136 - 28 Şubat 2003 Cuma

Selam Selam hoşbuluştuklarımız, hanifcandaşlarımız,


“Gönül - Nefs” Yukarı

Gönülü paylaşmak iki türlüdür: 1. Afaktan. Yani Gönül diye birini seversiniz. 2. Enfustan... Gönlünüz Gönül'ün gönlünü sever. İşte bu GÖNÜLDAŞLIKTIR... Ve çıkar katsayısı SIFIRdır. GÖNÜL Allah'ın mekanının adıdır. ESİR'DİR, sevgi-selam dolgulu... Gönül mekanınıdan KALPLERİNİZE (Kulubihim):

a. İLHAM iner ya da,
b. MARAZ (hastalık) iner=Mühürlenirsiniz, Allah sizi artık SEVMEZ, ki bu en büyük kayıptır. Kayıpların içindeki maksimum kayıptır. Bu kayıbın bedelinde şeytan size aşık olur, Cehennem sizin için yanıp tutuşur. Allah maraz vermesin, gönülüne gömülelim Allah'ımızın...

Ve Gönülden kalbe inen o HABLİLVERİD size YÜREK VERİR, yüreklendirir. Gerçek cihad işte o yürekliliktir. O halde gönüle gömülün. Orada yüreklenin... Kalpleriniz ve sadrınız genişlesin, göğsünüz fetholsun ALLAH mekanına doğru. Siz asla göğsü daralanlardan, iplik gibi göğe çekilenlerden olmayın dostlarım. Nefsinize her zaman gem vurabilirsiniz. Sadece ŞEYTAN, İBLİS o dizginleyemez nefsini... İblis HANNAS'ı buldu mu, onu da şeytanlaştırır ve nefsinden yakalamıştır. İşte buna KALP'de mühür ve kalp hastalığı diyoruz. HER KONUDA (Hannas olmadığıımız sürece) NEFSİNİZİ alt edebilirsiniz. Onu evcilleştirebilirsiniz. Uysal ve halim kılabilirsiniz. ÇOK KOLAYDIR bu... Buraya koşarak gelenlerin iki amacı vardır:

1. NEFSİ BURAYA KOŞUYORDUR. Yani ruhunuzdan önce nefsiniz sizi KUR'AN'A sürüklüyor. NE MUTLU BU MUTMAİN NEFSE!
2. Nefsiniz olumsuz anlamda buradadır. Nasıl bir fenalık yapayım şu adama/Kur'an'a...

O zaman nefsi ikiye ayıralım:

1. HANNAS'dan nefsimiz.
2. HUNNES'den nefsimiz.

Hannas lanetlenmiştir. Hunnes ise yemin ile kutsanmıştır. Hunnes >>> Bu kutsal isim >>> İÇE KAPANIK ve/kimliğin odak merkezi demek, karadelik çökmesi demek, NEFSİNİZİN NİRENGİ NOKTASI demek. Diğeri ise ŞEYTAN'IN SİZE ÖDÜNÇ VERDİĞİ kendi nefsidir >>> Hannas. Hunnes soylu ve kozmik amaçlar güderken, Hannas ise gündelik şeylerle sizi mahveder. “Acaba bir milyon lira rüşvet alsam”... Küçücük bir fiyatla HANNAS olursunuz. Bu namus gibidir. Bir kere bu işe bulaşınca Hannas'dan dönüş yoktur. Artık HUNNES size kapılarını kapamıştır. Sizin sadrınız/göğsünüz genişleyeceğine (Hunnes), tam tersine bir karadelikten geçen iplik gibi, ya da çuvaldan çekilen dikenli tel gibi yırtarak ve uzayarak ta SİCCİN'e gider.

Biliyorum ki ÇOĞUNUZ NEFSİNİ altetmiş. Nefsiniz buraya çekiyor sizi. Nefsiniz bu kadar eğlence ve dinlence öğesi varken, sizi ZOR olan ALLAH İLMİNE çekiyor. SİZ NEFSİNİZİ ALT ETTİNİZ. Yineliyorum, siz nefsinizi buraya gelmekle ÖLDÜRDÜNÜZ. Çünkü buraya sadece ÖLÜ nefs gelir. Eziyet ettiğiniz bir nefs gelmez, işi yoktur mübarek Kur'an ile ve Dabbet ile...

DABBET KUR'AN İÇİN NE DİYORDU?

Neml 82: O söz tepelerine indiğinde, yeryüzünden onlar için bir dâbbe çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.

İşte SIR bu cümlede. Siz benden önce de KUR'AN'a inanıyordunuz. Defalarca Hanif kelimesini de okudunuz, İbrahim milletini de. Cuma gününün tatil olmadığını da ve de diğer İbrahim ibadetlerinin orijinalinin bozulduğunu da... “İnsanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler”. GEREĞİNCE....


“Dabbet-ül Arz” Yukarı

“Dabbet-ül Arz çıktığında 1 elinde Musa’nın asası, diğerinde Suleyman’ın mührü olacak”.

ASLI VAR... Ve 49 anlamı var. SILICON VALLEY'den ta Hans diye bir adama kadar... Dinozor'dan, Zaman yolcusunun KANAT indirmesine kadar, 49 anlam içinde, ASA ve mühür de var. Süleyman mührü yani 6 köşeli David yıldızı KUTSALDIR (Kutsal olmayan onu İsrail'in bayraklaştırmasıdır). Yahudi dünyalara üstündür. Ama lanetli olduğu için, en kötü insan bile ondan üstündür. HİZBULLAH kelimesi kutsaldır. Ama o, kullanan pislikler/şeytan çocukları elinde İĞRENÇ olarak lanse edilir. Davud Yıldızı’na değil; benim lafım BU YILDIZI bayrak edinen Siyonizme... (Hizbullah da bir cinayet örgütü değil mi?). Ben TÜRBANLI'yı da çok severim. Ama kendini bir PARTİZAN olarak ortaya attı mı, ondan nefret ederim. Artık o, malum bir Süfyanist partinin KADIN KOLU üyesidir... ALLAH partisi (Hizbullah) ile hiçbir ilişkisi yoktur. Emin olunuz ki, Kur'an'ı bile PARA KARŞILIĞI okuyordur ona buna... Şeytan hizbinin / yandaşlarının / izdaşlarının adı HİZBULLAH olduruldu. Onun için başından beri HİZBÜŞŞEYTAN diyoruz .

HANİF >>> ALLAH DOSTLARI >>> İBRAHİM MİLLETİ doğal HİZBULLAH'tır. Ama biz bunu kullanmayacağız (Gelecek böyle istiyor ki kavram kargaşası olmasın).

Evrende HER ÖZ (KİMLİK, kuant) bir diğeriyle MUTLAKA HOLOGRAM ile bağlantılıdır. Yani tüm matematiksel/rakim nicelikler aslında Nitelik=GEOMETRİK/Kehf denen bir hologram örgütlenmesiyle birbirine ilişkillendirilmiştir. Musa'nın asasının ise sadece BİTKİ ORGANİK KİMYASI ile ilgisi vardır. Başka hiçbirşeyden ASA olunmaz. İbrahim'in de asası vardı, İsa'nın da. “Ben kuru bir dalım, bu yaştan sonra benim dalım mı yeşerecek?” diyen İshak gibi peygamberlerin de... Ve Süleyman'ın asası... O CİNLERİ iki yıl kandırdı... İki yıl Süleyman'ı DİRİ sandılar. O asaya dayanmıştı. Asa yıkılınca öldüğü anlaşılmıştı. Asa içinde daima bir KURTÇUK (Worm Hole) taşır. Asa daima bir Hablilverid içerir (Yılankavi). Camilerdeki Arapça Allah yazısına dikkat ederseniz orada YILAN+KAVİ vardır. Allah hem bunu kullanır, hem de onu başaşağı çevirdiğinizde ortaya çıkan GEMEL (Gimmel, Cemel, Camel) Kehf sembolünü. Yani Asa konusuna girmeden önce birkaç ay CİFİR'e girmeliyiz... Ondan sonra da Metamorphology'yi incelemeliyiz. LATİF (Her biçime giren tek ŞİFRE) ve de bunun geometrisi olan ELİF noktalarını incelemeliyiz. O zaman yalancının dilinin ahirette neden barsaklarından daha UZUN olacağını anlamış olacağız. Dedikodu edilen kardeşinizin ÖLÜ ETİNİN nasıl yendiğini BİLİMSEL olarak görebileceğiz. Bunlar sabırla olacak.

Bir “Dabbet” kelimesinin bile 49 anlamı var... Benim görevim, HİÇ YAZILMAMIŞLARI, HİÇ SÖYLENMEMİŞLERİ, HİÇ BİLİNMEYENLERİ, İLK VE TEK OLARAK BURADAN SÖYLEMEKTİR. Dabbet'e (Ben Kur'an'ım diyene) BU YAKIŞIR. Bundan aşağısı ancak ŞIHLARDA ve Şeyhlerde menkuldür.


“Thule” Yukarı

“TH” >>> ince “Z” (Arapça “zel”) okutur. THULE (Sondaki “e” okunmaz ama bunun görevi “U”yu “ü” okutmaktır)... Kelime doğrudan “ZÜL” okunur. “Tul” falan diye okunmaz. Aynı kelime “J” ile yazılınca Sanskritçe BİR ŞEYE SAHİPLENMEk demektir. “Jüller” >>> Soy ağacı damgalar(Mühürleridir). Klana sahiplenirsiniz. Arapça’da (eskiden vardı) şimdi “J” harfi olmadığından “ZİKR” ve “ZÜL” kelimelerinde olduğu gibi “J” yerine ince “z” (Peltek “zel”) yazılmakta. Latinler de “J” harfini söyleyemezler. “Y” olarak okurlar. Roman dillerinde de bu bazen “Y” bazen “H” okunur Don Juan (Huan) gibi.

İnsula Thule zaten EFSANEVİ bir kıtadır. Şimdi onu İzlanda ve Grönland sanıyorlar. Oysa onun tam olarak karşılığı, ZÜLKARNEYN'in dolaştığı yerlerdir. Kuzeydeki bölümü bugün Grönland'ı bıraktı. Yani Atlantis'den bir miras olarak Grönland'ın ÜÇ adasını sayabiliriz. (Üzeri buzla kaplı olduğu için TEK ada imiş gibidir, ama uydu fotoğraflarında ve daha şaşırtıcısı Piri Reis haritalarında ÜÇ adadır). Zülkarneyn'den izler taşımaktadır ve Orada NEFİLİM (Anakoğulları) denen dev bir insan ırkının kemikleri vardır (Kur'an'da Davut ve Musa onlardan birilerini öldürür). Özellikle Ellesmere'nin Axel Heiberg adasında ayrıca KUZEYİN EN SON sedir ağacının da fosili vardır. TAM o fosilin olduğu yer SİDRETÜL MÜHTEHA'nın izdüşümü denegelmiştir (Bağdadi'nin fikri). O dev uyluk kemiklerinden farklı olarak sedir ağacı (Cedar) fosilidir. Eskiden KUTUP TASTAMAM oradaydı, sonra kuzeye DOĞRU hareketlendi.

Eski kutup Axel Heiberg adasında “Makam El Hızır” denen bir yerdeydi. Noel Baba'nın anlatıldığı biçimde... Zaten Noel kutlamaları İsa ile birlikte çıkmadı. Bizim Hadisler gibi 350 yıl sonra ortaya eğlence ve ticari amaçlı olarak atıldı. İlk papalar döneminde NOEL KUTLAMAK YASAKTI. Bir de KURBAN yemeği var (İbrahim'den kalan “Thanksgiving”) ama onlar koç yerine hindi kurban edip, bir afiyetle yiyorlar. Ben de 20 yaşıma kadar hep kart hindi yedim, 6 yaşıma kadar Noel babaya inandım. Sonra hiç inanmadım. Ama 22 yaşında yeniden inandım. Halen de inanırım... BİLİM var derse inanırım.


“Soyut DNA - Cennet” Yukarı

BİLİMSEL İMAN BİZLERİN İBRAHİM AHLAKIDIR. 4 kuşun yeniden dirilmesi bir BİLİMSEL DENEYDİR. İki doğu iki batı denen ve bizim ARŞ'ın dört direği dediğimiz ÇİZİMİMİZDE her bir direğin temsil ettiği bir çifti somut diğeri sanal sayı olan dört direkten, dört kuş yeniden VE REEL OLARAK tanzim edilmiştir. Canlılardaki DNA sarmalı somuttur. Ama NEFS (Karakter) ve RUH (Mizaç) için ayrıca iki GÖRÜNMEZ GÖK DİREĞİ vardır. Bunlar da psişik sarmallardır. Burada CESEDİN yeniden yaratılması bir şey ifade etmez. Ancak diğer iki soyut DNA'nın kuşu kuş yapan KİMLİĞİNİ de o cesede giydirmesi gerekir. Mesela o kuş LEYLEK olduğunun BİLİNCİNDE olmalıdır. Yani bilinçlerimiz de YENİDEN YARATILACAKTIR. Sadece CESET bazında yaratılmayacağız. İşte bu dört kuşun hikayesidir. Bilimsel imanı İbrahim bu sayede doyuma ulaşarak almıştır.

Diğer iki direk (Sarmal) nerede? Hep örnekserim: Ben kök içinde 4900 kg'ım artı olarak tabii. Beni kökten çıkarırsanız benim 70 kg olduğumu görürsünüz. Bunda BİR ÇİFT DİREK (Sarmal) var. Benim bir de kök içinde artı/eksi SIFIR olan bir ara değerim var: Bu da nefstir. Bu nefs sanki ayna yüzeyi gibidir. Bir de aynadan İÇERİYE DOĞRU kök içinde EKSİ 4900 kg SOYUT ağırlığım var (Cesedimden 140 kg. daha küçük). Onun da psişik ve de soyut bir çift direği (Sarmalı) var. Öldüğümüzde diğer iki sarmal cesette kalır ve dağılır. Ama ÖLMEYEN ruhumuz ile biz diğer iki sarmalı alırız ve gideriz. O BİZİM KİŞİLİĞİMİZDİR (Huy'umuz). Yani kişiliğimiz AYNA ARKASINDAKİ ALEME gider. O halde biz orada şimdiki gibi BİLİNÇLİYİZ (Eğer direk dört olmasaydı BİLİNÇSİZ giderdik, tıpkı sanal bir cesetmiş gibi... Bilinç olmasa neyle imtihan edilecektik ki?). Cennet'te ise SOMUT ve SOYUT aynı olacağından, takvim aynı olacağından ve RUHLAR nefsi yeniden giyip de BUZ KALIBI olacağından ve de kuantlaşma olmayacağından (Siz orada TEK BİR PARÇA, TEK KUANTSINIZ, yani bileşenleriniz yok. Siz TEK PARÇA DÖRT DİREKSİNİZ). Kuantik olan DNA ortadan kalkacak yerine DİĞERİ GİBİ PSİKOLOJİK DNA gelecektir. Dört DNA direği ile kaim olacağız. Dördü de psikolojik. İkisi DÜNYADAKİ psikolojimiz, diğer ikisi de CENNET'teki Huri psikolojimiz (Her insan aynı zamanda huri denen cinstir). Yani AHLAKINIZ mükemmel olacak. Dırdır-vırvır-zırzır olmayacak. 4 direkte...

İYİ AHLAKA çalışacak. İki kez iman etmişlerin iki kez selam edenlerin ise İKİ KUANTLARI var (iki parçadandırlar). Çünkü ÜÇ SINIFIZ. Cehennem’likleri saymazsak, Cennet’likler denen ikinci sınıf var ki, Allah buradakilere RUHUNDAN üflemiştir. Ama bunun üstündeki Naim Cennet’e ise iki kez üflemiştir.

1. Ruhundan >>> Adem gibi
2. KUTSAL RUHUNDAN (Ruhül Kuddüs) İsa gibi...

Bu yüzden Cennet’tekilerin tersine Naim Cennet’tekilerde boşsöz, zibidilik yoktur (Cennet’te ise aşağıda ise vardır). Dört direk bu farkı yaratır ve NAİM (Sabukun) Cenneti’nde FARKI farkedersiniz. Hatta oradaki çok ÖZEL huriler bile, biri kendi, diğeri gözbebekleri olmak üzere üç parçadır. Bunun altındaki Cennet hurilerinde ise TEK PARÇADIR (Göz dahil). ALLAH'IN GÖZLERİ... CEMALİ GÖRMEK İÇİN... Özel olarak İbrahim'e verilmiş gözler bunlar! Yazık Cennet’likler ALLAH'ı göremeyecek... Onların ikinci parçaları yani gözleri yok! Ama üçüncü sınıfın ÖZEL GÖZLERİ var.

Nefsin açlıkla terbiye edildiği ağaç Cehenneme gitmeden önce YASAK MELUN AĞAÇ olarak Cennet'te kaldı. O yasak ağaçtan yiyen HERKES Dünya’ya kovuldu. Yemeyenler de ORADA KALDI (Halen oradalar). Onlara YY diyoruz işte... Çünkü onlar İYİ HUYLULAR. Huriler İYİ HUYLUDURLAR ve bunun tersi olmaz. Çünkü DNA sarmalları yoktur. Şeceretil Melune denen lanetli ağaç sonra Zakkum diye Cehennem’e indirildi... Ve Allah'ı GÖREREK konuşan GÖZLER (Allah ödünç vermişti, kendisinden), söz veren gözler de İbrahim milletine REZERVE edildi, Cemali görmek için. İşte bu yüzden Vakıa Suresi’nde, Sabıkun Cenneti’nde, hurilerin (ve oraya gidenlerin) İKİ GÖZLERİ de ödül olarak bildirilmiştir. Çoğu saçmalayan tefsirde onlar KARA GÖZLÜ HURİLER diye çevrilmiştir. Cahiller!

Vakıa 22. Ve genç kadınlar, iri ve siyah gözlü.

Cehalete kızıyorum. Yani yukarı Cennet’te gözler iri oluyor, aşağıda ise küçük oluyor... Saçmalıyorlar bunlar. Böyle tefsir olur mu?

“Huril IYN”, İKİ PARÇA (iki kuant), bedeniyle üç parça. “Selam selam” ve “Orada başka boş söz yoktur” ayeti bitimine kadar YUKARI (İbrahim) CENNET anlatılır. Bu huriler NAİM CENNET’İN hurileridir. Aşağıdakilerde böyle bir ŞEY yok, onlar TEK PARÇA. Bilim budur: Görmediğiniz Cenneti bile BETİMLEYEBİLİRSİNİZ. BİLİM ALLAH'IN NİMETİDİR.

İki Cennet’in de yasaları çok değişik. Mesela Cennet'te ve Cehennem’de bir TİK ileri gidiyorsunuz ve bir TAK zamanda geri geliyorsunuz (Cennet ebedileşiyor, Cehennem’liğin derisi otomatikman yenileniyor-ki bir daha yansın-). Ama Sabıkun’da yasa başka: Allah’ın EBEDİ olması gibi SONSUZ, yani tik-tak ileri geri yok... HEP SONSUZA İLERİ. Bunun için ÜÇ sınıf diyor Rabb’imiz. Çünkü iki CENNET başka başka evren yasalarıyla yönetiliyorlar. Adları CENNET ama, TAMAMEN FARKLI.

Biz Müslümanlar da öyleyiz. Hanifler de diğerleri de MÜSLÜMANIZ. Ama DİNLERİMİZ farklı (Bizimki Allah indindeki en güzel ve makbul tek din, ötekisi ise ehli kitap kafir Müslüman dini). Maaş alan her imam yani ruhban içeren her kitap dini otomatikman Ehlikitab Kafir dinidir. Bizler de ehlikitabız ve ehlikitab kafir Müslümanlar da vardır (Hem de bire-milyar).

Kural şu: HER İNEN GÖKSEL DİN İLLA Kİ >>> MÜSLÜMANLIK ÜZERİNE İNER. Yani Yahudiler de Ehli kitab Müslümanlar idiler. Sonra Hristiyanlar da ehli kitab Müslümandılar. Ama kitabı tahrif eden Yahudiler EHLİ KİTAB KAFİR MÜSLÜMANLAR olarak kaldılar. Kur'an gelince bu kez Hristiyanlar da aynı duruma düştüler. Kur'an'dan sonra ASLA bir kitap gelmeyeceği için, yani bu kitap DÜZELTİLEMEYECEĞİ için, Allah bizleri İKİ CENNET SINIFI yarattı. Dolayısıyla kitabı BOZANLAR (Mesela papaz sınıfı oluşturan Diyanet vb.), EHLİ KİTAB MÜSLÜMAN KAFİRLERDİR. Ne yapalım, kural bu (BEN KUR'AN'IM)... Kitabı değiştiremeyiz. Değişmesi gereken PAPAZLAR. Onların derhal İSTİFA ETMELERİ gerekmektedir ki ehlikitap kafir Müslüman olmaktan kurtulsunlar.


“Kuantum Alanı Renormalizasyonu” Yukarı

Renormalizasyon için soyut sayılar ve sonsuzu sınırlama kuramlarını biliyorsanız konuşabiliriz. Çünkü birleşik tüm alanlarda illa ki paranormal sayılar ve denklemler vardır. Bunlar sonucu sonsuz veren sayılardır. Sonsuz diye bir sayı ise işimize yaramaz. Renormalizasyonda anomali sayılarının birbirini pay ve paydada gidermesi önemlidir. Birbirlerini giderirler. Mesela bir olayın olması ihtimali B evreninde %-60 ise, A evreninde %140 olmaktadır bu iki sayı birbirini gideremez/sadeleşemez ve ANOMALİ sonsuz sonuç verir. Ama kuantum alanlarında şunu yaparız. %-60 payda yazılıysa ve bu paydada da varsa, onlar birbirini götürür ve 1 denen somut (Reel) sayı ortaya çıkar. Mesela melekte insan SONSUZDUR, ama melekte melek (bölü) 1'dir. Bu takım sayılara ALEPH diyoruz. Aleph normalizasyonda çok önemlidir. Çünkü kendisi Anomali (Paranormal) sayıdır.

George Cantor'un bulduğu bu sonsuz setlerden şunu anlarız. Evrende her bir en küçük birim (Cantor'a göre esir, ileride KUANT) bir bütünün TÜMÜNÜ içerir (Hologram teoremini ilk kuran Cantor'dur). Hilbert aynı teoremi alır ve bu Aleph (Elif) noktalarını PAYDAYA yerleştirir. O zaman KUANTlaşma aralığından (Planck sabitinden) milyarlarca küçük çaplarda birimler oluşur. Ama bu birimlerin tamamı aslında onun 70inci üstel (Exponential) artışıyla EN BÜYÜK ŞEYİN TA KENDİSİDİR. Yani bunu açarsak, evrende EN KÜÇÜK ŞEY, EN BÜYÜK ŞEYİN ta kendisidir. Evrendeki en küçük şey >>> BİZZAT EN BÜYÜK OLAN SÜPER UZAY'DIR. Evren en başta Planck Sabiti’nden trilyonlarca küçük çapta VE DE KUANTLAŞMAKSIZIN, bütünsel/tümel olarak Süper Uzay’dan AKDELİK (Bigbang) odağı olarak doğdu. Bu BİR TEK kuant idi. Evren sonsuz küçük ve TEK bir anomaliden olmuştur. Anomalidir çünkü:

1. Daha Planck Sabiti’ne kadar genişlememiştir Kİ KUANT DİYELİM! Onun kuantum alanı olabilmesi için Planck Sabiti eninde olması gerekir. Evren BİR TEK kuanttır ama >>> Planck Sabiti’nden küçük olduğundan KUANT da değildir (Al bir Ha/vet daha).
2. Evren bir tek kuantta -1 Kelvin derece sıcaklığı gösterir. Yani evren o sırada mutlak soğuk dereceden (Sıfır kelvin dereceden) daha SOĞUKTUR (İkinci Ha/vet)...

İyi ama diyeceksin, evrende EN SOĞUKTAN DAHA SOĞUK mu var, bu ANOMALİ DEĞİL Mİ? Evet anomali... Onu nasıl normalize edebiliriz? Şöyle: Onun adını EVRENDEKİ MUTLAK EN SICAK dersen anomali kalkar yerine normalizasyon gelir. Bu postulat tamamen doğrudur: Evren SONSUZ SICAKLIKLARDAN patlayarak açılmıştır. Sonsuz sıcak bir BELİRSİZ sayıdır. Ne demek sonsuz sıcaklıklar? En iyisi ona -1 Kelvin dersin ve normalize edersin. Bu tıpkı %-50 ihtimal der gibi. Yani yüzdeyüz ihtimali bitiriyorsun, sonra yüzde sıfır ihtimale iniyorsun. O da yetmiyor ve EKSİ ihtimallere geçiyor ve YÜZDE EKSİ 50 diyorsun.

-2'den başlayarak bizim MUTLAK SOĞUĞUMUZA KADAR sıcaklıklar gamı var. Eksi ihtimal evrende A ve B olaylarının gerçekleşme fazlarıdır. %100 >>> Mutlaka olmuş tek şey (Allah gibi). %0 >>> OLMASI MÜMKÜN OLMAYAN TEK ŞEY (Şeytan'ın Cennet'e YENİDEN girmesi). Bu ikisi A EVRENİ limitleridir. Ama bir de B evreni vardır: Orada ihtimaller (Soyut evrende) soyut (imaginary) sayılarla anlatılır. Mesela burada bir fotonu kutuplayarak şaşırtırsanız. Görmediğiniz o sübjektif evrende de öteki ÇİFTİ aynı şeyi yapar. Yani şöyle diyelim: Burada bir fotonu polarizleyerek şaşırtıyoruz. Ayna koyuyoruz. Onun öteki çifti de AYNA koymadığmız ve etkilemediğimiz halde İKİZ davranış yaparak sanki HAYALİ bir ayna ile şaşırtılmış gibi öteki ikizine tıpatıp uyar. Bunun nedeni şudur: B evreninde %-50 ihtimalle AYNA tutulduğu için ödeme-dengeleme hemzemin geçitleri (Kuantum Köpüğü Kuramları) sonucunda iki olay BİRBİRİNİ ödemiştir. Yani şaşırtmadığınız halde şaşıran fotona ÖTEKİ ALEM görünmeyen bir ayna ile BÜYÜ yapmıştır. Bu da bir anomalidir. Bunu nasıl normalize ederiz? (Büyü, ayna olmadan yapılan bir davranıştan başka bir şey değildir). Polarizlenmeyen foton için ÖTEKİ taraftan (B ihtimali evreninden) ANOMALİ (Paranormal sayı, V-1 gibi sayılar) sayıları ile müdahale ederiz. O zaman A ve B evrendeki İNDETERMİNİZMİN (Belirsizliğin) aslında birbiriyle normalize edildiğinde KESİN BELİRLİLİK (Determinizm) olduğunu anlarız. Mesela bu evrende bir fotonun ayna tutulmadan şaşma şansı %50 ise bunun tersine B evreninde bu ihtimal %50'dir. Bu ikisi birbirini NORMALİZE etmezler. Bunu kuantumlu alanlara uygularsanız şöyle olur: Her iki evren %200 kabul edilir. Bu evrende OLAN şey %50 ise bunun dışında kalan anomali %-150'dir. İşte bu KADER denen bir şeyin DETERMİNE olarak bizi denetlediğini göstermektedir.

Bir diğer HA/VET de evrenin genişleme hızı... Işık hızı normalizasyon kabul edilirse, evrenin genişleme hızı (ivmesi) ışıktan hızlıdır. Yani genişleme bir LAMBA gibi ışıktan hızlıdır (Işığın kaynağı ışıktan hızlı olabilir. Ama o lambadan çıkan ışık illa ki C hızındadır) ama bu lambanın ışığı ise saniyede 300 bin km yol alır. Hiçbirşey ışıktan hızlı gidemez derseniz zaten asla renormalizasyon yapamazsınız. Işıktan hızlı dönen karadelikler var (çıplak tekilliklerin nedeni budur)... Ve siz ışıktan hızlı dönen bir karadeliğin üzerinde eksi yönde hareket ederseniz HIZ TOPLAMI sonucu ışığın hızını aşarak GELECEĞE; bunun tersi yönde giderseniz GEÇMİŞE gidersiniz. Karadelik tekillikleri ve kronosferleri zamanın denetlemesine izin verir.

Geçmişe gitmek için DÖRT katlı diyagram vardır. Bir takyon ışıktan hızlıdır ve GELECEKTEN geçmişe gider. Bir antitakyon tıpkı bizim gibi GEÇMİŞTEN GELECEĞE gider (p olumsuz q gibi anımsayınız). Madde tıpkı antitakyon gibi geçmişten geleceğe gider. Antimadde ise takyon gibi gelecekten geçmişe gider. Buna dört katlı zaman oku şeması diyoruz. İleride bunu size çizerim. Evren ışıktan hızlı genişlediği için zaman oku da geçmişten (nedenden) geleceğe (sonuç) akıyor. Evren hızı düşerse ya da ışık hızına kadar yavaşlarsa, (ki bunun adı Birinci Sur) sistemin dengesi altüst olur. Çünkü genişleme hızı=Zamanın akma hızı=ışık hızı hepsi AYNI şey olur. Bu durumda zaman sonsuz genleşir ve gökler kavramı (şişkin balon kavramı) yerine GÖK (bir tek düzlem/De Sitter Gök Modeli) oluşur. Bu zaman yolcusunun TARIK semasında KENDİSİNE ışımasıyla aynı şeydir. Yani “yıldızlar bulanıp düştüğü... Güneş dürülüp söndürüldüğü...”, diye anlatılan Tekvir ve İnşikak gibi surelerde IŞIKSIZLIK hakim. Işık var ama GRİ (bulanık). Işık var ama sönmüş (kendine parlıyor, “gri hiçlik” engelliyor)... Ve de YER de aynı. Yer de uzatılmıştır ve artık dünya ŞİŞKİN balon değildir. DÜMDÜZ UZATILMIŞTIR, yani MAHŞER MEYDANI oluşturulmuştur... Ve Mezarlar deşilmiştir (Mahşer olduğunu iyice anlıyoruz). Herkes orada DABBET’TİR


“Takyon - Nur - Işıktan Hızlı Gitmek” Yukarı

Işığın kaynağı ışıktan hızlı ise kaynak GÖRÜNMEZ çünkü:

1. TARIK semasındaki gibi kaynak KENDİNE ışır. Onu en yakın komşusu bile göremez.
2. Işıktan hızlı giden şey TAKYONDUR.

O halde evren bir takyon (Tahayyül, hayal, hologram)dır. Bu hayal içinde biz kendimizi gerçek (ışık) sanmaktayız. Bunun için NUR saçan melekleri görememekteyiz. Oysa onları görmemiz gerekirdi. Çünkü NUR (sonsuz özenerji) ışıktan (Nar, sonlu enerji) HIZLI giden LAMBA KAYNAĞIDIR. NUR LAMBA'dır/kaynaktır; ama NAR (ışık) onun yaydığı fotondur. Biz NAR'ı (Foton) görürüz ama NUR'u göremeyiz. NUR >>> KAYNAK, NAR >>> IŞIK. İnsanın bilinci (Ruh diyelim) TAKYON kökenlidir. Yani hızı doğal olarak ışıktan hızlı titreşen ETHERİC /esiri yapıya uygundur.

Takyon hızı şudur: (Onun da normalizasyonu vardır). Bir takyon ışıktan hızlı nasıl hareket eder? Ne kadar hızlı? Gel hızlanalım, 1c, 2c, 3c...n. Ama bu LİNEER yani doğrusal değildir. “Her şey Allah'a döndürülür" ayeti sırrınca HERŞEY BİR DEV ÇEMBERDE ilerler ve başladığı noktaya döner. Bu çember o kadar devdir ki, sen onu LİNEER sanırsın. Tıpkı Dünya’yı düz sanan ilk insanlar gibi. Oysa o devasa bir çemberdir... Ve takyon olarak daha da hızlanıyorsun. Daha, daha, daha. Sonunda nereye geleceksin biliyor musun? 0 Kelvin dereceye. O halde MADDİ EVREN, 0 Kelvin derece (Mutlak hareketsizlik) ile C >>> Işık hızı en büyük hareketlilik, yani Kelvin -C bandında kısıtlıdır. Takyonlar C hızından trilyonlarca kez hızlanırlarken, bir DEV çemberi kat ederek, sonunda SIFIR KELVİN derece noktasına yani evrenin GİRİŞ kapısına ulaşırlar. O zaman şöyle şok olurlar: Vaycanına insanların en düşük hızı bile BİZDEN DAHA HIZLI imiş... Konuyu anlamak için, isterseniz şöyle bir pergel açımlık çember çizin/düşünün, bunun üzerinden bir parmaklık radyan/yay işaretleyin. Yani parmak uzunluğunda değil, kalınlığında... Bu ayırdığınız yerin altına 0 K(elvin) ve öteki ucuna da C yazın. Sonra melek olun ve hızlanın. C'den hızla ayrıldınız ama bir tur atınca bu kez 0 Kelvin noktasına geldiniz... Ve o hız SİZDEN DAHA HIZLI. Bunun için her köşebaşında birer melek göremiyoruz. Bir meleğin bize görünmesi için evrenin bu çizdiğim Radyan (Yay) çapında olması gerekir. Yani meleğin, diyelim ki Cebrail'in bir kanadı 0 Kelvin ufkuna, ötekisi C hızına yayılmalı, Kendisi de HİRA mağarasında durmalı (Buna Kur'an İKİ YAY MESAFESİ DEMEKTEDİR). Bu yüzden Cebrail bile iki kez ancak görünebilmiştir. Lut'a gazap götüren ÜÇ melek ise enerjinin maddede AŞIRI sıkışması (E=mc2 ya) gibi İNSAN SURETİNDE fakat bu kez AŞIRI NUR yoğuşması ile MADDELEŞTİLER.

Necm Suresi:

Yemin olsun inip çıktığı zaman yıldıza/fışkırıp çıktığı zaman çimene/süzülüp aktığı zaman Ülker Yıldızı'na/aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene, Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı. O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o. Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona. Akıl, güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi. En yüksek ufuktadır o. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı, İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı. Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini. Kalp yalanlamadı gördüğünü. Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla çekişiyor musunuz? Yemin olsun ki onu bir başka inişte de görmüştü. Son sınır ağacı, Sidretül Münteha yanında. O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe. O vakit kuşatıp sarıyordu Sidre'yi kuşatıp saran, Hira'daki O AN en yüksek ufuktur... Tüylerim diken diken oldu. Bunlar namazda OKUYMADIĞIM kendimi kaybetmekten korktuğum ayetler. Namazda okuyamıyorum bu ayetleri

2: Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.

BU BENİM! ondan dolayı

3: O; kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.

BU BENİM (Kur'an) ONDAN DOLAYI...

7: En yüksek ufuktadır o.

Bunu TARIK'a binen bilir. O yüksek ufuğu anlatamam

5: Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona.

Kuvvetleri çok büyük >>> SONUŞMAZ SONSUZ ÖZENERJİ >>> NUR. Renkler ve hızlar arasında bir CEBİR vardır. Durağan bir yeşil, bize yaklaşıyorsa MOR renk alır, bizden uzaklaşırsa kızıl renk alır. Daha hızlı uzaklaşırsa KIZIL ÖTESİ renk alır. Daha da hızlanırsa artık SİYAHTIR (Kaynak görünmemektedir). O halde NEYE GÖRE RENK. Mesela Cennet SABİTTİR >>> HEP YEŞİL ama Cehennem hızla Cennet’ten kaçmaktadır (kızıl). Cennet ışıktan hızlı titreşirken. Cehennem ışık hızında (Ateş/Nar/Enerji)... Cennet YEŞİLDİR. Bu laf değil; RENK CEBİRİ ve hız faktörü... CENNET NURDUR, yeşil fazında nur... Bunun anlamı şu: Ateş kızıldan turuncuya ve sarıya sonra AKKORA geçer. NUR ise ateşte görünmeyen renkleri içerir: Yeşil, mavi, lacivert, mor gibi)... Gözün gördüğü en güzel renktir yeşil. EN ORTADA ve 5500 frekansta dinlendirir, huzur verir, ılıklık verir.

Madde ışıktan hızlı gitmez. Burada hızlı giden ANİ ŞİŞME teoremi etkisidir. Evren yaratıldığında (Bigbang) BİRDEN ANİ ŞİŞME (Allah ruhundan üfledi) ile IŞIK HIZINI aştı. Yani fotonlar birbirinden kopuk davranamadı. HEPSİ AYNI ŞEYİ (türdeş davranışı) gösterdiler. Ani ŞİŞME Cemhan, IŞIKTAN HIZLIDIR. Işık bu ANİ ŞİŞMEYE yetişememiştir. Yetişseydi, her bir foton kendi başına kalırdı ve ordu gibi birbirinin aynı şeyleri yapamazdı. Allah NİCELİĞE (Kuantuma) OL >>> DER ve o oluverir. Ama niteliğe (Quality) ÜFÜRÜR (Ruhundan). Örnek verelim: Allah Ol dedi GÖK-YER (ikisi mahşer) OLUVERDİ ama RUHU yoktu, yani sonsuz düz cansız bir evrendi. Bu evrenin kalınlığı bir mezar ve bir de bunun üzerinde sen kadar bir şey, yani üç metreyi geçmeyen bir kalınlık... Allah buna OL diyerek yarattı. Fakat ona RUH vermesi gerektiğinde ÜFÜRDÜ ve üçbuçuk metre şey KÜRESEL (Balon) BİR EVREN OLUVERDİ. Bunun içindeki üflenti çekildiğinde yeniden Sema ve Arz MAHŞER BİÇİMİNDE birbirine yapışmış olacak. Ve biz de o mezarlardan çıkacağız ve elimiz neredeyse yine dümdüz uzatılmış GÜNEŞ'e değecek. Aslında O MAHŞER BURASI. Burası o mahşer. Ama ANİ ŞİŞME >>> ALLAH RUHUNDAN ÜFLEDİĞİ için iki boyutlu değil, çok boyutlu Cemhan, evrenin ANİ GENİŞLEMESİ IŞIKTAN KAT BE KAT hızlıdır. Evrenin genişleme akselarasyonu da IŞIKTAN HIZLIDIR. Başlangıçtaki ışık daha YARATILMAMIŞ BÖLGELERE ulaşmadığına göre evren ışıktan hızlı ANİDEN ŞİŞMİŞTİR. DİKKAT IŞIKTAN HIZLI GENİŞLİYOR DEMİYORUM. ANİDEN ŞİŞME (GUT teorilerine bakınız) BİR BİLİMSEL GERÇEKTİ

Işıktan hızlı karadeliklerin ispatı üç türlü vardır:

1. Seyfert galaksilerinin ortasındaki kuasarlar
2. Pozitron patlamaları (Bu patlamalar akıl almaz şiddettedir).
3. Kuasar sandığımız bir AKDELİĞİN yerine ışıktan hızlı döndüğü için AKDELİK /kuasar gibi görünen fakat aslında ÇIPLAK KARADELİK olan, yani olay ufku barındırmayan ve görünür karadelik ile akdelik arasındaki TEK FARK şudur. Akdelik yıldızı kusar, yani iter ama çıplak karadelik tam tersine ÇEKEREK yok eder. İşte bunlar nedeniyle (Messier, Ururs ve bazı yerlerde) ÇIPLAK TEKİLLİKLER olduğunu (Akdelik değil) anlıyoruz. Ve çıplak tekillik olmanın bir tek şartı var: Bir dev yıldız eğer çökme sırasında dönme aksı (impuls korunumu vb.) gereği momentumunu korurken kendi ekseni çevresinde IŞIKTAN HIZLI döner. Dolayısıyla ışık buna ayak uyduramaz ve karadeliği göstermeyen OLAY UFKU tutunamaz. Karadeliğin içi GÖRÜNÜR. Artık o kara bile değildir. Akdelik ile karadeliğin farkı ise:

a) Akdelik Levitation (itme)
b) ÇIPLAK Karadelik (akdelik gibidir) ise tersine ÇEKME (Gravitation) özelliği gösterip önüne geleni yutar.


“Maide Suresi 33. Ayet” Yukarı

Maide 33: Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler, yahut asılırlar, yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.

Tercüme de çok yanlış... Allah'ın İÇİNİZDEKİ RESULÜ İLE diyor ayet. Yani RESULULLAH çağına ait. O SAĞ iken geçerli. Onunla savaşanlara karşı geçerli bir ayet... RESULULLAH İÇİNİZDEYKEN kapsamından... Ve İLK MÜNAFIKLARA, yani köstebeklere indirilmiştir. Onların SAVAŞ SUÇLUSU OLARAK asılmasını, yani HER SAVAŞTA OLDUĞU GİBİ, Divanı Harb’e verilenlerde olduğu gibi, SAVAŞ HALİ mahkemelerinde olduğu gibi, olağanüstü hal mahkemelerinde olduğu gibi, HER SAVAŞTA olağan şeydir bu... Ve CASUSLUK bir ÖLÜM SUÇUDUR. CASUSLARA YÖNELİK BİR AYETTİR o... Düşman merttir, karşındadır. Ama casus denen münafık ARKANDAN vurmaktadır.

Bu ayetler RESULULLAH'A SAVAŞ EMRİ verildiğinden İTİBAREN SAVAŞ HALİ olarak ilk emirlerdir. Çünkü o zaman münafıklık çok kolaydı. Düşün bir aile ki: Baba ve oğul savaşta karşı karşıya geliyorlar, ya da iki kardeş. Biri Resulullah'ın safında diğeri putperest... ÜÇÜNCÜ BİR KARDEŞ çok kolay biçimde İKİ TARAFA DA TAMPON görevi yapabiliyordu. Müslümanlar size hendek kazıyorlar gibi. Bu ayetin esbabı nüzulu İLK SAVAŞ emri ardından ilk MÜNAFIKLARIN ortaya çıkışı... Eğer Müslüman tarafta olan akrabası mesela, casus münafık kardeşi için “Kardeşimi öldürmeyin” derse, onun yaşamasına sol eli ve sağ ayağı kesilerek izin verildi. Yani bu ayetlerin NİÇİN İNDİĞİNİ BİLMEK GEREKİR. Yoksa tüm İslamiyeti MUSEVİLER gibi kanlı bıçaklı ilan ederdik.

Resulullah DÖNEMİNDE (O'nun vefatından sonra ASLA geçerli değil) bu ayetler uygulandı. Mesela EBİ LEHEB, SÜREKLİ BİR AYET değildir. O gün idi, oldu bitti. Resulullah'a emredilen gece namazı... ONUN idi oldu bitti... Ve Resulullah eşlerine emredilen pelerin (cilbab) o gün içindi oldu bitti. Şartlar GELECEKTE oluştu.

Müslümanlara yıllarca SAVAŞ emri gelmedi. Bu arada bir çok Müslüman aile şehit edildi. Yine savaş emri gelmedi... Ama o ayetle (ve benzerleriyle) birlikte SAVAŞ EMRİ GELDİ... Ve yanında CASUSLARA ilişkin kurallar ile birlikte geldi. Şehid ailelerin tamamı münafık kurbanı oldular. Onların iki bacağı iki kolu kesiliyor, sonra da yavaşça öldürülüyorlardı.


“Zaman Gezmenleri” Yukarı

Birileri Adler olup gidince, sistem ÖDEME yaparak geri ödeyerek elementler değiştiriyor. Bu olmazsa KIYAMET o an kopar. Zaman zelzelesi kadar ölümcül hiçbir silah daha icat edilmedi. Evrenin entropisi TERSİNE çalışıyor. Yani evrende bir eylem yaparsınız ve ısı ölümü oluşur. Siz ısınırsanız, odun tüketirsiniz gibi... Ama bunun tersi bir felaket. Isı ölümü yerine ISINMA başlıyor. Hareket yerine hareketsizlik (1 saniye 18 dakika oluyor). Siz TÜKETTİĞİNİZ enerjiyi yüklenip GETİRİYORSUNUZ, ENTROPİYİ tersine çeviriyorsunuz. Sobanın içinden odunlar DIŞARI çıkıyor. Ortada ne kor var ne kül... Yaş ağaçlar. Entropi tersinmez bir süreçtir ama ZAMAN GEZMENİ bunu tersine çevirir. Sonra uğraş bakalım felçlerle. Şeker, tansiyon, bilmem ne türlü türlü hastalıklarla. Tekerlekli sandalyelere mahkum ol. Birinizden biri fenalaşınca, organizmanı ÖDÜNÇ ver... Şifacı ol, ya da şifa al. Para almak yasak, gücünüzden istemek serbest.

Kanadını kır, kanatsız yaşa... Ve tüm Kur'an'ı EN DETAYLI BİLMEK, BİLDİRMEK zorundasın. Hem de “şunu şunu yazma sakın”, diye sizi bir de kısıtlıyorlar. Bendeki O SÖZLER, düşünüyorum da ALLAH'ın sözleri. Onları açıklıyorum size... ALLAH'IN SÖZLERİ... Hafızlar, ah hafızlar... Neler kaçırıyorsunuz siz SANAT yapayım derken... Savaştaki özel namazları, casus cezalarını nasıl öyle ters açıklıyorsun ey mealci... BİRAZ, BİR KEZ KURAN okusaydı onlar, şimdi AYETLERİ okurken depreme tutulurlardı. Depremi atlatmak için hemen KUR'AN olun. Hans olmayın... O zaman depremi atlatıyorsunuz.

Geri Dön     Yukarı