082 - 17 Nisan 2002 Çarşamba

Selam ve Selam Hanif candaşlar, dostlar,


“Gusül Abdesti” Yukarı

Güsulsüz gezmek mümkün değildir, Haniflikte... Hemen teyemmüm alınır ve suya ve suyu kullanacak rahatlığa erişene kadar o gerçek bir abdest olarak sizi güsulsüz olmaktan kurtarır ve namaz da kılabilirsiniz onunla... Namaz abdesti üzerine toprakla teyemmüm alırsanız, ayrıca "boy abdesti" yerine de geçer. İçinize sinsin bunlar... Kimse güsulsuz gezmesin. Zaten hanımların peryodlarında da "abdestleri" kaybolmaz. Dilerlerse abdest alıp namaz kılarlar, dilerlerse kılmazlar. Yani boşaltım sistemi ve cinsel deşarj dışında "Boy abdesti" gerekmez.

Biraz anlatayım: Bizde paratonerler var... Bunlar "ter bezeleri" yanında bulunan tüylerimizdir. Ter içinde "Dipiezo yağ elektriği" bulunur. Tüylerimiz ise gerçekten bir paratonerdir. Yani elektrik fazlası iki türlü atılır: Ter bezleriyle (toksinler akü içindeki asit gibi elektrik üretirler) ve tüylerle... Temizlendiğimizde tüylerimiz dışarıya bir buçuk elektron volt kadar "elektrik" verirler. Bu vücudumuzu rahatlatır. Tersine, aspiration (gerek vücut sıcaklığını korumak, gerekse deri solunumu yoluyla oksijen transferi) sonucu "toksin ve yağ atıldığından" derimiz kendi toksininden etkilenir ve karaciğer bunlara karşı çok alerjiktir. Kaşıntı tutar insanı (Kaşınma mekanizmasından deri değil, karaciğer sorumludur). Mesela küçük fauna asalakları karaciğere alerji veren bir takım şeyler üretirler (Sivrisinek de öyle: Önce narkoz salgılar, sonra da orası kaşınır). Buna karşılık fiona türü canlılar ise doğrudan astma'ya neden olurlar.

Yani karaciğerin neredeyse kalp kadar büyük önemi var. Mide alınsa bile barsak bu görevi yapar ama karaciğer için "Alternatif" yoktur. Kirlian alanında sizlere insanların kibir, öfke ve seks halinde 12-24-36 volt ürettiğini daha önce yazmıştım. 36 volt elektrik önemsiz gibi görünebilir ama, onun muhatabı "hücreler"dir. Yani elektronik devrelere pil /adaptör cereyanı verilecek yerde şehir akımı verip yakmak gibi etkimektedir.

Sekste 36 volt yıkıcı etki yapar. Görme duyumuz, işitmemiz vb. zayıflar. Beyinden kan çekilmiştir vb. Ve o her nasıl bir dans ise, çok yorulduğumuzu bilmeden yorar bizi... O ritmlerde bir dinamo gibi "doğru akım" üretiriz. Onun PARALEL olması gerekmektedir (çiftler). Seri bağlandığında (yalnız başına) değişik değerleri vardır. Bu aşırı elektrik hemen ardından ter bezlerini ve tüyleri harekete geçirir. Yağ dokusu elektriği dışarıya atmayı dener. Ama ortam yeterince sıcak değilse bu kez terleme gözeneklerden değil, başka yerlerden oluşur (Bartolin vb. gibi ifrazatlar çoğalır, vb.). İşte o an tüyler biraz dikelir ve elektriği "Dışarı" veren bir paratoner durumuna girerler. Yani seksüel elektriğin adresi "kıl dipleri"dir. Oradan defedilmesi gerekecektir.

Bunun için TOPRAKLAMA (teyemmüm) ve SU (gasil) tüm kitabi dinlerde önerilmiştir. Musevilikte, "Mırdarlık" vardır. Yani cima denen cinsel buluşmadan sonra iyice temizlenirler. Hristiyanlarda ise mırdarlık ve abdest kavramları yoktur, ama TEMİZLİK şartı vardır. Hem cimadan önce hem de sonra duş alır Kuzey-Batı Avrupalılar.


“Bio Enerji” Yukarı

Bio enerjinin pek çok dalı var. Nefsimiz yani AURA denen ışıma doğal bir psikolojik ve biyo-enerjetik alandır. Aura okuyarak "neremizin hasta olduğunu" sadece parmak ucuyla anlayan gözleri kapalı ya da kör insanların sayısı milyonları buluyor... O parmaklarda "Kasa hırsızı, şifre çözücü" profesyoneller gibi hassasiyet vardır. Kirlian El spirtizma yeteneğini en iyi yapan üyemizdir. Arkası dönük bir insana, arkadan yaptığı her hareketi , ötekinin görmediği halde tekrarladığı şovlar vardır. Buna hand-spirtisme deniyor. Kaynağı biyo enerji.

Öte yandan bio enerjinin "Mesafeyle" de ilgisi yoktur. Bir karadelik gibi uzayın iki uzak noktasını birleştirir biyo enerji. Mesela sahibine düşkün bir kediyi ya da köpeği uçakla dahi bir başka kente götürüp bıraksanız bile o size düşkün ise psi-trailing denen biyo-enerjetik izleme ile sizi bulacaktır. Bir dedektör gibi algılar sizi ve o yolu kat eder.

Biyo enerji şeytani amaçla da kullanılabilir. Hatta bazı kişiler için "Cinlerin biyo-enerjisi" ile birleşip, rezone oldukları durumlar vardır. Bazı tekinsiz evler (eşya uçuşmaları) ya da "Bodrumdan gelen sesler, belki de namaz kılıyor havasında görünen" bir perisperik (saydamsı) cin görüntüsü pek çok yerde vardır. Hatta sayıları milyonları değil onmilyonları bulur...

Beyin "Hologram" üreten yegane organımızdır. Elbette bunun iyileri yanında kötüleri de var. Kötü hologramlara örnek olarak:

1. Halocast
2. Hollow
3. Haloween
4. Halu (sinasyon) gibi elektro magnetik akılar, "Bir kalıp=Matrix" edinirlerse gerçekmiş gibi görünürler. Tabii gerçek akıl hastaları dışındakilerden söz ediyorum (perilenmişlik vb.). Bunlardan korktuğunuz anda D-A-H denen bir tepkiyle size bulaşırlar.

DAH'I şöyle anlatayım: Köpekler aslında korkaktır. Ama siz onlardan korkarsanız bu psikolojinize bağlı olarak anabolizmanız "korku hormonu" üretir. Köpek bunu görerek değil "Koklayarak" aldı mı, artık size saldırabilir. Sizlerin de böyle bir DAH oluşturmanız şer ve şeytani güçlerin köpek psikolojisiyle size çullanmalarına neden olur. Özellikle gece ve gecenin ürünü olan nötrinolar (ki şeytanın vesvesesi) hele bir de karanlığa eklenen yalnızlık olunca çok korkutucudur. Daha doğrusu "korku ürettiğiniz" kadar sizler/bizler "vesvese" denen nötrino akımlarını absorbse ederiz. Ve yüklendikçe de daha çok korkarız.

O halde köpekten korkmak yerine köpeği korkutalım ya da dost edinelim... Ben köpeklere karşı korku yerine "sevgi" üretiyorum ve bir an gözgöze geldiğimizde bunu okuyorlar, kuyruklarını sallıyorlar ki bu sevgiyi kabul ettiği anlamına geliyor artık onun başını okşayabilirsiniz (Sevginin de bir kokusu ve hormonu vardır. İnsan gen haritası açıklandıkça bunları tamamen keşfedeceksiniz). Köpeklere sevgi mesajını "üretemiyorsanız" yere diz çökün, dizlerinize parmak ucuyla sıkça vurun. Bu onun adım ritmleri ve coşku sesidir. Yani 4 ayaklı olduğundan adımları metronomda kısa aralıklı ses verir. Köpekler öpücük sesine benzeyen ve tekrarlanan o sesi de çok severler. Bunlar onların dayanamayacağı şeylerdir. Havlamaları ise kuru sıkıdır. Yani vaveyla olsun diye havlarlar. Çünkü her biri bir beslenme alanına sahiplenmiştir ve diğer komşu kabilelere (çöplükte gezenlere) birer LİNK gibi haber verirler. Böylece gecenin bir yerinde yürüyen birini sadece havlama yoluyla 35 km birbirlerine DEVREDEREK izleyebilirler. Köpekler kendilerine taş atılmasından da hoşlanmazlar. İkramı da çok severler ve dost olurlar.

Tilki, kurt, çakal, köpek aynı aliledendir. Kurt-köpek kırması olduğu gibi, tilki-köpek, çakal-köpek kırmaları da var. Hatta bunların "karışımı" bile var. Dobbermanlar köpek-kurt-çakal-tilki arasında kalmış bir yapıya sahiptirler. Gün gelince ORMAN yani milyonlarca yıl önceki mekanları kendilerini çağırır. Sahibini bile parçalayan Dobberman vardır, yeter ki o sesi duymasın içindeki...


“Uyku-Hologram-Berzah - Allah-Melekler” Yukarı

Bizim de içimizde ÇOCUK var... Sevgi dolu çocuklarımız var içimizde... Ve biz genellikle "1-4” yaş arası çocuklarımızın büyümesini hiç istemeyiz. Çünkü o sevimli şeyler aslında içimizdeki çocuğun dışa vurumudur. İçimizdeki çocuk sabiidir, günahsızdır. Akil baliğ değildir. Uyuyanlara bakanız, hangi yaşta olursa olsunlar "Öyle masum uyurlar ki...". O da içlerindeki çocuktur işte... Yaşlandıkça o çocuk daha da belirir... Yaşlı adam/kadın bir ponpon dedeye, pamuk nineye dönüşür. "Anne annem çocuklaştı iyicene" deriz... Babalar anneler çocuklara karşı sert dururken; onların baba-anneleri torunlara karşı ÇOCUK İLE ÇOCUK olmuş bir halde ilgilenirler. İki çocuk oynamaktadır aslında... Üç kuşak arayla ama iki çocuk ... Dede torun, nine-torun.

Uykuda ALLAH canımızı alıyor. Ölüm safiyeti o... Ve o an yatağımız da mezar... Sabah kalkınca ise yeniden bahar gelmişçesine uyanırız ölümden... Düşünceyi bir elma gibi düşünün. Elma en-boy ve yükseklikten oluşmuştur, ağırlığı sıfırdan büyüktür. Bunu ışıktan hızlı ilettiğinizde, elma "soyut yani DÜŞÜNSEL elma", yani rüyamızda gördüğümüz elma halindedir. Çünkü eni-boyu yüksekliği yerini "sıfırdan küçük en, boy ve yüksekliğe" bırakmıştır. Elma ise ağırlık olarak sıfırdan küçüktür (-1 kg gibi). Sıfırdan küçük sayılara biliyoruz ki soyut ya da karmaşık sayılar deniyor. İşte bunlar DÜŞÜNCE yani Hologramdır. O hologram ısırılmaz fakat yenebilir (Cennet’tekiler de böyle). Yani alman gereken lezzet-tad-damak zevki neyse onu alırsın. O şey ışıktan hızlıdır, yani ışıktan hızlı titreşen bir evrende (esir/ether) içinde biçimlenir. O şeyi "ışıktan yavaş" yaparsanız "ELMA" olur. Zaten elma, tohumdan da böyle bir HOLOGRAM ile yaratılmıştı.

Işıktan yavaş şeyler birer madde ve ışıktan hızlı şeyler ise aynı anlamda bu maddenin DÜŞÜNCESİ'dir. Evrende x, y, z ve bunların Xj, Yj, Zj karşıtları olan 6 boyut vardır. Işıktan hızlı olanlar ile yavaş olanlar arasında ise bir yedinci hat ya da düzlem vardır. Kur'an'da bunun adı "katlanan yedili"dir. 7 Mesani'dir bu. Işıktan hızlı olan üç koordinata Berzah ötesi karanlık diyoruz. Ayna düzlemine ise karanokta diyoruz (ikinci karanlık). Bu tarafa ise KEHF (üçüncü karanlık) diyoruz. Bizler daha embrio iken yani et parçası ve ruhsuz “aleka” iken, Rahim denen KEHF'de beden elbisemiz dikilmektedir, biçilmektedir. Bu karanlığın arkasındaki ikinci karanlık ise takriben üç aylık olduğumuzda, dikilen elbiseye ÜFLENEN ruh giydirilir. Ruh ise ikinci karanlıktan gelmektedir: Berzah Alemi’nden... Bir boynuz biçimindedir Berzah Alemi. Kadın uzvuna, rahmine çok aşırı benzer, neredeyse ikisinin de kaba anatomisi aynıdır. Zaten Rahim ALLAH'ımızın adıdır (anne gibi merhametli) demiştik.

Allah'ın RAHİM adı KARANLIKLARIN ilki olan RAHİMDE tecelli eder. Kadın genitali kutsaldır ve bir KEHF'tir, oradan bir yaşam yeşerecektir. O aynı zamanda bir SUR borusu (Corn Hole) durumundadır. Yani o da Vagina gibidir... Ve en tuhafı da, tüm ruhlar o sur borusunun/kozmik vagina'nın içinden, yani öteki karanlıktan, bu taraftaki sur borusuna (Rahime) üflenirler. Garip ama gerçek! Bunlar "Hatalı benzetmeler" değil, doğrudan KENDİ yapısı... Bunları yazdım diye Allah ve melekleri bana kızmış değiller (gerçeği yazdım sadece). Onlar “vajen” gibi kelimelerden de hicap etmezler (Rahim=Er Rahim olmazdı Allah). Allah'ımız ve melekler, sandığınız gibi değiller. Nasıl ki parmağınızdaki yüzük ya da giydiğiniz çamaşır size karşı duygusuz ise Allah ve melekleri de öyledir...

Biz Hanifler zaten bunları aştık. Bilim ve teknik ya da duygu ve düşünce ikisi birbiriyle ilişkili ama aynı şey değiller: Bilim teoriktir, teknolojisi ise bilimin uygulamasıdır. Duygu teoriktir, düşünce de duygunun uygulamasıdır. Cinselliği tabu yapan bizleriz. Allah'ımızın umurunda değil, melekler ise cinsiyetsizdir.

Siz bir hanım olarak başı açık hatta mayolu ve kendi başınıza namaz kılabilirsiniz. Kimse (Allah ve melekleri) sizden, çıplaklığınızdan etkilenmiyor. Kimsenin yatak odasına da tepeden bakan yok. Nasıl ki İslamı zora koştuk ise, cinselliği de kendimizi zora sokmak için dayattık, tabu yaptık. Kadının saçı teli dedik... "Kalın ya da iki kat Peçe takmayan kadına Cehennem’de ateşten peçe takılacak" (Buhari hadisi). Melek dediğin yaratığı, ne bileyim, “mouse” ya da “keybord”un gibi düşün... “Mouse” elimde diye, tuşlara vuruyorum diye onları gıdıklıyor değilim. Melekler bizim herşeyimizden, çıplaklığımızdan, çok çok özel yaşantımızdan, tuvalete gitmemizden vb. asla etkilenmezler. Sigaramı içtiğimde, sigaramın "bu beni öpüyor" demesini beklemeyin. Ben bir meleğim ve mesela sigara içiyorum, sigara da insan. Ben onu öpmüyorum. Böyle bir şey... SAÇ dedik ve saçı haram yaptık. Saçın teline Cehennem kurduk. Tabuyu din değil, tabucu papazlarımız yaptılar... Cinsellik tabu oldu çıktı...

Yani melekler ve Allah röntgenci değillerdir. Dilediğiniz gibi özel yaşantınızda hürsünüz. Melekler sadece kameradır. Kurmuşsunuz sizi filme alıyor kamera. Kamera size ilanı aşk etmez/edemez, çünkü NEFSİ yoktur. Melek de öyledir işte... Nasıl ki din bizim için varsa, cinsellik de bizim için var. Biz dinsellik ve cinsellik için var edilmedik. Onlar bizim için var edildi. Cinsel sapıklıktan daha korkuncu kuşkusuz dinsel sapıklık ve çaresi de yok, doktorlarımız bile düzeltemez onları.


“Lut Kavmi” Yukarı

Harem ve selamlık en geniş anlamda LUT kavminde vardı. Lut'tan önceki peygamberler çağındaki yobazlaşma sonucu "Harem" ve "Selamlık" adlı iki kent kuruldu. Gölün iki yakasında... Sonra öyle bir tabu haline geldi ki... Bir yakada kadınlar kadınlarla yetiniyor; ötekinde ise erkekler erkeklerle... Kameriye>>>Dişi tanrıça, Ay tanrıçası. Gomorre bu anlamda...

Lut'un hanımı oldukça cahildi. Gözü arkada kalmıştı ve kocasına inanmak istemiyordu. Çünkü evini çok iyi dizmiş, özenle döşemiş, kabul günleri ve komşuları vardı. Arkadaşları vardı. Ama Nuh'un hanımı için de "İyi konuşmuyor" Kur'an... Hud'un karısı da öyle. Fakat Eyyub, Salih ve bir kısım peygamberin hanımı olağanüstü iyi idi. Ve Meryem peygamber de öyle...

Kısaca Lut'un hanımı işin ciddiyet ve aciliyetini anlamamıştı-anlamak istememişti. Sanki pikniğe çıkar gibi ve söylene söylene yola düşmüştü. Gözü arkadaydı... Ebedi de arkada kaldı... Tüm eski kaynaklarda bu tufan ve "gökteki çok parlak yıldız" lafı var. Kukulkan (Güney Amerika) ise "Akşam yıldızının gelip oraya yerleştiğini ve sabah son kaybolanın, akşam ilk görünenin Zukrat yıldızı olduğunu söyler.

Lut'a 6 ay izin verildi, süre tanındı ve kendi ailesi dahil 5 kişi bulması istendi. 6 ay boyunca hiç bir ERKEK ve KADIN (Nuh'un karısı dahil) inanmadılar. Helak olmanın ölçüsü şudur: Eğer Nuh iki kızı dışında iki kişi daha bulunsaydı, Sodam ve Gomorre helak olmayacaktı. Sadece iki kişi bulunamadı... İkibin kişi kurtulacaktı...

Geri Dön     Yukarı