035 - 21 Aralık 2001 Cuma

Selam ve Selam


"Hanif İslam (Namaz) - Maun Suresi" Yukarı

Hûd 114: Gündüzün iki tarafında ve gecenin saçaklarında namaz kıl.

(Ve akımıssalate tarafıeyninnehari ve zülefen minelleylinnelhasenati yüzhibnesseyyiat zalike zikra lizzakiriyn).

Zülefen saçın sarkması...Mesela perde perde inmek ya da saçın yastığı kaplaması ya da ZÜLÜF (bizdeki Zülüf edebiyatını anımsayınız). Zülüf genelde ALINA dökülen saçlara denir. Kafayı dünyaya; Alnı gökyüzüne ve alna dökülen perçemleri (Zülüfleri) ise ağaran ve veya kararan gökyüzüne teşbih etmişler... Araplar böyle diyor...

Allah'ın böyle Karacaoğlanvari "Alagözlü benli dilber tak beni ZÜLFÜN ucuna" demesi gibi kelime oyunlarına ihtiyacı yok... Üstelik unutmayalım ki her ayetin 7 anlamı var... Bir tek anlam verip de gerisini YATAN bütün müfessirlerin Cehenneme bir borcu var... 7 anlamı birden sunarsın. O sofrada o açık büfede herkes kendi zevkine düşen yemeği seçer. BİR TEK anlam vererek Kur'an'ı katlettirmeyiz kimseye... Bir baş, bir hotoz, bir alın, bir perçem yani zülüf ile ALLAH'ın demek istediği arasında çok fark var.

Alın =Ak bölge, zülüf teli=Kara iplik gibi "Akiplik ile kara ipliğin ayrılması" gibi... Daha bugüne kadar 14 asırdır hiçbir müfessirin ve "Alim geçinen fukahanın bundan bile haberi yok... Bu en en en basit yorumuydu. Daha arkada 6 DERİN anlam duruyor... Sen bu kelimeyi nasıl olur da "Günün ilk saatleri" dersin be hey müfessir? diye sorarlar adama...

AK-KARA iplik ayırtedilmesiyle "ŞAFAK" başlar ve fecr biter. Aynı mantıkla ve tersinerek akşam darında yine Ak-Kara iplik ayırtedilmesiyle "Gün biter akşam şafağı olan GURUP biter. Bu günün erken ya da geç saatleri değil; doğrudan GÜNÜN sınırlarıdır. Sınır ise çooook ince bir çizgicikten ibarettir. O çizgi ipinceciktir. Bir saniye bile sürmez... O bir saniyeye hangi akıllı tutup da "GÜNÜN İLK SAATLERİ" diyebilir? Saatler dediğinizde birkaç saat oluverir...

Alın=Beyaz sayfa, Zülüf=Yazı karakteri. Yine anlıyoruz ki, "Akşam bir kitabı okuyamıyorsanız ya da sabaha karşı ilk kez ışık yetip de okuduysanız, oruç, namaz ve GÜN vakti girmiştir. Ya da GÜN bitmiştir. Günün İKİ KESKİN UCU "Ak iplik-kara iplik” = “Kitap okuyabilmek”ten geçer... Bunu saatler diye söyleyemeyiz. Çünkü Fecr'de açtığınız bir kitabı okuyamıyorsunuz çünkü ışık yeterli değil. Diyelim ki saat (Atıyorum) 05:00 derken tam 05.00 ve 21. saniyede kitabı aniden okuyabiliyorsunuz... İŞTE GÜN o birkaç saniyede başladı... Akşam da yine aynı kitabı okuyamayınca BİTECEK... Bunun "Günün erken S A A T L E R İ " ile ne ilgisi var Allah aşkına?

Zülfen'in sadece BİRİNCİ anlamını yazdım sizlere... Kitabı okuyamadığınız an iftar saatidir ve oruç bozulur, ya da en başta kitabı okuduğunuz O İLK an oruç başlar ya da sabah namazı vakti başlar. O bir AN'dır ve sınırdır. İncecik bir ülke sınırı gibi... Bunun erken saatleri falan olmaz... Yani GÜN BAŞLAR ve/veya BİTER.

Gün başlayınca: Günün iki tarafı (Gölgenin en kısa olduğu Salatı Vusta'nın iki yanı) olan Tarafeyn ve Etrafen kelimelerini bizzat Kur'an veriyor.. Günün dört tarafı var mı? Orta direkten öncesi SABAH namazının vaktidir. Sonrası da öğlen namazının vaktidir. Ta ki Zülfen yüzünden kitap okuyamıyoruz ve akşam başlıyor. Bütün gece ise BİR TEK VAKİT'tir iki tarafı (Gölge, direk vb.si) YOKTUR. Ama dileyen kalkar dilediği kadar vitir kılabilir.

Örneğin: Bayramın ikinci günü 100 rekat kıldım ama belki de yüz gün kılmayacağım... Bu bana bırakılmıştır... Belki gelecek hafta iki rekat gelecek ay bin rekat kılacağım ne gam... Ama Günün iki tarafını ve gecenin tamamını kapsayan O ÜÇ VAKİT'ten ASLA vazgeçilemez... O farzdır=Allah'ın emridir. Bana "İstersen, ya da dilersen...." demiyor. EM-RE-Dİ-YOR... Ben de kılacağım. Beni evvel sünnet, son sünnet, sayısı da şu... diye SINIRLAMIYOR.

Açın bakın ikindi namazı diye bir şey yok. ARAPÇA'sını yazınız. Olmadığını göreceksiniz... Türkçesini bozarak bizi YEZİDİLER kandırıyorlar...

Rum 17: Fe sübhanellahi hıyne tübsune ve hıyne tusbihun
Rum 18: Ve lehül hamdü fis semavati vel erdı ve aşiyyev ve hıyne tuzhirun

Bu ayetlerde SALAT kelimesi yok, TESBİH var. Bu NAMAZ DEMEK DEĞİLDİR. Namaz olduğunda aynen şöyle yazar: "EkiymetüsSelat". Orada Allah’ı tesbih etmek/Anmak var, NAMAZ YOK.

Rum 17: O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da Allah'ı tesbih edin.
Rum 18: Göklerde ve yerde, ikindileyin ve öğleye erdiğiniz zaman da hamd O'na mahsustur.

İKİ AYETTE DE NAMAZ yok, sadece ANIN deniyor. Çok dikkat ediniz namaz yok o ayetlerde ÇOK DİKKAT EDİNİZ! Üstelik o ayette İKİNDİ kelimesi bile yok... Bir de namazın kılınılmasını EMREDEN FARZ EDEN ayet bulalım. İçinde EKIYMETÜS-SELAT kelimesi geçiyorsa NAMAZDIR.

Hud-114: "Tarafeyn=İKİ TARAFINDA, en NEHAR=Günün, Ekıyme (tüs)=Kalkın ve yerine getirin, yerine koyun, Salat=Namazı.

Ekıymussalate.... İşte NAMAZ BU! Emir bu Tesbih, zikir vb. değil.

İsra 78: Ekımes salate li düluküş şemsi ila ğasekıl leyli ve kur'anel fecr inne kur'anel fecri kane meşhuda.

Ekıymessalate=Namaz kılınız, Dulukl Şems, Günün başından, ilae=Arasında ğasekıl Leyli =Akşamın çökmesine ve Kur'anel fecr = FECRE KADAR BİR VAKİTTİR. Fecirde GÜN DEVROLUR ve ŞAHİTLİ bir namazdır (Şeyatnalırn vesvesesi olan nötrinolar ile ilgili).

Duluş kaymak değildir, günün ufuk çizgisiyle YATAY olarak birleşmesidir, ilk ışıklar bu andan itibaren gelir. Aynı biçimde Gasıy LEYL (Gecede böyle başlar) Güneş yine yatay pozisyona gelir.

Eğer Resulullah 5 vakit kılıyor idiyse: O günden beri niçin ŞİİLER üç vakit kılıyor ve neden Muaviye'den itibaren 5 kabul ettik... Şiiler ÜÇ VAKTİ değiştirmeden günümüze getirdiler. Hatta biz Sünniler de Hacca gidince ÜÇ VAKİT kılıyoruz neden neden neden? Resulullah 5 vakit kılıyor idiyse? Şiiler mi ÜÇE indirdiler? Yoksa Sünniler mi BEŞ'e çıkardılar? Buna bir karar vermekten öte DÜŞÜNÜN APAÇIK BELLİ DEĞİL Mİ?

Namaz cem edilmez. Hani Kur'an'da öylme bir şey var mı? Namaz Kaza da edilmez. Kur'an'da öyle bir şey var mı? Öğlen ile OLMAYAN İKİNDİYİ birleştirip CEM ediyorlar. Akşam ile olmayan YATSIYI birleştirip Cem ediyorlar. Sular bulanmadan durulmaz. Elbette kafalar karışacak ve DOSDOĞRU DİN=Haniflik yükselen bir değer olarak ortaya çıkacak.

Şiilerden ayrıldılar, Ehlibeyti gömdüler. Cumhuriyet Halifeliğini yıkıp yerine babadan oğula geçen SALTANAT illetini koydular... Halifelik=Oligarşi oldu... İslamın canına okudular. Eğer iki mezheb tıpatıp aynı olsaydı. Araya derin uçurumlar ve akaid farkları konmasaydı buradan sıkılırsan hemen öteye geçerdin oysa şimdi geçemiyorsun:

"Şii yani ALEVİ" karşı taraf Kızılbaş onlar(!) İşte yüzyılları bin yılı bunun üzerine kurdular. Komşu komşudan kız isteyemez evlenemez oldu... Rüzgar ektiler bu Süfyaniler. Gelecekte de FIRTINA biçecekler. Allah sırf bu süfyaniler için şöyle diyecek Cehenneme "Doldun mu?". Cehennem yanıtlayacak "Daha (Süfyani) VAR MI?". Niye Süfyani dedim biliyor musunuz? Dini bulup sonra bozan ve bozguncu olan MÜSLÜMANLARA Süfyani denir. Başka dinlere değil sadece Müslümanlara...

Allah Müslümanlarımızı kastederek soruyor: "Ey Cehennem doldun mu? Ya Rabbi daha var mı?" BUNLAR AYETTİR. Ben HADİS yazmadım şunların tümü AYETTİR.

Maun suresini açın ve okuyun. La İlahe İllallah diyenlerin bile Cehennem’e gideceğini yazıyor. Maun suresi MÜSLÜMANLARA geldi Yahudilere değil.

1. Dini yalan sayanı gördün mu?
2. İşte odur yetimi tip kakan.
3. Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
4. Vay haline o namaz kılanların ki,
5. Namazlarında gaflet içindedirler onlar.
6. Onlar gösteriş yaparlar.
7. Ve onlar zekata engel olurlar.

VEYL Cehennemde en şiddetli bir ÇUKURUN adıdır. Vay onların haline demiyor Allah. VEYL'e sokacağım onları diyor DİKKAT ediniz, ÇOK DİKKAT EDİNİZ.

1. Yahudiler NAMAZ KILMAZ ki onlara namaz ayeti gelsin.
2. VEYL sadece MÜSLÜMANLAR içindir (Sekar Alimler için Cehennem, Ğayye kuyusu Münafıkların cehennemi vs.)

Allah kararını VERMİŞTİR. "Tebbet EBİ LEHEBin”. Bunu değiştiremezsin ve İbni Muğiyre için "ONU SEKAR'a atacağım. Sen Sekar’ın ne olduğunu bilir misin?...." diye devam ediyor Müddesir suresinde... Adresi de doğru SEKAR. Yani benim en korktuğum yer. Sırf bu korku yüzünden BEN BEN DEĞİLİM. Benim nefsim bu korku yüzünden öldü. Korkaktı nefsim ve öldü.


"La İlahe İllallah" Yukarı

Şimdi yeni bir sır dönemi: La İlahe illallah'ı deşelim artık... Bakınız La=Yok, İlahe??? İlla=İlla ki ALLAH demek... Peki İLAHE ne demek? Size nasıl yutturdular bunu? Sözlükte İlahe=Dişi ilah, İlahe=İlah+LAR dediler... Yani İLAHLAR yok ALLAH VAR biçiminde...

Bir şey çok büyük bir ğalat denen yanlış... Aranızda Arapça bilenler varsa şunu bileceklerdir: İlah'ın çoğulu A-L-İ-H-E'dir. İnanmayan gitsin sözlüğe baksın. Bize yutturulan şuydu: İlahe=TANRILAR??? Yahudicesi (İbranice Alohim) Tanrılar...

İlah işlerine ULUHİYET denir bu bakımdan İlah'ın çoğulu ULUH ya da ULUHA bile olabilir di... Peki hiç düşündünüz mü? Mesela Türk+ler. Türk aynı (Tekil) fakat Türkler dediğinizde eTRaK dersiniz arapça, çünkü çoğulları ler velar ile olmuyor... Şimdi dostlar bir başka veri:

Allah İlah'dır çünkü Nas suresinde İLAHin NAS=insanların İlahı'dır (Tanrı anlamında) ve bu da Allah'ımızın 114 isminden biridir (99'a almamışlar). Şimdi asıl soru geliyor:

ALLAH HEP T E K İ L 'dir. Çoğulu (Haşa Allah+lar'ı) yoktur. Ama Arapçada bunun çoğulu vardır: Alihe değil başka bir şey... İ L A H E... İlahe=Allah+lar demektir HAŞA sümme. Üstelik çoğullar da DİŞİLEŞTİRİLİR (Müennes) Allah bir de dişi oluverir... Haşa. Evet tüm çoğullar DİŞİ'dir. Artikel kullanan tüm gerken dillerinde de böyledir (İngilizler artikeli bırakmış hepsinin yerine “the” demişlerdir) .

İlahe demek ile hem ALLAH çoğul hem de DİŞİ yapılmıştır. Onun için bu dilin kurucusu koyucusu ve koruyucusu Hz. İbrahim şöyle dedi: ALLAH+LAR yok, ALLAH VAR. Hanifliğin TEVHİD dininin ilki ve belkemiği buydu Hanifcanlar... Eğer ilahlar yok Allah var derseniz şöyle yazarsınız:

La Alihe illa ALLAH... Ama öyle demiyor işte... La İlahe illallah.

Oysa ALOHİM=ALLAH+LAR demek "Üzeyir de Allah'ın oğludur" dediler... La İLAHE illallah doğrudur HİÇ bozulmamıştır. Üstelik içinde BİNEER sistemi de saklayarak.


"İmamlar" Yukarı

Nikah helal olan ile Cima edildiğinde OTOMATİKMAN tazelenir. ÜÇGENE gerek yok ki... İmam??? Yani herbirimiz, namaz kıldıracak olan HERHANGİ BİRİMİZ imamdır. İmam olmanın ilk şartı. Bunun için MAAŞ almamak, dini SATMAMAK ve RUHBAN sınıfı olup "ALTIN-Gümüş biriktirmemek"tir (Bunların tümü ayettir). Altın gümüş biriktirdiklerinin anlamı "SÜREKLİ MAAŞ ALMAK" demektir. Çünkü bir "Para" ödeniyor ve BİRİKTİRMEK=SÜREKLİ gelen bir para=MAAŞ anlamında...

Kim benim nikahımı tazeleyecek ve 50 milyon bahşiş alacak (En düşük rayiç 50 milyonmuş). Diyorlar ki insan kaç kere ölür de cenazesi yıkanır? Kaç kere evlenir ? Eee bunlar da olmazsa AÇIZ diyor bizim İMAMLAR... Hemen buradaki camiinin müezzini ve İmamı aynen böyle söylüyorlar. Diyanet müessesinin de MAAŞLI ve Maişetli MEMURLARI'dır kendileri... Bordroları vardır... Lojman bedavadır. Buna MUKALLİT yani taklidi iman deniyor. Atalarından HAZIR MİRAS mirasyedicilik...

Tevbe 34- Ey iman edenler, şurası bir gerçektir ki, hahamlar ile rahiplerinin bir çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Bir de altın ve gümüşü hazineye doldurup, onları Allah yolunda sarfetmeyenleri bu yüzden acıklı bir azap ile müjdele!

Bizim dinimizde RUHBAN yoktur, maaş yoktur... Bizim dinimiz de Papaz ve Haham yoktur... Bir Fatiha bilen her Halis kişi, DEVAMLI ve PARALI olmamak şartıyla namaz kıldırabilir ve o gün namaz kıldıran aranızdan her kim ise cemaatten birinin ÇAY ısmarlamasını bile REDDETMELİDİR. O gün için...

Bu ayette önceki Haham ve Papazlar gibi BİZİM MÜSLÜMAN PAPAZLARIN ACIKLI BİR AZABI var ki, ben değil; Allah GÖNDERİYOR bu azabı... "Eğer MAAŞ alıyorlarsa" ve de "Devamlı imam iseler", bu kişilerin ardında namaz kılarsanız, "VEYL o namaz kılanlara ki, kıldıkları namazdan GAFİL'dirler" uyarınca VEYL(Cehennem)e giderler...

Toplanın BİRİNİZ imam olsun. Bir kura bir sıra. Biriniz İMAM olsun bu gece... Yarın öğleden önceki TARAF namazını da başkası kıldırsın. Ama namaz kıldıran ASLA ücret almasın, bordroya bağlanmasın... Yoksa onlar Cehennemde kendine odun olur, eritilmiş ve içirilmiş olur...

Sahabe bir kere imamlık yapıp sırayı veriyorlardı. Birbirlerine ikram ediyorlardı. Ömer en arkaya geçerdi... Gerekçesi şuydu: "Bekir'in babası benden daha çok Ayet ezberledi". "Ali Okuma-Yazma biliyor, ben onun arkasında değil arkasının arkasında bile durmaya layık değilim". Bekir'in babası=Ebu Bekir.


"Cehennem’e Gidecek Olanlar" Yukarı

Aklını ukala olarak kullanana BİLGİÇ denir ve taslaktır, müsveddedir. Aklını MAKUL kullanana BİLGE denir. Salt AKIL kullanana ise BİLGİN denir. Ben? Ben bilgeyim. Makul kullanıyorum aklımı ve belki Sekar'ı haketmeyeceğim. Son nefeste belli olacak... Amel defteri ve defteri kebir SON NEFESTE dürülüyor ve bize ne olduğumuz bildiriliyor. Biz ne Cennet'e ne Cehennem'e gönderen ŞİRK birer YARGIÇ değiliz. Allah bildirdiyse ve Allah VAADİNDEN hiç dönmeyeceği için (Ebi Leheb Ebu Süfyan gibi kişilerin) Cehennem’e gideceğini... İbrahim ve İdris gibilerin ise YÜKSEK CENNET MAKAMLARINA gittiklerini biliyoruz.

Şeytanın Cehennem’de "SİCCİN" denen daha hafif azaplı bir yere gideceğini biliyoruz. Veyl'den çok daha hafif azabı var... Çünkü Şeytan ALLAH'ı inkar etmez, İNKAR ETTİRTİR. Şeytan Allah ile birebir konuşmuştur, pazarlık ahit yapılmıştır. Neden inkar etsin ki? Fakat bir ateist? Ondan aşağı ve bir Münafık yani ikiyüzlü DUBLE olarak ondan da aşağıda ĞAYYE kuyusunda en acıklı azabı görecektir ve bunların içinde "KUR'AN OKUYARAK" bize "NAMAZ kıldıran" KİŞİLER ve hele hele mezheb tellallığı yapanlar (Ali İmran 102'denn itibaren okuyunuz) Ğayye-Veyl kuyuları savaşı verecekler. Şeytan bile onlardan daha az azap görecek...


"Evliya" Yukarı

Ben hep Kur'an'dan konuşurum. Bu söylediklerimin hepsi Kur'an'da var. Kur'an çok DETAYLI ayrıntılı TAFSİLATLI bir kitaptır. Herşey en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştır. Zülef dahil Allah'ın seçtiği tüm kelimeler 7 anlamlıdır (7 Zahirde 7 batında). Hatta 14 anlamlıdır. Hatta Nur-35 gibi 49 anlamlıdır. O kelimeler ve yazılışları çok önemlidir. Hatırlayınız:

Tayyare (uçak mı? yoksa Tayyar (Kuş mu)... DOĞRU Ç O Ğ U L hangisi? Alihe mi İlahe mi? Ve şimdi sizden bir kelime daha rica ediyorum. Bir çoğul FACİASI daha bekliyor bizi çünkü...

Ankebut 41: Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örumceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümceğin yuvasıdir. Keşke bilseler.

El Veli Allah'ın ALLAH gibi ÖZEL adıdır. Allah+lar yapamadığın gibi Evliya+lar da yapamazsın. “Min dunillahi evliyae” yani "ALLAH+LAR NEYSE VELİ+LER de odur" diyor ayet. Allah'ın adları:Rahman+lar, Rahim+ler, Rezzak+lar, Ehad+lar, Wahid+ler olabilir mi?

“Dûnillâhi evliyâe”... Dûnillâhi=Allah'a yaptığınız gibi (çoğul kastediliyor), Evliyae yapamazsınız. Arapça DOST=HALİLdir başka yoktur. Veli =Koruyucu demektir (öğrenci velisi misali, velinimet misali). Sizi elinizden tutup (Kur'an ve Elçi indirip) Okul'a (Ahırete) götüren veliniz. VELİ ÇOĞUL OLMAZ.

La (İlahe/evliya) illa Allah/Veliy. Peki bu kadar VELİ-Evliya ne oldu? Paralı imamlarımız gibi MİSYONER sınıfı da REDDEDİLDİ. Gördünüz mü? Kalpleriniz mühürlü değil çünkü SİZ hanifsiniz. Gördünüz mü? Hani velileriniz, kutuplarınız, Ğavzlarınız ve ğavzı azamlarınız... Veli=Allah'tır. Allah DOST=Halil edinirse edinir (Halilullah ve Halilürrahman'ı anımsayınız).

Şunu söyleyebilirsiniz: Ben Mevlana'yım. Yani Velinin elinden tutup götürdüğü çocuğum... Mevlana Celaleddini Rumi, Mevlana Halidi Bağdadi. Enel hak = Ben ALLAH'ım diyemezsiniz. Bunu VELİ söyler, evliya söyler. Mevlana olan kişi Ene'l ABDÜL HAKK der. Hakkın=Allah'ın KULUYUM der bizzatihi kendisiyim demez... El-HAKK=Allah'ın adıdır GERÇEK demek değildir. Gerçek olarak kullandığınızda: Enel Filhakıyka dersiniz. Ben bir gerçeğim. Eğer bu işin Hakka'sı ve de Hukka'sı ve de HUKUK'u hep bu köktendir. En iyi bilinen şekli de HAKİKAT'tır. Hakikat gerçek demek değildir. Türkçe gerçek kelimesinin Arapça karşılığı El-Sah (Essah, sahi, sahici, Sahih dir).

Sahih hadis =HAKİKAT DEĞİLdir. Demek ki YALANI ÇOK KATMIŞLAR Kİ bir de SAHİH demek zorunda kalmışlar. “Bak bu hadis çok sahih, bu da az sahih". Evet Üniversitemizin İlahiyat bölümünde bunlar öğretiliyor şu an... Ma Kane HADİSen Y Ü F T E R A (İftira atmak). Bu Kur'an HAKTIR diyor Allah ayetinde ve de Yusuf 111'i anlatıyor. Kur'an sizin HADİS'leriniz gibi İFTİRA değildir diyor ALLAH ama nasıl tercüme ediyorlar? "Kuran uydurulmuş bir söz değildir" diye...

Aslını yazamıyorlar, Çünkü HADİS ticareti yapılıyor. Sultanlar saltanatı HADİSLERE dayalı bi fıkıh ile yürütüyorlar. HAKK'ın fıkhı olan HuKuK'a dayandırmıyorlar. Allah Hukuğunu iplemiyorlar... Oysa topluca Allah'ın ipine tutunmamız emredilmiş. Lebbeyk Yarabbi. İpi tutmamı sağla... Rabbim İPİN UCUNU VER ELİME.

Evet Evliyalar ne olacak şimdi? Evliya masallarımız. O güzel menkıbelerimiz. Uçan seccadelerimiz. Evliyalarımızın kerametleri...?


"Millet Olmak - Irkların Dünya’ya Dağılımı" Yukarı

Ben de Danimarkalıyım ama T Ü R K Ü M. Buradan yiyip içiyoruz aynı tastan yiyoruz. Laz, Çerkez, Abaza, Abkhaz, Gürcü, Pomak, Çingene, Danimarkalı, Yörük, Seğmen, Efe, hepimiz... Kürt, Arap, Ermeni hepimiz AYNI KAPTAN YİYEN TÜRKLERİZ. KENUD olmamız Allah tarafından yasaklanmıştır. BİZ BİR MİLLETİZ: Adımız Türk. Senin annen Çerkez baban Kürt. Deden Arap ninen ise Türk olabilir ama biz AY-YILDIZ'ın PARANTEZİ içinde ve Ezan seslerinin eriştiği heryerde TÜRK'üz... Bunu öğrenemedik!

Amerikan milleti yok AMERİKALI var. Kimse özbe öz değil... Benim eşimin bile annesi İtalyan babası İrlandalıydı. Bacanağımın Babası Alman annesi kızılderiliydi... Ama anthem çalındığında hepsi ihtiram duruşuna geçerlerdi, tümü saygıyla marşın bitmesini beklerlerdi. Koşa koşa askere giderlerdi. Şimdi Amerikalı ile TÜRK aynıdır. Irkçılık ile bir yere gidemezsin. Çünkü Türkler Turan ırkındandır (Resesif ırk). Tüm Turanlılar sarışın olduğundan (Finliler Macarlar, Estonlar vb.) baskın dominant olan milletlere çekinik kaldılar. Finliler Sibirya’da ıssız ortamda kendilerini korudu. Ural ırkı SAF sarışın kaldı. Fakat Altay ırkı öyle olmadı.

1. Arialılarla karıştı (Azeriler gibi)
2. Cengiz döneminde Moğol ırkıyla karıştı
3. Daha önce Moğollar da ÇİNLİLER ile karıştığından çinli modelinde fakat TÜRK diliyle konuştular.
4. Timur, Ogeday, Çağatay vb. dönemindeki ikinci karışımdan TATAR ve KAZAKLAR çıktı... Onlar da Moğol-Türklerdir. Dilleri türkçedir ama tiplemeleri Moğoldur...

Bunun için diyorum ki "Irkçılık kriterleri" bizi mahveder. Amerikalı olmayız.... Yani Türk'üz Kürt, danimarkalı farketmez.

Kuman-Kıpçak ve Sabır türkleri tamamen sarışın. Balkar (Alınorda ve Bulgarlar) tamamı sarışın. Volga Bulgarlarının tamamı açık renk gözlü... Altınordu devletinde orrdunun iki tipi vardı: Moğol (tatar) askerler ve Bulgar (Slavlaşma öncesi Balgar türkleri) askerler.

Güneş dil teorisi şunun için yanlış: Bir tufan koptu ve İçasyada okyanus oluştu. "Gökyüzü suyunu tut, yeryüzü suyunu yut" ayeti uyarınca hızla bu deniz geri çekildi. Hazer ve Karadeniz ile Aral vb. gibi göllere Baykal, Balkaş gibi küçük iç denizlere ve Taklamakan gibi Gobi tarım ısığ gibi kalıntılara dönüştü. Dünyanın eğimi ile ilgili rüzgar deneyi ve simulasyonlara göre Tanrıdağlarına (Tienşan) bir gemi kondu. Nüfus arttı sular çekildi. Dağ zirveleri ADA durumundaydı.

O gemideki hayvanlar da çoğaldı. Kimi tekir insana sığındı (Tiger) kedicik oldu. Kimi Kurt ve Çakal ile Tilki de insana sığndı Köpekçik oldu. Kimi kaz uçtu kimi uçmadı, kimi sülün uçtu kimi tavuk uçmadı, atlar geminin içinde daha evcilleşmişlerdi. BİR ÇİFT AT, yani adem-havvalar GAYRI doğal SELEKSİYON. İnsanlar da tek meşgaleleri olan "Hayvanlar" ile içli dışlı oldular. Hayvanlar da öyle evcilleşti bir çoğu ama çoğalma sürecinde "Av-avcı" ilişkisi denen beslenme içgüdüsü ortaya çıktı.

Otlaklar bitti... Sular çekildi... Hayvanlar birer LEY hattı yönü buldular. Örneğin Develer, filler, aslan-kaplan vb. GÜNEYE indiler Hindistan yarımadasına sonra da Arabistan üzerinden Afrikaya falan... Nereden biliyoruz? Çünkü örneğin Asya devesi ÇİFT hörgüçlüdür. Asya fili ile Afrika fili kulak büyüklüğünden ve cüsseden başlayarak daha farklıdır. Bengal ve Kenya kaplanları birbiriyle AYNI DİLİ konuşmazlar anlaşamazlar ve aynı kafeste çiftleşemezler. Sibirya kaplanı ile Pampaların dağ kaplanı birbirine ilk tanıştırıldıklarında ölümcül yaralar almak pahasına birbirine girdiler. Bunlardan dolayı Afrika ve Hindistan hattını ortaya koydum...

Sıcak yöne gidildi... Esmerlerin dünyasıydı. Sarışınlar (Albinolar=Sibirya kaplanı gibi olanlar) KÖLE idi. Sarı saçlı doğmak, açık renk gözlü olmak bir "UTANÇ" idi. Melezler biraz koyulaşıyorlardı (Slavlar) ama onlara Slav=Köle diyorlardı çünkü Haminin kara negrosu ve Sami'nin buğday esmer ırkı SİYAH idi. Köle (Almanca Sklawe, İngilizce Slave) BEYAZLAR içindi... Tarih intikam aldı...

Daha somnra "Tersyüz oldular". Siyahlar köle oldu... Ve SLAVE=Köleler kendi tabu hayvanlarının peşine gittiler. Yani özgürlüğe KUZEYE kaçtılar. Atları ve Ren geyiği/Karibuların SULARDA yüzdüğünü ve karşı kıyıya çıktığını hayretle gördüler... Kölelikten özgürlüğe doğru kazan kaldırmadanr sessizce bir "Sürü göçünde" atların yelelerine, geyiklerin boynuzlarına tutunup yüzdüler.

İlk grup ALTAY dağlarına çıktı. Oraya Erkenden yeni konanlar anlamında (Konmak çadır kurmak) Kon=Koni/Huni=Çadır. Sular iyice çekildiğinde siyah efendiler geldiler ve onları kıstırdılar. Ural sarışınları şimdiki Skandinavya-Baltık'a kaçtılar. Altay sarışınları da tersine Yamm (Çin ırkının) alanına DOĞUYA, kuzeydoğuya kaçtılar. Onlarla karıştılar Moğol, Tunguz, Yukagiri, Çukçi, Buryat vb. gibi Moğol ırkları oluştu.

Turan dili Mançulara, kore ve Japdnya'ya kadar yayıldı. Konuşanlar Mongol/Çinli idi ama dilleri Turancaydı. Turanlılar TİPlerini kaybetseler de bir intikam olarak DİLLERİNİ bırakmışlardı. Öteki kalan kökeler de geçtiler en sonra... Ama onlar artık "ARİ" dili konuşuyorlardı. O ikinci ve çok kıdemli Slave=Köleler bugünkü Slavlardır. Maalesef o hergeleler Turan ırkındandır. Onların bir kabilesi Turan kabilesidir (Dargi, Lezgi, Laz Kerket vb.). Bunların da dili Aricedir. Ama Dağıstan'ın öteki kabileleri Türk olmadığı halde Türkçe konuşurlar. Bu da onların TURANlı olduğunu gösterir. Ergenekon belkibiraz da Manas sagaları böyle olabilir...

Yafes soyu köle olabilir (Asena=Açina=Atna=Athnea), Urom ve Uromil (Romus ve Romulus) belki aynı DİŞİ KURT'un pallas Athenea'nın emzirdiği OĞUZ boyları, biri OĞUZ olan iki kardeş di belki de... Belki de Romus=Oğuz idi kimbilir? Yafes=Yavuz olduğunu biliyoruz ya... Olamaz mı?

İnanın ben bir senaryo yazmıyorum... Ben ORADAYDIM der gibi biliyorum... Bu gerçek mi? Ha/vet.

Atlantis=NUH tufanı. Ege’de bir adacığa sığmayacak kadar bir DÜNYA devleti MU, Gondwana vb. Atlantis'i deniz yutuyor... Gondwana'yı ise deniz değil BÜYÜK KASARGA yıkıyor.Bazıları da Azor adlarını ya da Helgoland adasını Atlantis olarak niteliyor. Ege’deki adanın adı Santorin böyle resif biçiminde bir ada. Sadece bildik Miken-girit tipi. Anphoralar çıkıyor denizden. Santorin adası asla Atlantis olamaz. Çünkü toprak çok küçük ve bir rıhtım var ama KALE hiç yok... Su yok (Taşımayla geliyor) dolayısıyla ekin işlemi de yok... Yani mantıklı değil. Şiddetli rüzgarı da Kur'an bildiriyor. Ad ve Semud maddelerine bakarsak, birisi şiddetli bir rüzgarın diğeri ise SES bombasının yokettiği iki DEV uygarlık... Atlantis ise NUH tufanı ile CUK yerli yerine oturuyor... Lojik de böyle diyor.


"Immanuel Velikovsky" Yukarı

Velikovsky bu işi iyi biliyordu. O da ORADAYDI. “Worlds in Collison”ı yazarken... Ha/vet olarak oradaydı. Ayın görünmeyen yüzünün haritasını çizdi verdi ve aynen ÇIKTI. O oradaydı... Bunun anlamı şu olmalı:

Geleceğin çocuğu olan Velikovsky defalarca Ay'daki Luna Park'lara ve kolonilere gitmişti. Aristarkus Krateri’nden, Brahe Krateri’ne kadar heryeri biliyordu. Geçmişte bir kez daha VAR olunca, "Haritayı çizdi". Boşuna demiyorum adam oradaydı. Gözleriyle GÖRDÜ diye... Tutup da Jules Verne'nin hayali uzay gemisine binip Ay'a ve Jüpiter uydularına gitmedi herhalde.


"Ma - Su - Esir" Yukarı

Aslında Esir Kur'an'da Ma'dır. Bunun SU olmadığını nereden anlıyoruz? Su size siz suya istila (Müstevil) olursunuz, ya batarsınız (Ğark) ya da üzerinde yüzersiniz (Bahriye). İşte buna İSTİLA deniyor. Ama ALLAH ARŞ'ı istila etmedi İSTİVA etti.

Bunun bir çok anlamından biri şu: İstila da siz "Ma"suya batarsınız, İstiva'da ise o MA (ESİR) SİZE TUTUNUR. Siz olmazsanız ESİR mahvolur. Esir'in su olmadığını bir tek harf farkından anlıyoruz: istiLa/istiva.

Kur'an meallerine bakın şöyle diyor: "Arş'ı İSTİLA etti ve Arş'ı SU üzerinde idi". Evlere şenlik mealperestlerimizin gaflarından biri daha.


"Palton - Akheneton" Yukarı

Baladun... Bu kişi peygamber olmasa da çok bilge biri olabilir. 12.000 yıl öncesindeki bir TUFAN'dan söz ediyor. Bu MISIR telaffuzudur. Muhtemelen Sais ve Thebes Rahipleri bu konuda "Baladun'a sen çocuksun" diyor. Şurası çelişik: Baladun tufandan hemen sonraki Ham'ın soyundan gelen biri... Ama Platon "Ondan 12 bin yıl sonra gelmiş" biri... Platon gerçek adı olmayabilir. Analizine baktığımızda "Düzlüğe çıkmış ya da Pluton'un kutsadığı ya da, ölümsüzlük otu gibi adları var. Bu tanımlar sanki "Platon" isminin bir "Lakap" olduğunu ima ediyor. Çünkü ciddi bir isim değil gibi duruyor.

Baladun'un Platon olma ihtimali belki var. O zaman peygamberdir denebilir. Yani adı Baladun ise... Bunu etimolojik olarak bir tek veri destekliyor: Örneğin Ptolemeois ya da Ptolemeos diye bir astronom var, eski Yunan... Batlamyus. Platon=Baladun ise o zaman peygamber olduğunu ileri sürebiliriz. Ama sadece bir tek kanıtımız var: Ptoleme=Batlamius analojisi sadece...

Araplar ise tam tersine Batlamyus'u kabul edeceklerine onu Eflatun diye çevirmişler. Fakat Sais ve Thebes rahipleri (daha sonra Luxor Rahipleri) sadece din sınıfının okuduğu bir Hiyeratik geliştirmişlerdir. Bunlar halen de Açık Hava Müzelerinde Memphis'de vb. duvar kabartmalarında bulunmaktadır. Hiyeratik bir şifre yazıdır, numerolojiktir ve TAROT gibi kombinasyonlar kurularak okunmaktadır. Hiyeroglif ise kolaydır.

Sözgelimi Cleopatra okuduğumuz isimin yanlış telaffuz edildiğini Hiyeratikler bize anlatıyor: “Eklebon-Utur”. Evet aynen böyle... “Zehir içerek kendini öldürten kraliçe”... Anlamı “Çingeleneler Kraliçesi”... Kleopatra ismi bu kadar büyük telaffuz değişikliklerine uğramışsa belki de Baladun Platon'dur o zaman da peygamberdir. Değilse peygamber de değildir ve Tufan'dan 8 bin yıl sonra oraya gitmiş Thebes rahipleri ile konuşmuş ve diyalog kitabını yazan bir antik Yunan’dır. Criatis de Tantalos'ludur zaten (Zamphyr diye bir ada). Timeus tiplemesi ise tam bir sırdır... Zaten bu isimleri verenler antik Mısır rahipleridir, yani isimlerin telaffuzu tam olmayabilir.

Çinliler de Cücen Türklerine "Yü-e-Chi (Yecüc) demektedirler. İşin tuhafı Avar, Jiujiu olmaktadır. İyi de neden resim yazılarda bu kadar inanılmaz büyük "Telaffuz değişiklikleri" oluyor? Mesela Bjutrus Gali... Butrus=Petros, Gali=Galile=Celile (Kutsal kasaba). Yani arapçası Celileli Butrus. Yunancası Galile'li (Bir gölün adı) Petros. Bildiğimiz Aziz Peter (Pier vb.). Mısır'lı bir Kıpti Rahibinin oğludur Butrus Gali ve monofizist bir Hristiyan ayrıca siyonizmin de en yakın adamlarından biridir.

Akheneton, Athen, Athon, işte o bir peygamber ve Musa'dan tam birn yıl önce "TEK TANRILI" bir MISIR dininin kurucusu... Hiksoslar 120 yıl egemen olmuş bir kavimdir. Nereden geldiklerini ve Mısır'ı niye işgal ettiklerini normal tarih bilmez (bilmediklerini de itiraf ediyorlar zaten). MÖ. 1580'de Ahmes (firavun) onları ülkeden attıktan sonra yeniden "Tanrının oğlu Firavun" dönemi başlatıldı. Hiksoslar ise "TEK TANRILI" bir dinin sahibiydiler. Hatta Tebai kentinde "Tek Tanrı" için bir mabet yaptıkları da biliniyor. Tebai=Thebes eski başkent idi. Tüm tarih kayıtları orada tutulurdu... Back-up'larından biri Menfis de daha sonra (İskender İskenderiye kentini kurduktan sonra) İskenderiye'de büyük bir kitaplık yapıldı. Sonra da yakıldı. Bize nasihat kaldı sadece... O kundaklama olayında bir GEÇMİŞ tarih yokoldu.

Geri Dön     Yukarı