığı yanan ve tarihin değiştirilmesi" gibi az sayıda verilen görevleri yerine getirmek üzere Levhi Mahfuz denen karanlıklar içinden yanan İLGİLİ KUTUNUN lambasını okur ve yeryüzü zamanına girerek Kehf suresinde bildirilen işlemleri yerine getirir...

Yani kimse o Levhi Mahfuza vakıf değildir... O bir HDD'dir. Kalem formatıdır. Programıdır... Kusursuz bu program hep korunacaktır, kıyametten sonra bile... O program bir ALLAH vaadidir ve Allah vaadinden asla dönmez...

Atomlar evrenin içinde... Sayısız sonsuz evren ise Süper uzayın içinde... Süper uzaylardan sonsuz tanesi ise HYPER uzayın içinde. O da KÜRSİ'de bir simit halkası kadar... Kürsi ise Levhi Mahfuz içinde... Levhi Mahfuz ise Arş'ın yedi tabakasının en altında ve evrene bakan yerinde. Oraya Ze-Zel-Zı ve de Dad-Zı-Ğayın ARŞ'ı deniyor. Zez-Zağ okunuyor. İlk Arş katmanının adı EBCED arşıdır, sonuncusu da bu Arş. Onları kitaplarımda vermiştim. Taykel, Mevzah arşı falan diye. Her biri birer HARF'in temsil ettiği katmanlardır. 4 harften 7 kattır. En sona da Z harfleri ve z gibi okunan Dad ile Ğayın harfi kalmış... Orasını da Allah'ımız Cebrail'den saklamış ama HIZIR'a göstermiştir... O gün bu gün adımız (Ali İmran:113-115) ZİGZAG oldu gidiyor... Cebrail o makama çıkamıyor. Ayetler ona (Sidre'ye) indiriliyor. Oradan da DÜNYA’YA (Resullere) indiriyor kendisi...

Levhi Mahfuz şudur: Formatlanmış ve işletim sistemi yüklenmiş bir HDD kombinezonu, işletim sisteminin adı KADER. Kader şudur:

Özgür olarak yapamadıklarınıza, seçemediklerinize kader deniyor. Kabaca bunlar 12 tanedir:

1. Ne olduğunuzu siz seçemezsziniz. (Cin, insan vbs.)
2. Hangi zamanda doğacağınızı siz seçemezsiniz.
3. Hangi tarihte (yerde) ve coğrafyada (hangi evrenin hangi dünyasının hangi kıtasının hangi ülkesinde doğacağınızı) siz seçemezsiniz.
4. Genetik mirasınızı (Zenci, çinli, 6 parmaklı vb.) siz seçemezsiniz.
5. Fizyolojinizi ve cinsiyletinizi de siz seçemezsiniz. (Uzun kısa, güzel çirkin, erkek dişi vb.)
6. Rızkınızın miktarını siz seçemezsiniz.
7. Sayılı nefesinizi (Ömrünüzün uzunluğunu) siz seçemezsiniz.

Şimdilik kesiyorum... Ama şunu söylemek istedim. BİZİM SEÇEMEDİKLERİMİZE K A D E R deniyor. Kalanı ise K A Z A. Cennet-cehennem ve Sabıkun'u biz seçiyoruz. Ben Ayşe fatma ile evlendimse bunu ben seçiyorum. Fatma da beni seçiyor. Nikah KADER ürünü değildir, nikah bir mutabakatttır. Adam öldürme (Buna kendimiz dahiliz) keyfidir, KADER değildir. Allah bize örneğin tabancıyı bıçağı yaratmış EŞYA diye önümüze koymuş EŞYANIN bir kusuru yoktur, eşyanın orada olması kaderdir ama onu alıp da ben adam öldürürsem ya da kendimi öldürsem bu kader değildir, SUÇLU benim .

8. "Çocuklarınızı yaratan siz misiniz yoksa biz miyiz?" ayeti uyarınca çocuklarımızın sayısını (Ruhların sayısını, anne-baba velayetine bölüştürülmesini sağlayan da Allahtır). Yani çocuklarımızın olup olmayacağını ya da sayılarını belirleyen de Allah'tır... (Kaçının yaşayacağını Allah belirler...)

Allah AKLA öğretti (Programladı) Otur, Kalk, Konuş ama en başta en başta en başta " O K U " dedi... Programı oku... Manyetik başlık ol ve diski oku dedi. Ben Kalem programıyla yazdım, sen OKUyasın diye dedi... Neyi okudu AKIL? Akıl VAHYİ okudu... Vahy nedir?

HOLYGRAM=Kutsal ideogramlar. VAHY'in dili yoktur HOLOGRAMI vardır. Örneğin bir kalem resmi çizin ve dünya gezdirin ve adını söylemeyin. Onun herkes kendi dilindeki KALEM olduğunu bilecektir. İşte vahy odur ki: ADI YOKTUR, geometriktir yani Rakim-Kehf olarak matematikseldir. O bir hologramdır. Akıl onu okur. Onda HARF yoktur. O meleklerin dilidir. Yani RAKAM (Matriss) ve KEHF (Matrix hologramı) olan bu dilde ses-harf yoktur. Ama Adem babamız bu resme, vahye ve öğretilen eşyalara isim koymuştur.

Mesela 1-40-40-1-5 deniyordu... Adem baba 1=Elif, 2=B, 3=C, 4=D, 5=He (Yuvarlak he), 40=L (lam) deyince, ortaya meleklerin deği gibi 1-40-40-1-5 yerine A-L-L-A-H çıktı. Melekler bir şaşırdılar ki anlatamam...

J arapça öncesinde vardı: Harf sayısı ise 38 idi ve J harfi Ğayn'dan sonra gelen ilk harftir maalesef ebced tablosunda yer almıyor (Muhyiddin'i Arabi'nin El Ezkar kitabında bu kayıp harflerin numerik değerleri var. Mukaddime (i. Haldun) de 38 harfin Tılısım (Tılsım Talisman) olarak tanımını yapıyor. J bu durumda Ebcedi Hindiyye de 3000 oluyor. Bunu izleyen bildiğimiz G harfi 4000, onu izleyen V (Waw değil, sert bir V) 5000, Ç=6000, O-Ö (Elif ve ğayna pay edildi, ortadan kaldırıldı), O ve Ö=7000 değerinde... ince R (Writer'ın son R si) 8000, P harfi 9000 vs.vs.

Adem rakamları SES/Harfe çevirdi. Kehfleri (Kehf burada rüyadaki misal alemindeki soyut kavramları oluşturuyor. Bunları akıl etmek çok zordur çünkü soyuttur. Aşk, nefret, hamiyet, şefkat, şecaat, fehim, vehim, vesvese, yurt sevgisi vb. kağıt kalem çizilerek isimlendirilebilir ama BİLİMİm KEHF ile (Mevhumdur çünkü) anlatılır. Yani bilimi anlatmak için kağıt-kalem defter bir şey ifade etmez.

Bilimin misal alemindeki SOMUT karşılığı SÜT'tür ama bu alemde gelin de çizip anlatın... Öyle ya Cesaret kavramını nasıl çizeceksiniz ki? Şairin dediği gibi "Mutluluğun resmini çizebilir misin?". İşte akıl bu dili öğrendi. Vahy bu dil idi ve akıl bunu "OKU"du... Akıl "Evet Ya rabbi sen benim Rabbimsin" dedi. (Rabb=Terbiye eden'den mürebbiyeden ziyade PROGRAMLAYAN demektir. İnsanoğlu yapay zekayı=Bilgisayarı yaratmadı mı? Ya insan aklı olan biyolojik zekayı kim yarattı?

Rabb biyolojik zekayı, bilinç ve aklı zihinsel boyutu programlayan demektir. Allah muciddir, Seriul hısabdır. Allah Hafiz'dir. Yani bunları bilişim iletişim alanında kullandığımızda Allah bizim Bilgi ile programcımız=RABB oluveriyor. Bilgi işlem çok önemlidir. Vahy ise program dilidir. Akıl öğrendi. Bu Külli Akl idi. Akıl HUNNES'dendir. Allah'ına koştu... Allah karşılığında Künnes'i yani aykırı yönde kaçanı akıl içinde yarattı... Akıl ortamında bütünü ufalamaya kendi başına ayrılmaya yönelik NEFSİ oluşturdu. Hunnes=Merkeze Allah'a rücu eden merkezcil kuvvete zıt olarak, Künnes=Allah'tan kaçan ve küstah: "Sen sana ben bana". KÜLLİ NEFS denen bir tek varlık böyle dedi.

Soru: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?". Yanıt: Bana ne, sen sana ben bana...Senden bana ne..." deyiverdi. Oysa meleklerin yaratılışında böyle bir NEFS sorunu yoktu. Onun için melekler savunmaz, beslenmez, üremez vb. ama İNSAN ve CİN NEFS'e (Emanete) talip oldular. Hele insan olmak (Halifelik emaneti) çok daha zordu. Emaneti Allah yeryüzündeki tüm sapasağlam dağlara yükledi onlar kaldıramayıp dayanamadılar. Ama İNSAN KALBİ bu ağır emaneti aldı ve dayandı... Şaşarsınız... Ben bir insanım ama şu emaneti nasıl taşıdığıma 37 yıldır her an şaşıyorum. NEFS=EMANETTİR. Nefsi taşımak çok ama çok zordur. Melekler nefsi istememişlerdir. Hayvanlar ve bitkiler Aklı istememişlerdir nefsi almışlardır ama bu yüzden de MASUM kalmışlardır.

Biz ise , bu satırları okuyan herkes EMANETİ=NEFSİ üstlenmişiz... Yani NEFSİMİZ olsun istemişiz. Melek istememiş: Cennet'i de, Cehennemi de istemiyorum demiş dolayısıyla NEFS'i olmamış. İnsan ise "İster Cennet ister Cehennem, hele bir nefsi verin deneyelim" diye Allah'a misak vermiş, anlaşma yapmış, söz vermiş, akit ve ahit imzalamış...

Geri Dön     Yukarı