041 - 4 Ocak 2002 Cuma

Selam ve Selam


"Alim - Bilim - Hanif İslam" Yukarı

Ben lider mider değilim. İçinizden biriyim. Ben ermiş veli, mürşid, şeyh, imam falan değilim. Mehdi-İsa hiç değilim (üçyüz küsur yıl var rahat olun, o güne kadar mesih-mehdi gelmeyecek). Alim bile değilim: O son nefes işi... Etiketim çok sade:

Allah'ın kulu. Yani ben Arif-Veli falan değilim. Allah'ın kuluyum. Sıradan olmak niçin bu dışımızdaki (Hadis ve Hafif) müslümanlara zor geliyor ki? Allah'ın kulu olmayı deneseler, en büyük payenin bu olduğunu anlayacaklardır. Tevazu sahibi olsalar... Allah'ın kulu=Abdullah olduklarını anlayacaklardı.

Biz+LER deselerdi, "İhtilaf olmadığını” da anlayacaklardı. İlim deselerdi, karanlığın ışığı söndüremeyeceğini de anlayacaklardı (tersi doğrudur). Allah kulu ABD-AL-ALLAH. Allah'ın bilinmesi için bilenlerin BİLME borcu. Bilmek ise bilimle olur, cehalet ile olmaz...

ABD=BİLMEK İLE YÜKÜMLÜ, ABD=BU YÜZDEN HÜKÜMLÜ. Allah'ı bilmek ile hükümlü. Yükümlülükte "BİLİM" var; hükümlülükte ise "BİLMEK" var.

1. Ne bildiğini bilenler
2. Ne bildiğini bilmeyenler
3. Ne bilmediğini bilenler
4. Ne bilmediğini bilmeyenler

Bu dört kategori çok önemli bir ALLAH ayrımı. Bildiğini bilen Akıl'dır. Yani akil'dir. Bilmediğini bilen ise makuldur.

Henüz emekleme aşamasındayız. Bir Hanif sabır ve özenle YENİDEN doğmuş "SIFIR KM. BEBEK"tir. Sabırla öreceğiz ve sevgiyle dokuyacağız... Hanifler ve müminler daima birbirlerine "Sabrı" tavsiye eder... Ama dikkat: Bu kelimeyi sakın MESKENET denen miskinlik DAMGASI ile karıştırmayın. Bir musibet'e SABRETMEYE sabır deniyor . Ortada bir musibet yokken adam sabrediyor. Mesela işsiz, ama kahveden çıkıp da bir iş aramıyor. "Bu da aklınca sabrediyor" işte buna meskenet deniyor ve Allah'ımızın aşağıladığı bir DAMGA biçimidir. Hele ki Askeri devletleri de aynı bağlamda kınıyor Rabb’imiz... Örneğin Rum suresinde ve Ali imran Suresinde "Askerliği meslek haline getirenleri”, yani askeri idare ile yönetilen devletleri, hem TEMBEL hem de ZELİL (Aşağılanmış, Hor) olarak tanımlıyor. Bu askeri sınıftan başka ikinci bir sınıf daha var: DİN ADAMLARI... Vergimizden yiyen MİSKİNLER.


"Kehf Suresi - Hadid Suresi" Yukarı

Şimdi öncelikle Kehf'in bir Kehf suresinden başka bir kaç yerde dağılmışlığını vurgulamam gerekiyor. Rahman gibi KORUNMUŞ sure sayısı pek az. Kehf'in bir kısım ayetleri Müddesir ve Müzemmil'e kaydırılmış. Kalem içinde bile var (Nun=Kalem suresi)...

Kehf'in tamamı sadece ZAMAN YOLCULARI içindir. Kehf Suresi Kur'an'ın TAM ORTASINDADIR. Öteki dağılmış ayetleri de toplarsanız, Kehf'in de tam ortası, "Hani Musa genç yol arkadaşına......." diye başlayan ayet... Ve bu paragrafın da tam ortası: "Derken indimizden bir rahmet ve katımızdan Ledünni bir ilim almış, kullarımızdan bir kul buldular", bölümü. Bunun da tastamam ortası iki kelime "İLMİ LEDÜN".

İlmi Ledün VERİLMEZ, bir haktır GİDİLİP ALINIR. O ilim asla muska ilmi değildir. Muska ile maskara ettiler... Haşa, çünkü: Allah NURUNU TAMAMLAYACAK... Allah nurunu dilediğine iletir. Kur'an okumayan ALLAH'IN NURUNA erişemez. Çünkü ayetle sabittir: Kur'an'ın bir diğer adı NUR'dur. Bir diğer adı İLİM. Bir diğer adı HİKMET (pozitif bilimler anlamında).

Allah şöyle yazmamış: "Katımızdan bir rahmet ve (yanında) ilim vermiştik", öyle vahyetmemiş Allah'ımız... O KOCA farkı oraya koymuş: Allah zenginliği DİLEDİĞİ KULUNA; İLMİ İSE İSTEYİP ALAN KULLARINA VERİR. Bu farkı unutmayalım. O zaman şunu anlıyoruz:

1. Allah DİLEMİŞ ve RAHMET (Mesela zenginlik) HIZIR'A VERİLMİŞ
2. Üstüne üstlük Hızır İLİM dilemiş ve MERCİİNİN KAPISINI ÇALMIŞ, "Tanrı misafiri olmuş" ve “Ledünni İlmi ALIP GELMİŞ". İşte bu farkın üzerinde duruyor o ayet...

Kehf suresi Kur'an'ın tam ortasındadır. Kendinden önceki 303 sayfadaki sure sayısı, kendinden sonraki sure sayısının ÜÇTE-BİRİ'dir. Bu konuyu şimdi bile araştırabilirsiniz. Çünkü bu ikisinin oranında hassas Pİ sayısı var. Pi sayısının düştüğü yer ise "Ashabı Kehf"i izleyen ikinci kelime: RAKİM... Rakam bilimi yani matematik...

Şöyle söyleyeyim: Kehf 18. suredir. İniş sırasına göre ise 69. suredir. Daha önce kehf suresinin bazı ayetlerinin rasgele Müzemmil ve Müddesir içinde dağıtıldığını da söylemiştim (iki bağ sahipleri olayı aynen vardı). Ebi Leheb suresi ise çok uzun bir sureydi. Bu durumda Kehf suresi 19. Suredir. 57. Hadid suresiyle DOĞRUDAN temastadır. Hadid ise tüm Kur'an’ın ağırlık merkezidir. Kendinden sonraki surelerin toplamı da 57'dir. Hadid kelimesi bir de KEHF'de geçmektedir.

Hadid 26. ayet (Bu da birleşiktir, onu da ayırmak gerekir). Anti parantez şöyle Hadid kelimesinin geçtiği ayet İKİ BÖLÜMDÜR. 26. ayet="Bir de şu DEMİRİ İNDİRDİK", "Onda bir ŞİDDET vardır ve insanlar için yarar...".

25. Yemin olsun, biz, resullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavî'dir, Azîz'dir.

Şimdi GERÇEK 26. ayet şu (Hafız Osman Kur'an’ındakiler gibi):

26: Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavî'dir, Azîz'dir.

Bir de devamı olan 26'yı yazalım:

26: Andolsun ki biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, peygamberliği de kitabı da onların soyuna verdik. Onlardan kimi doğru yoldadır; içlerinden birçoğu da yoldan çıkmışlardır .

İşte burada tam ortada DEMİR lafı AYRIK ve başlıbaşına DURMUYOR MU? Resuller içinde DEMİR metali geçiyor, buradaki AYRICALIĞI fark ettiniz değil mi? “Ve demiri de indirdik" Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır". Bunun yedi anlamını basitçe veriyorum:

1. Hadid=Demir=57.sure (Demirin atom ağırlığı) ve 26. ayet (Demir elementinin atom numarası, Peryod cetveline bkz.). HDYD harflerinden oluşan demirin Ebced değeri 26'dır. El Hadid dendiğinde ise 57'dir.

Demirin birinci anlamı içindeki alt başlıklara değinelim:

1.a) Tüm meteorlar ve ölü yıldızlar (Demir cüceler) DEMİRE DÖNÜŞÜR. Kimya peryod tablosunda DEMİR son derece kararlıdır ve tüm gökcisimlerinin SONDURAĞIDIR. Ondan sonrakiler de ikinci kararlı ada olan KURŞUN'a karar kılarlar. Uranyum 'Transuran elementler, radyoaktif yarılanma ile KURŞUN'da dururlar. Kararlı hale gelirler. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. SİMYA (Alşimi) peryodunda yani CİFİR şekillerinde ise göreceksiniz ki, sadece demir sert. Kurşun yumuşak, Kalay yumuşak, Cıva zaten sıvı, Altın (Som) tırnakla çizilebilir, ısırılarak kopartılabilir. Ama demir öyle değildir... ÇELİK oğlu ÇELİK'tir. Zaten bizim konumuz haddelenmiş demir değil; meteorize DEMİR. Demir elementi bir istasyon ve duraktır. Tüm gök cisimleri öldükten sonra adı DEMİR elementidir. Bu çok ilginç değil mi?
1.b) Yine başka bir ilginç durum şu: Tüm elektronlar bir atomda alt orbitalleri doldurmadan "YUKARI orbite çıkmaz. Yani BOŞLUKLAR öncelikle alınmalıdır. Demir hariç HER ELEMENT bu yasaya tabiidir. Demir'in 26 elektronluk orbitallerinde 19. YER BOŞTUR. Bunun nedeni var:

Demir MIKNATISLIĞINI bu boşluktan dolayı alır. Ve mesleği fizik olanlar için özel bir haberim var: Pauli'nin dışlama ilkesi gereği SPİNLER aynı orbitte birbirine zıttır (+ ve - 1/2 gibi).

2. Demir'in bilinen özellikleri dışındaki yüksek anlamı: Elektromagnetik kuvvettir. DEMİR GEÇİŞ ELEMENTLERİ... Örneğin NİKEL de mıknatıs özelliğine sahiptir. Demir izotopları 55, 56, 57'dir. D harfi (Ebced'de dört) iki kez yazılmıştır ve bu ŞİDDET içermektedir. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. ZORLU KUVVET= Bermuda tipi üçgenlerin doğal elektromagnetik fırtınaları ve bunun laboratuar deneyleri (Philadelphia Experiment vb.)
3. Bu yazacağım çok önemli... Eğer yanınızda Mirac ikinci cildim olanlar var ise... 289. sayfadaki, yapay karanoktaların ilk paragrafındaki SIR da demirin ÜÇÜNCÜ YORUMUNU verecektir.

“Aynı seminerde ünlü karadelik uzmanı Kip Thorne yapay mini karadelikleri önermiştir. Güneşimiz kadar kütle Beyaz Cüce olarak çöker, iki katı pulsar, üç katı karadelik olur. Böyle bir kütle bulamayacağımızdan (Fusion Reaktörleri yapımı gerçekleşirse) 1600 ton demiri alıp 1 cm.’in yüzde biri hacime sığıştırarak basınç oluşturup, atom boyutunda, bir yapay (suni) karadelik imal etmiş oluruz”.

1 cm.nin YÜZBİNDE-BİRİ bir hacıma sığabiliyor (H atomunun çapı). Şimdi de Zülkarneyn'e gidiyoruz: "Getirin bana Demir kütleleri" ayetinin sırrı işte bu 1600 ton demirden ibarettir. "Nihayet iki dağın arasına geldiğinde bir kavim buldu. Onlar dediler ki..."

18/96. "Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince: "Üfleyin (körükleyin)!" dedi. Artık onu kor haline sokunca: "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim" dedi.

Kehf suresindeki demir işte bunun devamı. İki ayeti birleştirdiğimizde şu katlı-yediler çıkıyor: DEMİR GÖKTEN İNDİRİLMİŞ "Biz demiri de indirdik". Ayet gibi Harut-Marut'un indirilmesi gibi DEMİR de indiriliyor. Dikkatinizi çekiyor mu? METEOR (demir göktaşları) zaten gökten iner gibi basit anlamları aşacağım. Hatta "Elektromagnetizma doğanın kuvvetlerinden biri olarak evrenin heryerinde hazır ve nazırdır" da demiyeceğim (Gökten indirilmenin anlamlarını sabaha kadar saysam bitmez). Asıl üzerinde durmak istediğim konu şu:

Tüm evrenin yaşayan ve sonra ölen gaz-toz bulutları mezarlığındaki her şey (bir yıldız) ister küçük olup, önce beyazcüce sonra karacüce=Demir yıldız; İster biraz daha büyükçe=Nötron yıldız (Ortası demir çekirdeğinin tüm nötronları), isterse karadelik oluşturacak kadar büyük bir güneş olsun... Son durak DEMİR TABUT'undadır... Hem de öyle demir-döküm-pik vb. değil, Tam anlamıyla "Şeytan üçgeni" fırtınalarının binlercesinin aynı anda tek noktada patladığı DEHŞETLİ BİR DEMİRDEN söz ediyorum.

Ayet ne diyor: "Demirde Çok sert/şiddet vardır. Bir de bundan FAYDALAR vardır... Ve siz 1600 ton demir kütlesini alıyorsunuz. Büyük basınçlarla küçülmeye ve birleşmeye zorluyorsunuz. Bu basıncı bulan ve haber veren Mrs.CP'dir (Stephen Hawking). Evrenin ilk yaratılış patlamalarındaki o çok şiddetli BASINÇLARDA, en erken dönemde mini karanoktacıklar mecburen yaratıldı. Bunlar bir Angström'den öte bir Fermi kadar küçük çaplardadır. Son derece aç ve oburdur. İçinde bulunduğu sistemi tek başına yutar. İşte bir karanoktacık ne kadar küçükse o kadar aç ve oburdur, sistemini yer. Atom karıncadır ve dinazorları yerden yere vurmaktadır ve oturup afiyetle yemektedir ve yedikçe acıkmaktadır. Mrs.CP işte bu MİNİMİNNACIK karanoktacıkları buldu. Böylece Karadeliklerin mutlaka çöken yıldızların son hali olmadığı (sonuçta yer almadığı) aynı zamanda NEDEN'DE yani evrenin en başında oluştuğunu kanıtladı Carl M. Allan patronum.

ŞU NEDEN/SEBEP biraz olsun ortaya çıktı mı? O ayette yer alıyordu: "Zülkarneyn bir SEBEB'e daha koyuldu diye... Küçük bir ipucu: Zülkarneyn "İKİ ZAMANLI" demektir. O halde TEKNOLOJİSİ iki AYRI zamanı içermektedir. Gelecekteki zamanı SONUÇ ise, geçmişteki zamanı (İki zamanlı ya) ise NEDEN oluyor mu olmuyor mu? O halde nasıl ki Hızır'ın ÜÇ AYRI SONUCU (geminin delinmesi, çocuğun öldürülmesi, duvarın onarılması) varsa, Zülkarneyn'in de ÜÇ NEDENİ var. Üç yolculuk ÜÇ nedenden geçiyor.

Üçüncüsünü biliyoruz: Yecuc-Mecuc. Birincisini de biliyoruz: "Güneşin batıdan doğması" denen kıyamet alameti. İkincisini de elbette daha sonra anlatacağım inşaallah...


"Süfyanizm" Yukarı

Ebu Süfyan islam öncesi ne yaptıysa onun yaptıklarını "İSLAM SONRASI" bu süfyani kimseler yapacak... Süfyanilik ile hem MESİH hem MEHDİ mücadele edecek. Çünkü bu iki kelime aslında aynıdır.

O illet kelime İbranice'den Rumcaya Sophianism diye girmiş, Arapçaya da Süfyani'lik diye. Sophianizm şudur: İbraniler TEK ALLAH'A inanan bir dine sahip olmanın avantajıyla diğer putperestlere karşı Allah'ın en sevgili kullarıydılar (Her anlamda, buna yyx de dahil). Musa Tur dağına çıktığında, kutsal mekan (Tur-u sina) iki bölümden oluşur:

1. Vadi (Tuwa vadisi)
2. Zirve (Zifon, Sivon)

Tuwa vadisi Kehf suresinde adı geçen "İKİ BAĞDAN" birisidir ve ne mutlu ki bize aittir ama Sibon, Sivon, Sifon diye metinlerde yer alan kutsal dağdan esin ile Süfyanizm kelimesi ortaya çıktı. Museviler onu Arz-ı Mev'ud göç yoluyla Kudüs'e getirdiler. Mekke'nin doğusundüaki Arafat dağı ne ise, Kudüs'ün doğusundaki en yüksek tepe olan eski adıyla Sifyon şimdiki adıyla ZİON tepesi de aynıdır. Zigzag dağı=Arafat'tır. Karşı-Bağ sahibinin dağı ise Süfyan=Sion dağıdır .

Süfyan ile Siyon aynı TIPATIP iki kavramın İbranice ve Samice iki telaffuz biçimidir. Mesela Kandil, Candle, Kandel, Kandela. Özbeöz Türkçemize girmiş Kandil ile İngilizce Candle'ın aynı şeylerdir. İngilizce böyle KÖK kelimelerle dolu... Dress=İDRİS, yani terziliğin piri. Töre Türkçe, İbranice Torat ve Arapça Tewrat...

Hepimiz bir atadan geldik: Atamız hangi DİLİ konuşuyorsa o genetikten (Dil dudak, diş gırtlak harfleri vb.) aynı şeyleri konuşuyoruz.

"Siyonizm=Süfyanizm", EBEDİ ve EZELİ bir işbirliğidir. DTM ikizlerinin kamikazelerinin tamamı siyonist efendilerinin uşağı süfyanistlerdi. Karaçarşaf, Sünnet operasyonu, kep vb. tamamen İbrani-Arap melezi olan Ebu Süfyan aracığılıyla (Eslemna dedikten sonra) Müslümanlığa yamanmıştır.


"Allah’ı Tesbih Etmek" Yukarı

Allah dilediğinin ömrünü uzatır veya kısaltır. Uzun ömür isteyiniz. ALLAH VERİR merak etmeyin. Yazılan BOZULUR... Bozar elbette... YAZAN DA KENDİ DEĞİL MİYDİ... Şifre (El Ewwela) onun elinde değil mi? Dilerse YAZDIĞINI BOZAR. Allah'ımızın DENEME-YANILMASI yok haşa... Bu yazma bozma işlemini... Deneme-yanılma mahkumu olan BİZLER İÇİN oluşturuyor... Allah asla aciz değildir. Ne yapıyorsa bizim için yapıyor... Biz onu BİLİMLE ile bilelim diye... (Bunları niye yazıyorum? Çünkü bu yazdıklarımın tamamı TESBİH yani Allah'ı tenzih etmek ve yüceltmek DENEN ŞEY).

Edebiyat felsefe değil bunlar. ALLAH'I SUBH ile TESBİH ETTİK. Yatarken, ayakta ve günün saat başlarında her yerde ALLAH'ı BÖYLE tesbih edeceğiz. Hamdetmek adı üzerinde HAMDdır, şükürdür... TESBİH değildir. Dua ise bize "SİPARİŞTİR" o da tesbih değildir .

Tesbih şudur: Allah'ın gönderdiğini "OKU" mak (İkra), üzerinde düşünmek (Fikra), onu kavrayıp hamdetmek (Şukra) ve arkasından ZİKRA=TESBİH ETMEK, HEP ANMAK. Zikr aynı zamanda Kur'an'ın adıdır. Öyleyse başlangıcın sonu sonun başlangıcı olan noktaya geldik. Kur'an yine İKRA ile başlayan bir ZİKRA ve FİKRA kitabıdır. Artık o boncuklu tesbihlerden değil İŞTE BU TESBİH'den söz edeceğiz... Hahamlar Rahiplere, sonra da bize verdiler o tesbihleri... Maçoluğun bile ulusal simgesi oldu o tesbih...

Melekler korku ile hamd ve tesbih ederler, tenzih ederler. "Her noksandan beri" (Aklanmış) Rabb’imiz bize acı" derler. Allah'ımız evrende hiçbir şeye benzemez... KENDİNE BİLE BENZEMEZ. Kendine benzemekten bile BERİDİR.

Mesela beni ele alalım... Üçüncü kattan düşersem ayaklarım kırılır, hastalanırım veya ölürüm... Çünkü terazi diyor ki: "Oğlum Hans şu 70 kilo başına bela bak düştün kemiklerin kırıldı”. Evet sistemde (Dünya’da bu) böyle, ama Dünya dışında (Örneğin Allah ortamında) bir örnek olsun diye söylüyorum: Uzay ortamı O ilahi ortama bir teşbih/benzeti sadece... (Allah misaller verir, aynı şeyi yapmalıyız ki, Allah ahlakıyla ahlaklanalım).

Üçüncü kattan düşen ben, uzay ortamında düşmüyorum. Terazideki ağırlığım ise 70 kg. değil SIFIR KG. Artık düşüp bir yerimi kırmam gerekmiyor. Zaten bir kütlem var ama AĞIRLIĞIM olmadığı için BEDENSİZİM. Artık diyemem ki, şu kemiğim kırıldı... O kemik benim kemiğim ama uzayda kırılamayacağından, o kemiğe sahip değilim. O kemikten yakınmam gerekmiyor. O ağırlığım UZAYIN malı olmuş ve beni HAFİFLETMİŞ.

Allah'ın da kendine benzememesi bu anlamda... Semi/Basar (Duyar, görür, Kudret eli vardır, söz söylemesi vardır). İyi de bu el o bildiğimiz el değil... Gözküresi, retinası ya da işitme merkezi sinirleri yoktur. O sanki uzaydaki "Hiç düşüp de yaralanmayacak HANS gibidir". Ama biz kullar yeryüzünde üçüncü kattan düşüp kemikleri kırılan Hans'ız.

Allah kendine benzemez. Allah herşeydir. Sonsuz Cemali vardır. Her cemal onundur. Allah'ı neye benzetebiliriz ki. Bilinen bir tek şey var : O çok güzel. Kelime aramayın bulamazsınız, sözlükler yetmez. Çok güzel deyin yeter (El Birr) ÇOK (Sonsuz kez sonsuz kez sonsuz üstündeki sayıda cemali var) ve hiçbiri diğerine benzemez. Sadece O çok latif/letafetli/latifeli/lütuflu ve tüm güzeliklerin tasvircisidir (El Musavvir). Cennet onun güzelliğinin sadece bir GÖLGESİ'dir... ASLI değildir... (Gölge teşbih anlamında. El Latif olanın elbette gölgesi de olmaz. Gölge fotonların işlerindendir. Allah zaten fotonların da yaratıcısıdır. Allah için "BİR=EHAD, WAHİT" yani tek diyoruz OYSA BİR denen sayıyı da o yarattı. O sayı bile ALLAH'ımı ADET cinsinden ÖLÇEMEZ. Allah birdir derken kendi yarattığı sayıyla ZATINI ölçümlemiş oluyoruz.

Onun için, “De ki o Allah ki EHAD... Ve lem yekullahu Küfuvven EHAD diyoruz. İKİ KEZ EHAD.

Geri Dön     Yukarı