056 - 6 Şubat 2002 Çarşamba

Selam ve selam sevgideğer hanifcandaşlar,


“Cifir’de Kadın-Erkek” Yukarı

Her sayının bir kodeksi var. Ben bunları konunun uzamaması “İç-dış/yukarı-aşağı" diye tasnif ettim... Ama çok merak ediliyorsa bunları cifir olarak da kodlarım. Bir deneyelim:

9 sayımız var. Bunların ortasına 5 düşüyor (cinsiyetsiz nötr). 5 aynı zamanda determinanttır (Determinant 360 anlamında ki 360'ın türlü özelliğini biliyorsunuz, son derece evrensel bir rakam ve bir fazlasıyla (361) 19'un karesi). 5 rakamı erkek ve dişi değildir (homo-neutral sex). Beşten büyük rakamlar erkeği; küçük rakamlar ise dişinin psikolojisini kodlamaktadır. 9 ve üstündeki toplamlar da her iki cinsteki ve her canlıdaki beslenme-savunma-üreme içgüdülerini temsil eder (“Ruhu Hayvani” de deniyor). Ancak, bunun ötesinde ortak olmayan şeyler var.

1. Kod: Kadında BEĞENİLMEK ve İLTİFAT EDİLMEK içgüdüsü vardır ve Güzelliği sık sık vurgulanılmalıdır.
6. Kod: Erkek bu duyguya yabancıdır. Hiçbir erkek iltifatı dişinin anladığı biçimde beklemez. Hatta ısrarcı iltifatlardan sıkılır (anneler oğullarına çok iltifat ederler, bu evlatlara ter döktürür, gına getirir).
2. Kod: Kadının himaye edilme içgüdüsü. Kadının doğasında kesinkes "Himaye edilme" içgüdüsü vardır. Yani kadının adı "GELİN"dir (gidici anlamında).
7. Kod: Hiçbir erkek himaye edilmek istemez. Gülünç gelir, komik gelir. Erkeğin görevi "Himaye etmektir, himaye edilmek" değil (elbette burada ekonomik koşulları konuşmuyoruz. Örneğimiz bu çağlara göre değil; mağara yaşamı SADELİĞİNE göredir).
3. Kod: Dişilik. Annelik içgüdüsü (geçen sohbette değinmiştik)
8. Kod: Erkeklik. Babalık içgüdüsü yoktur. Bunun yerine annesine olan bağlılık vardır (annesi tarafından doğurulmak, vücuttan özdeşlik almak ve anneden süt emmek vb.). Tüm erkekler annelerine aşırı düşkündür (bu Oidipus Kompleksi değildir) ama kadınlar babalarına düşkündür (aşırı değildir).
4. Kod: Kadınlardaki ekstra duygular. Bunlar bekaret korkusu, hamile kalma korkusu ve üç yönlü üç katlı doyum olayı. Aslında biyoseksüel doyum ki bunu hiçbir erkek bilemez ve yabancıdır. Bu beyinde biter.

Bu son derece ruhsaldır ve çok gürültülü patırtılıdır. İşte beyindeki özel bir merkez (Cifir tablomuzdaki 7-49-77 zigzagları) sözkonusu rakamlar boyunca bazı noktalar erkekten fazla uyarı alır (91=G noktası (son nokta) 13x7=G noktası direkt kadın beynine bağlıdır). Bütün bunların dışında bir başka doyum da vardır ama nötr/cinsiyetsiz ve doğal olmadığından (5 kodeksi) konumuzla ilgili değildir.

Erkekte XY doğasındaki x sadece üreme içgüdümüzle ortak payda oluşturmaktadır, kadındaki öteki X ise Y karakterindeki erkeğin meçhulleriidir. Bunlar vital anlatımlardı.

Mekanik olarak da bilinçaltı şöyle konuşmaktadır. Kadın, güçlü kuvvetli erkek ister (himaye edilme içgüdüsü). Erkek ise "Ne güzel bir kadın" diye düşündüğünde "Çocuklarım güzel olacak" demektedir. "Saçları çok gür=Hormon yapısı çok iyi, kısır olma riski yok", "Göğüsle ve kalçaları çok iyi=Çocuğumu emzirecek sağlıkta ve leğen kemiği geniş yani doğum yapacak özellikte". Elbette bu bilinçaltı konuşmaları ve konuşturmaları sonsuza kadar gider. Burada amacım "Kodeksleri" anlatmaktı. Erkek ve kadın ayrımının garip bir penceresinden baktım ve baktırdım sadece...

Cennet'te Allah özellikle erkeklerdeki 2/3 oranındaki noksanlığı giderecektir. Kadın ve erkek 3/3 (tam) ve sürekli doyumda olacaklardır. Cennet mekanında bildiğimiz anlamda BESLENME yok. Yani bir kuşu vurup, pişirip yemiyorsunuz ve tuvalete çıkmıyorsunuz. Acıkıyorsunuz, o kuş size yönleniyor, bir biçimde içinizden canlı olarak geçiyor ve size inanılmaz lezzetler veriyor (O kuşu dört parça halinde öldürüyorsunuz sonra da çağırınca o yeniden toplanıp yoluna devam ediyor). Buna şaşırmayınız, çünkü CENNET yasaları büyük patlamadan esinlenmeden daha önce oluşturulmuştur.

Kuş örneğini şunun için verdim: Cennet’te yemek yok ama KUŞ var. Üreme içgüdüsü yok ama seks var. Bu özdeşliği anlamanız için örnek verdim. Genetik kodların psikolojik yansılarını açtım.

Bir kuşun dört parça edildiğini ve çağrıldığını söyledim. Toplanıp geldiğini anlattım. Bunu bir yerden anımsıyor musunuz? Hz. İbrahim... O kuşun durumu Cennet’teki beslenme biçimimize bir GÖSTERGEYDİ. O kuşlar ve (bıldırcın falan deniyor) ve yanında Kudret Helvası vb. Cenneti Allah İbrahim'e ve Musa'nın sürgündeki kavmine yaşatmış, yani onları "DOYURMUŞ"tur.

Bunları "İÇGÜDÜ OLMADAN DA ZEVK VE HAZLARIN" olabileceği Cennet yaşamı olarak sundum... Orada TEK PARÇA olacağız. Hormon-Hücre-Böbrek vb yok. TEK hücreli bir organizma gibi. Kristal bir tek parça/monoblok taş gibi. Yani tırnağınız olacak ama, vücut ile bitişik, kökten uzamıyor, mideniz ağrımıyor çünkü ayrı bir parça değil, bir elmas gibi tek parçayız. Orada KUANTLAŞMA (parçacık olma) durumu yok.


“Tarık Suresi” Yukarı

1. GÖK (vektör tek anahtar gök) ve Tarık (makro olarak yıldız; mikro olarak foton gibi quantlar ve MİDİ olarak bir insan yapısı araç).
2. Tarık nedir idrak ettin mi?
3. O kendi kendine parlayan ve kurşuni hiçlikte seyreden bir araç (foton, yıldız ya da ARAÇ)
4. Hiçbir nefs olmasın ki üzerinde gözetleyeni olmasın... İki yorum vermiştim, bir de takyonlardan yorumlayalım:

Fotonlar tastamam ışıkhızında gittiklerinde HİÇ HAREKET ETMİYORMUŞ gibi DURAĞANDIRLAR. Diyelim ki ışık hızında giden bir CİN olsun, kendinden hızlı olan ve kendini gözetleyen bir TAKYON (Melek) kontrolündedir ve o melek onun gözetleyenidir. Gözetleyen çok önemli bir kavramdır. Kiramen Katibin de murakıb meleklerdir.

5. İnsan, neden yaratılmış olduğuna bir baksın!
6. Atılan bir suyun bir parçacağından yaratıldı o.
7. Bel ile kaburgalar arasından çıkar o su.

Ve sırada şimdi KEHF kavramları var: Kehf bir GEOMETRİK BOŞLUĞUN adıdır. O bir mağaradır. İnsanda ise “sadr”dır yani göğüs boşluğu, kaburgaların boşluğu, vücudumuzdaki en büyük boşluktur. Bundan daha büyük bir KEHF daha yoktur bedenimizde. Buna RAHİM diye bakabilirsiniz. Mağara=Rahim de olabiliyor ve belden yukarı RAHİM=Kadın kaburga düzeni...

Erkek ise Rahim değildir Rahman (baba tavırlı, Rahim=Anne tavırlı). Omurga ile temsil edilir. Kadın ve erkek koalisyonunda Rahman/Omurga ve Rahim/Kaburga vardır. İnsandaki mevcut en büyük harf ise ELİF'tir. Omurgamız boyundan kuyruksokumuna kadar bir ELİF harfidir. Allah/Rahman/Rahim=Besmele. Kaburgalar ise cifirde B harfidir.

Şimdi vücudumuzun "Holografik yapısına” yani madde ötesi (ruh) görünümüne bir göz atalım: Aura ile kuşatılmışız. Başımızda bilgelik olan aklın halkası “Hale” var. Kirlian bedenimizde garip şeyler var: Bedenin SUPTİL dublesi olan bir HOLOGRAM bedenimiz var. Onda aynadaki gibi ters görüntü vardır. Yani SOLDAKİ kalbimiz orada SAĞDA görünen bir AURA kaynağıdır.

Apandisit (Apendice) barsağımız o suptilde de vardır. Oysa diğer hiçbir barsak ötekinde yoktur. Apandisit sanki bize düğüm atmıştır. Ondan cenine giden bir kordon oluşuyor sanki... ÜÇ KARANLIK içinde kordon yol alıyor. Ana rahmindeki üç karanlığın içinden Allah'ın katına doğru “Berzah”a uzanan bir gümüş kordon var. Mesafeden bağımsız sonsuza dek uzayabiliyor. Karadelik-akdelik bitişiktir mesafe sıfırdır ama bu mesafeyi açarsanız, uzun bir tünel çıkar. İşte o tünel GÜMÜŞ KORDON'un ta kendisidir.

Karadelik şekillerini hatırladınız mı? Örümcek ağını andıran iki huninin dar yerinde (Berzah) karadelik çok uzak bir evrenle daha boğazlaşabiliyordu, aradaki mesafe SIFIR idi ama uzayda aldığı yol ise inanılmaz uzunlukta bir tüneldi.

Körbarsaktan başka bir şey daha var: Nohut büyüklüğündeki bir kemik, omurganın son kemiği bu da inanılmaz bir biçimde “Suptil dublemizde” görünmektedir. Bunların bir kısmı gümüşi, daha baskın olan ise altuni (altın rengindedir) .

Şimdi anlatacağım şey çok ilginç gelecek: Eğer TARIK denen o araçla ışık hızında giden biri (bu kez bir insandan söz ediyoruz) ışık hızına doğru hızlandığında önce elektron ailesini kateder (cinleri görür), o güne kadar farkedilmeyen bir oyuk dünyaya (ki gök deniyor) gireriz. Oranın ahalisi ise o hızda hareket eden cinlerdir. Bize ilk rastlayanlar, relativite nedeniyle boyu çok uzamış görünen Ephrates=İfritlerdir. Kızıl grup Ahmer, bizden hızla uzaklaştıklarından kızıl görünürler. Periler (fairy, fairies) ise Ebyad=Beyaz grubundandır. Cinlerin ırkları hızlarıyla orantılıdır (daha önce anlatmıştım).

Daha hzılandığımızda, bu kez ilginç bir şey var: Gri bir hiçlikdeyiz. Biz madde (cesedi) yitirmişiz ve kendimizi saydam-suptil-seyyal olarak görürüz. Alında bir göz daha, gümüşkordon ise bize apendis ile bağlıdır sanki ve doğrudan göbek çukurumuzda algılanır. Kaburgaları görürüz ama altın renklidir, içinde ise türkuvaz bir aura belkemiğini görürüz, altın renklidir.


“Kişisel Bilgiler” Yukarı

Biliyorum hiç duymadığınız şeyler anlatıyorum ama bunlar 14 asır önce de vardı, aynı Kur'an'da, sadece görüp gösteriyorum. Ben kendimden hiçbir şey yazmıyorum. Ben KUR'AN'ı anlamayı çok İSTEDİM. Nasıl istenir? Bunun da yanıtı "Rabbi zıdni ilmi"den (Rabb’im ilmimi artır) geçiyor. Ben öncelikle şunu sordum: "Kur'an tevil-tefsir ve yorumları insanların keyfine ve bilgisine göre yapılıyor... Sanki Allah'ın bir mezhebi varmış gibi ya da tarikatı varmış gibi önüne gelen kendine göre tefsir açıyor”.

Ben tüm bunlara rest çekerek işe başladım. Elmalılı’nın ne dediği değil; ALLAH'IMIZIN aklından NE GEÇTİĞİ önemli... Ben Allah ne demek istedi diye bakıyorum Kur'an'a. Ve en önemlisi şu: Kendimden HİÇ BİR ŞEY, HİÇBİR DÜŞÜNCE, HİÇBİR VERİ katmıyorum. Hiçbir şeyi kendi adıma KUR'AN'A katmıyorum. Çok dikkat ediniz. Ben ahkam kesmiyorum, doğrudan birebir tercüme yapıyorum.

Arapları yerin dibine sokan Tevbe 97 ve Hucurat 14 gibi ayetlerde, KENDİMDEN HİÇ BİR ŞEY KATMADAN SİZE olanı birebir/mot-a-mot yazdım. Kim bana diyebilir ki, "Hans'a göre Araplar kafir ve münafıkmış"? Bu bana göre mi? Yoksa ALLAH'a göre mi?

Size normal değil, ANORMAL olanı getiriyorum. Hayal değil, yalan değil, rüya değil, SADECE HAK OLAN GERÇEKLERİN GERÇEĞİNİ anlatıyorum.

Geri Dön     Yukarı