161 - 3 Ağustos 2003 Pazar

Selam candaşlar selam Hamd hoşnut buluşturana!


“Selam Selam” Yukarı

Sadece ALLAH "SELAM ÜZERİNE OLSUN" DİYE RESULLERİNE SELAM VERİR. Cennet ehli de biraz boşboğaz sayılıyor (Vakıa Suresi’ne göre). Ama Cennet üstündeki bir Naim cennet var ki onun ehli sadece “selamen selam” diyorlar.

Vakıa 25: Ne boş bir laf işitirler orada ne de günaha sokacak bir şey.
Vakıa 26: Sadece "selam, selam!" denir.

Yukarıdaki ayete ve öncesine dikkat ediniz. YUKARI Cennet'te boşboğazlık yoktur. Zaten iki kez SELAMETLİ'dir. "Orada hiçbir boşboğazlık yoktur, sadece birbirlerine selam selam! derler" diyor ayet... Namaz sonundaki de aynı SELAM! Bir çift selam (Selameyn deniyor).

Bunu herkese nasıl söyleyebilirsin ki? Adam Budist mesela, "Esselam (Selam) senin üzerine (Aleyküm)!”. ZATEN BAŞKA KİMİN ÜZERİNE VERİYORUZ Kİ? Ya “selam onların üzerine olsun” veya "Selam senin üzerine olsun". Birincisi Türkçe’de: "Ona selamımı söyle" anlamına geliyor. İkincisi de SELAMIMI KENDİNE SÖYLE gibi absürt bir cümle oluyor.

O iman için geçerli: "İki kez iman edilirken..." Yani ey iman edenler iman ediniz bir daha derken İLK taklidi ve nakli İMANI gözden geçirip, sonra ikinci kez (Akli ve Tahkiki) iman'a kavuşursan İBRAHİM milletinden olursun.

Ama selam böyle değildir: Selam DÜŞMANINA bile verilir. Selam selam dediğinde ise DOSTUNDAN zaten eminsindir. Anlamı: “İKİ KEZ BARIŞ diliyorum" demek. Yani biz tutup da Hadis denen musibetler yüzünden, Allah Ayeti olan Vakıa 25 ve 26 'yı RAFA KALDIRAMAYIZ. Allah da bizi "Aşağı Cennet’e" indiriverir.


“Vakıa Suresi” Yukarı

7. Ve sizler, üç sınıf oluvermişsinizdir.
8. İşte uğur ve mutluluk yâranı. Nedir uğur ve mutluluk yâranı?
9. İşte şomluk ve bunalım yâranı. Nedir şomluk ve bunalım yâranı?
10. Ve Sabıkun’a gelince, önde gidenler...
11. İşte onlardır yaklaştırılanlar.
12. Naim Cennetleri’ndedirler.

8. ayet Cennet’i; 9. Ayet Cehennem’i; 10-11-12.ayetler de ÜST CENNETİ ve üç sınıf halinde bildiriyor. Şimdi dönüp bunu bir daha anlamanızı istiyorum.

Ayeti bir daha okur musunuz? Orada kaç sınıf var? 3, bunları sayar mısınız?

1. Sağ ehli (Cennetlikler), 2. Sol ehli (Cehennemlikler) ve ÜÇÜNCÜ SINIF "Sabıkunüs sabıkun + Mukarrebun + NAİM CENNET"; bu üçüncü sınıfı GÖRDÜNÜZ MÜ?

CENNET (Meymene) SİDRE'de... YUKARI CENNET İSE ARŞ'a DEĞİYOR. Sence bu iki cennet AYNI olabilir mi?

YATAY OLARAK sağ ve sol çiziniz. Sonra buna bir dikme çıkarınız. O dikme işte, SÖZÜNÜ ETTİĞİM ÜST CENNET. Meymene/sağ ve meş'eme/sol evrenin x ve y (Alan) koordinatlarıdır. Z ise ÜST boyuttur. Aynı üst boyut Rahman 33'de "Sultan kuvvet" diye geçer; x ve y tarladır sanki... Ama Z yani Sabukun boyutu ise KUŞLARIN yukarıdan gördüğü (konduğu değil) boyuttur. Sanırım bu kadar misal yeterli.

Solu düşünürken sosyalist/komünist gibi düşünmeyiniz. Sadece bu bilimseldir.

İki koordinat var: Bunların çarpımına KARE/Alan/Tarla diyelim. Bu tarlanın illa ki bir kenarı (x) diğerine (y) diktir. Ama YATAY olarak diktir. Buna kuantum teoreminde "Evren yüzeyi / Evren zarı / Membran / Sheet vb" diyoruz. Bunlar birbirine yatay diktir. Bunun kuantum fiziğindeki ikinci anlamı ise SPINNARY (Spin) Teoremi’dir.

Aynı düzlemde/yerde bulunan hiçbir elektron ikisi de aynı SPİN ile yer almaz. Çünkü o saatte işleri biter çarpışırlar. Wolfgang Pauli, iki elektronun bir yerde olması için bunların spinlerinin birbirine dik olması gerektiğini "Exclusion=Dışarlama/Çıkarma" ilkesiyle kanıtladı. Bu çiftten birinin spini yukarı diğeri aşağı OK yönünde gösterilir. Veya bunlardan birine + spin diğerine - spin denir. Veya Kur'an diliyle >>> SAĞ VE SOL SPİN denir.

Olayı en basitinden böyle kavramamız gerekir. Bunun sosyal bir boyutu yoktur. Çünkü ayette "EZVACE" deniyor. Tekili Zevc, çoğulu EZVACE. Ve ayet diyor ki: ÜÇ+ER sınıf olacaksınız. Üç değil ÜÇ+ER üçer. Yani Cinlerin de durumu aynı: Onlar ÜÇ biz de ÜÇ. Ama bizi Cinlerin Cennet ve Cehennem’i ve de Sabıkun'u ilgilendirmiyor. Biz insanlarınkine bakıyoruz. O yüzden üç sınıf diye yazdım en baştan.

Şimdi bu üç sınıfı şöyle SPİNLEYELİM: Bir elektron (sol spin) ve bir de buna aynı yörüngede çifti olan sağ spin AYNI YERDE (Tarlada) bulunuyor. Burada bir denklik var: Ama ÜÇÜNCÜ TRANSSPINNARY var ki işte bu denkliği bozuyor.

(Allah'ın rahmeti (iki Cennet’i) daima gazabından (tek Cehennem’inden) ÜSTÜNDÜR. Bu da bir Sünnetullah İLKESİ... Sünnetullah Allah prensipleri topluluğu olup, HİÇ DEĞİŞMEZ! (Ama Sünneti Muhammedi her fıkıhçının elinde yazboz gibi değiştirilegelmiştir).

Bunun bir de SIRRI VAR: Hep spinleri sağ ve sol diye ayırdılar ben BUNU YAZANA KADAR... Aynı yörüngede asla iki elektron ikisi de sağ veya ikisi de sol bulunamazlar. İlla ki bunlar birbirinin tersi = sağ ve sol olarak bulunurlar.

Üçüncü spin nedir? Rahman 33'den örnek verdik.

Rahman 33: Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin. Sultan bir güç dışında birşeyle geçip gidemezsiniz!

Aynı surede göreceksiniz ki; "Bundan başka iki Cennet daha vardır", "Bu iki Cennet'ten başka iki Cennet daha vardır"... GÜÇ = Sultan denen Z boyutu >>> SABIKUN boyutu... (İdris, Yahya, Hızır vb orada.)

Rahman 46: Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var.
Rahman 62: İkisinden başka, iki cennet daha var.

İki Cennet daha (DÖRT). Şimdi bunlar NE ANLAMA geliyor? 8 CENNET sayılıyor. Yedisi (Firdevs, Aden vb) BİR YERDE (Sidretül Münteha'da), DİĞER SEKİZİNCİ ise Sidre'nin üzerinde ALLAH ARŞINA BİTİŞİK ve altında... O bir CENNET, BAMBAŞKA bir ayrıcalığı var.

Necm 13: Andolsun onu bir başka inişte de görmüştü.
Necm 14: Son sınır ağacı, Sidretül Münteha yanında.
Necm 15: O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe.

Burası SAĞ (meymene/Yemin yani Cennet) ehlinin GİDECEĞİ 7 CENNETTTİR. Ama bunun ÜSTÜNDE AP-AYRI bir NAİM (sabıkun) CENNETİ VAR! İşte başından beri buna dikkat çekiyordum. Konu anlaşıldı mı?

SPİN ‘lerdir. Eğer bir yerde sağ (yemin) spini varsa otomatikman sol (şimal, meş'eme, meş'um, şom) spini de vardır. Spinin biri yerçekimi DOĞRULTUSUNDA >>> Cehennem çukuru; DİĞERİ gökçekimi (ARŞ) doğrultusunda >>> VE ADI Cennet uçmağı. Yani Cennet'te çukur yoktur, nehirler çavlanlar başyukarı da akar. Ağaçların kökü yerde değil; SİDRE (Sedir)dedir, dalları aşağı gelmektedir. İnsanlar uçabilmektedir. Gördüğünüz gibi SAĞ SPİN ARŞ'a doğru SOL spin de YERÇEKİMİ olan Cehennemi tabana doğru.


“Sünnet” Yukarı

Geçmişte yazdıklarımızı da anımsayınız. Kadın ve erkeğin ikisinin de birer SÜNNET derisi vardır. Kadınınkine Himen deniyor. Bunun aynısı da erkek uzvu kapsülüdür (Sünnet derisi denen yer). Bunun hijyenik tutulamama gibi özelliklerini es geçiyorum. Tevrat bunu BAŞLATTI!

Tanrı İbrahim'e, «Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız» dedi, «Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek. Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu. Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak. Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir.» (Yaratılış 17:9-10-11-12-13-14)

Tevrat ile birlikte onun şeriatından yürüyen ilk Hristiyanlar da doğuşta ya da ilk haftada sünnet oluyorlardı. Bu bir Musevi geleneği olarak yaşadı. Hristiyanlar bir çok şeyi değiştirdiler (Domuz haramdı, sarhoşken namaza durmak yasaktı, sünnet olup güsul alırlardı).

Hristiyanlık üç bölüme ayrıldı:
1. Yahudi/Yahowa tipi Hristiyanlık (ki bunlara Monofizist falan deniyor).
2. Roma imparatorluğu tipi Hristiyanlık.
2.a. Batı Roma imparatorluğunun PAPA'lık sistemi (Katoliklik).
2.b. Doğu Roma imparatorluğunun PATRİK’lik sistemi (Ortodoksluk).

Monofizistlerde (kısmen Asuri / Süryani / Marunid / Nasturi / Habeşi / Kıpti vb) bu sünnet geleneği, hatta içki içmemek ve cinsel buluşmadan sonra illa ki bir yıkanmak yaşamaktaydı. Ama Katoliklerde ve Ortodokslukta domuz, sünnet, boy abdesti vb kaldırıldı (400 İncil 4'e inince bunlar da yokoldu).

Resulullah döneminde ise Hristiyanların KALDIRDIĞI değil; Tevrat'ın yaşattığı daha uygun bulundu. Mesela Kurayza ve kısmen Kureyş sünnet oldular. (Kureyş, Yahudilerden KIZ alan bir kabiledir. Yahudi anneler bu geleneklerini bazen gizlice sürdürdüler...). Oysa Kureyş sünnet etse de "putperest” idi: Yani dinsel değildi sünnet operasyonu...

Ve demiştim ki adı üstünde: SÜNNET operasyonu bir SÜNNET'tir, FARZ değildir! Allah emri ve Kur'an ayeti ve Sünnetullah'dan değildir. Kureyş "Ana"ları bu geleneği yaşattılar sadece... İslamın kabülünden sonra da ARABESK gelenek olarak kaldı.

Elbette buna hemen UYDURMA gerekçeler gerekiyordu. Onu da buldular: Resulullah -sözde- SÜNNETLİ doğmuşMUŞ! Ona yarım SÜNNET de deniyorMUŞ! Yani erkek genital uzvundaki tek delik eğer aşağı falan dönükse, o kişinin sünnet olması gerekmiyorMUŞ! O doğuştan SÜNNETliyMİŞ!

Pekiyi kim gördü Resulullah'ın doğuştan sünnetli olduğunu? Amina? Halime? Diğer aile erkekleri? Saydığım isimlerden bir rivayet hatta HADİS var mı? Dadı Halime hadis mi söylemiş? Resulullah'ın eşleri olan annelerimizden HADİS mi gelmiş? Varsa uydurma da olsa bulun gösterin! Siyer de yok! Yoksa Resulullah eşleri, erkeklerinin uzuvlarını mı anlatıyordu cemaatlere?

Geçelim bunları ve noktalayalım. Sünnet erkek himen'idir. Yani bekaret zarıdır... Nasıl ki hep bakire kalmış birileri varsa; Sünnet de bunun gibi GEREKLİ ötesinde "Olmazsa olmaz" diye bir şart değildir. Folklorik özellikleri vardır. Sünnet Yahudi çocukların erginlik bayramının BİR KUREYŞ özentisidir.


“Maide Suresi 38. Ayet - El Kesmek” Yukarı

Maide 38: Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
Maide 38: ves sariku ves sarikatü faktau eydiyehüma cezaem bima keseba nekalem minellah vallahü azızün hakım.

YED >>> EL NEREDE? YED = EL nerede? "EL" yok orada... Bilek de yok, parmak da yok! El ayası, el sırtı falan da yok! Yeda Hüma... Doğru! hüma... (Onların...) Keseba nedir? BOĞUM almak >>> Keseba. Aşık kemiğini yerinden çıkarmak >>> Keseba. Mafsaldan çıkık >>> Keseba

Mafsal'ı ayırmak vb. (Özellikle kasap işlerinde kullanılır.) Ayette "EL KESMEK" yok! Ancak Kamu açısından (yani birinin değil HERKESİN) hortumcusunun parmağından bir BOĞUM eksiltmeye >>> İşaret VAR ! Direkt yazılmıyor.

Bir de şunu anlatmalıyım: Hatırlatmalıyım daha doğrusu: Şeyhu ve Şeyha.. Şeyhu ve Şeyha ne demektir? (Kur'an'da var.)

Şeyh / Şıh ile aynı kökten. Sözde ŞEYHA "Dişi Şeyh" demekmiş. Şeyh de Ağabey demekmiş; yine MİŞ'ler dünyasında geziyorlar! Biraz baktım: Kur'an'da vardı: "Yaşlanmış kadın" mealiyle çevirmişlerdi ama yerini şimdi bulamadım. Yaşlı kadın olarak aratırsanız belki çıkar.

Tekil erkek olsa bile erkekler biçiminde çoğul yapıldığında DİŞİYMİŞ gibi hem çoğul erkekleri; hem de aynı zamanda tekil ve çoğul kadınları kapsamaktadır. Yani tüm insanlığı (dişi erkek ayırmadan) kapsar.

Hud 72: "Vay başıma”, dedi. “Doğuracak mıyım ben? Kendim bir kocakarı, kocam bir ihtiyar. Gerçekten şaşılacak şey bu."
Hud 72: Kalet ya veyleta e elidü ve ene acuzüv ve haza ba'li şeyha* inne haza le şey'ün acyb

Oradaki kelime YYx şifresidir. Dişi Abi olur mu? Kadın şeyh olur mu? Abla bile olmaz Şeyha! Olsaydı, "Kocam Şeyh >>> Kocamış; Ben de >>> Şeyha (Kargımış)” derdi ve ikisi de yanyana gelirdi, Şeyhu ve Şeyha! Kocası YYy değildi, ama eşi (hanımı) YYx idi.

Hud 73: Dediler ki: "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir ey ev halkı! O Hamid'dir, Mecid'dir."

(Yani burada şeyha kimdir?) Yani HANGİ PEYGAMBER DOĞUYOR, onu istiyorum. şe-YH-a, sır bu? -YH-?

Evet yaHYa! Şeyha >>> Hayat veren HURİ'nin (YYx) kodudur. Ve dikkat ediniz Zekeriya asla şeYHu değil! Şimdi Ya eyyehüllezine AMENU >>> İman edenler >>> Kadın ve erkeğin ÇOĞULU tüm iman edenlerin hepsi...

Ali İmran 40: Dedi ki: "Rabbim benim nasıl çocuğum olur? İhtiyarlık tam bir biçimde üstüme binmiş, karım kısır." Allah cevap verdi: "Allah dilediği şeyi işte böyle yapar."

Şimdi İHTİYARLIK mı? Yoksa şeYHa'lık mı? Oysa Zekeriya diyor ki:
Meryem 4: Şöyle demişti: "Rabbim, işte karşındayım. Kemik gevşedi bende. İhtiyarlıktan başım beyaz alevle tutuştu. Sana yakarma konusunda ise Rabbim, hiç bedbaht olmadım."
Meryem 5: Ben bu halimle, arkamdan yerime geçecek olan akrabalardan endişeliyim. Karımda kısır bulunuyor, onun için bana bir dost ver!
Enbiya 89: Zekeriyya'yı da. Hani Rabbine: "Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın." diye yalvarmıştı.
Enbiya 90: Biz de duasını kabul ettik de kendisine Yahya'yı verdik ve onun için eşini çocuk doğurmaya elverişli hale getirdik. Doğrusu bunlar hayırlı işlerde yarışır, Bize umut ve korkuyla dua ederlerdi. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.

İHTİYAR olan Zekeriya ama şeYHa değil! Karısını kendisi için doğurmaya elverişli hale getirmiştik, diyor ayet! Bunun yanıtı da Tarık Suresi’nde.

7: Bel ile kaburgalar arasından çıkar o su.
8: O Allah, o insanı tekrar hayata döndürmeye elbette kadirdir.
7. Ayette "Doğuma nasıl hazırlanıldığı" bu özel doğumun nasıl yapılacağı (Meryem de aynıydı).
8. Ayette: 7 meal var: 1. Şeyha kompozisyonu. 2. Zaman yolcularının "Geçmişte" bir kez daha ve başka anne ve babadan doğaCAKlarının haberciliği... 3. İsa'nın Ölüleri geçici diriltmesi gibi mucizeler (Davut ve Betşeba olayı da benziyor buna)... Diğerlerini daha sonra yazabilirim. (Konu uzayacak çünkü)...

Ve amenü iman edenler.... Şimdi iman edenlerin yani müminlerin tamamı mümindir. ERKEK ise (örneğin) Nur 30'da ve dişi ise Nur 31'de bu tekil ve çoğullar ayırdedilebilmektedir. "Kul Lil Mü'minun (İman eden erkeklere de ki...). Kul lil MÜ'MİNATI (İman eden kadınlara de ki...).

Ama gelelim HIRSIZ kelimesinin erkek ve dişisine... Bu Nur 30 ve 31 gibi DEĞİL; ayeti bir kez daha yazalım:

Maide 38: ves sariku ves sarikatü faktau eydiyehüma cezaem bima keseba nekalem minellah vallahü azızün hakım

Bireysel hırsızlık >>> SARİKU. ÇETE (Gizli devlet ve hortumcuları vb) >>> SARİKATÜ! Burada Mümin+Müminatü gibi bir dişi erkek grameri oluşturmaya kalkışmışlar. Oysa şeYHa gibi başka bir anlamı var. Dişi Hırsız Sarika!

Sariku > Şeyhu; Sarika > ŞeyhA gibi düşünün.

SARİKATÜ >>> ÇETE, devlet çetesi vb düzeyinde hırsızlık. Kadın erkek herkes içinde... Rüşvet, irtikap, zimmet vb. Görevini çıkarı için kullanmak. DEVLET (Beytül Mal) memurunun aldığı rüşvet vb. Yani işin içinde DEVLET'in memurunun SUÇLARI var.

Bu ya bireyseldir: Adam trafik polisidir habire rüşvet alıyordur, gümrük memurudur ve KENDİNE alıyordur. Yani SUÇ İÇİN DERİN DEVLETTE ÇETE OLUŞTURMAK!

Bireysel DEVLET MEMURLUĞU SUÇU >>> SARİKU ÇOĞUL (Çete) olanı da >>> SARİKATÜ.

EL ile şartlandınız. YED >>> EL yok! El olsaydı "El mafsalı, boğumu" derdim. Israrla dikkatinizi çekiyorum: EL YOK. EL dışı olarak düşününüz. Organize Devlet çeteleri ve hükümet mücrimleri için yazılmış! Devleti bir vücut sayarsanız, o devlet asalaklarını çıkarıp atınız.

Sadece bu değil! Çünkü mafsalları sayarsak; "Başını koparmak" bile var. Boyundan başlayın, ta ayak parmak boğumlarına kadar.... Ama bunun dışındaki adi suçlarda komik cezalar var.

G.Antep'te iki kilo baklava çalan 17 yaşındaki çocukları iki yıl içeride tuttular! Buradaki Sırka ve Sırkatü BUNLAR değil! Ama dikkat >>> AİLE boyu yankesiciler (Sirkatü) bu ayetin içindedir (Meslekleri aşiret boyu olarak yankesicilik, gasp, kap-kaççılık olanlar).


“Yemin - Kasem” Yukarı

Kur'an'da VE (And, virgül, bağlaç) yemin değildir.
Ve Allahi >>> Vallahi dersem Allah adına yemin olur. Veşşeytani dersem Şeytan'a yemin olur. Yani VE bağlacının bir suçu günahı olmadığı gibi, üstelik de hiç bir aktif fonksiyonu yoktur. VE ve'dir . (Binary sistemdeki AND/OR/NOR/NOT gibi.) “Ve” yemin değildir.

Önce bunu düzeltelim. Sonra KASEM/Uksima denen ikinci TÜR yemine bakalım: Ben “Vallahi” dersem ALLAH ADINA YEMİN ETMİŞ OLURUM bu doğru! Ama Allah kendi adına yemin etmez. Bunun yerine başka özel bir kelime seçmiştir. "UKSİMA" kasem etmek.

Çünkü Rabb'imizin bir üstünde bir ilah daha yoktur ki ona yemin etsin. Hatırlayınız: "Allah ve melekleri nebilerine NAMAZ kılarlar, ey iman edenler siz de (RESULE Mİ?) Allah gibi tapınız mı demek bu? (Bu ayettir.) Ama mealdeki salat kavramını tutup da "NAMAZ KILMAK" diye terceme edersen, Allah ve melekleri Nebi'ye (Resulullah'a) kıyam, rüku, secde, ka'de ederek NAMAZ KILARLAR demek değil!

Ahzab 56: Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.

"Tam teslimiyet" de yanlış meal. Ayette öyle bir şey yok. Sünneti Muhammedicilerin eklemesi... Bizden istenen (Amenna) Resulullah'a DUA edip (Hanif makam için dua) ve ona SELAM göndermekten ibarettir.

UKSİMA kasem budur AND! Ama Allah kendi DOSDOĞRULUĞUM HAKKI İÇİN diyor burada! Çünkü Allah kendini BİLMEKTEDİR! Uyku, gaflet, hastalık, baygınlık, akıl hastalığı vb yoktur Rabb’imizin. Allah noksandan arındırılmışlığı üzerine, mükemmelliğine YEMİN etmektedir.

Bir başka yemin şekli de var: Allah Vekil! Allah Şahid! Allah Misak alıcı! Şahit olarak Allah yeter! (Bu da bir yemindir) Allah bu ayetleri KENDİSİ /zatihu için söylemektedir ve bu da yemin kategorisindendir. Aynı kapsamdandır. Allah kendinden ÜSTTE bir ilah olmadığı için, EHAD ve VAHİD olan, TEK OLAN KENDİSİNE YEMİN ETMEKTEDİR.

Allah şuna yemin etmektedir: Kıyam bi nefsihi, KENDİNDEN KAİMDİR. Kendinden KAYYUM'dur. Eğer Allah'ın öncesi olmasaydı, ikamesi olmasaydı elbette yemin edemezdi. Ama Allah'ımız mükemmelliğin DORUĞUDUR, son noktasıdır, referansı kendisidir. Allah'ımız buna yemin etmektedir.


“Karadelikler” Yukarı

Allah Vakıa Suresi’nde iki kez de yemin eder. Vakıa 75 ve devamında: "Fela uksima bimevakı'ınnnucumi”, “Hayır, yıldızların yer(mevki)lerine yemin ederim”.

Allah karadeliklere (ve tünellere) yemin ediyor ve diyor ki: "Bilseniz bu ne büyük yemindir" (Vakıa 76). Bu yemin neden bu kadar önemli? Karadeliklere yemin etmek niçin böyle azam bir yemin olsun ki?

Eğer karadelikler olmasaydı, bu evren OLDUĞU GİBİ BU KADAR KALACAKTI. Hiç dışarıya bilgi/enerji vb verEMEYECEĞİ için, Allah'ımız da bizimle birlikte BU EVRENE hapis olmuş olacaktı. Enerji ve maddenin sakınım ilkesine göre: Kapalı bir evrende:

1. Madde/Enerji yoktan var edilemez varken yok edilemez!
2. Madde/Enerji'nin aynı termos içinde kaybı yoktur; giren ve çıkan birbirine eşittir.

Ama karadelikler bulununca... Bu evren ile arkasındaki evren(ler)in arasında bir TÜNEL oluşturuluyordu. Evrenler vardı artık. Birbirine enerji transfer ediliyordu. Örneğin, karadelik bir dev yıldızı yutuyordu ve bu yıldız(ın enerjisi) bu evrenden GİDİYORDU: Hani enerjinin sakınım ilkesi?

Yıldızın enerjisini karadelik hortumluyor ve içindeki tünelden geçirip AYNEN, içeriğini bir başka evrene AKDELİK üzerinden saçıyordu. Yani buradan enerji yokolurken, ötede de artıyordu. O halde sayısız evrenler vardı (Süper Uzay) ve sayısız süper uzay vardı (Hiper Uzay) ve tüm bunların toplamı ELİF kez elif noktası kadardı.

Yani sonsuzun sonsuzunun sonsuzuncusu ve bu elif noktası berisinde de Allah HAPİS değildi. Çünkü Rabbimiz elif+1'dir (VAHİD bu demek).

Karadeliklere yemin edilmesinin nedeni budur! Allah'ın yarattığı herşeyin ardında, üstünde, ötesinde, toplamından sonsuz büyük+1 ötede olduğunu. Yani EKBER, TEALİ, ALA isimlerinin, Aziz isminin de bir göstergesidir.


“İlahi Aşk” Yukarı

İlahi Aşk tasavvufun temalarından biridir bilirsiniz... Allah'a AŞK ise iki ayrı biçimdedir. Birincisi Allah "Kendisinin sevilmesini" istiyor bu konuda bir ayet var. Allah'ı sevmek ile "Müslüman olarak can verin..." aynı bağlamda. Ama Allah'tan korkmak (İtteka) ile "Hanif olmak" da BİR ÜST TAVAVVUF (Yesevi ekolü) ANLAYIŞIDIR.

Bu ikincisi için bazı ipuçları ayetler vardır:
1. Kulları içinde yalnız ALİMLER ALLAH'TAN KORKAR (müttekidir)
2. Biz bu misalleri tüm insanlara veriyoruz ama, onu ALİMLERDEN başkası anlamaz.

Yani MİSAL çözen kişiye ALİM deniyor. Alim grubu ise Allah'tan yegane korkan kul topluluğu oluyor. Misalleri tüm insanlığa veriyordu Allah! Alimler dışındakiler Allah'a "SEVGİ/AŞK/Aşık-MAŞUK" olarak odaklanıyorlar. Ki bunlar Allah aşk ehlidir. Ama bu bir o kadar da risklidir: Çünkü Şuara Suresi’nin son ayetlerinden on tanesinde büyük risk var: ŞEYTAN'ın AŞK ehlinden MECNUN olanların üzerine indirileceği ve bunların vadilerde-tepelerde başıboş gezindikleri bildiriliyor. Alim grubu için böyle bir tehlike yok. Çünkü Allah'a olan aşkı BİR ise...

AŞK ehli İLİM ehli gibi MÜTTEKİ değil, Aşık! Yani imanını AŞK ile yoğurmuş. Oysa bilim ehli imanını KORKU (müttekilik) üzerine kurmuş. Aşk ehli Allah'a giden yollarda İLİM öğesini kullanmadığından; bunu ABİTLİK-ZAHİTLİK üzerine kurmuştur ve de ZAKİR'lik... Dolayısıyla o AŞK konusunda irfan sahibi olmuştur.

İrfan asla ilim değildir. İrfan sahibine ARİF; ilim sahibine Alim denir. İrfan sahibinin yani Arif'in eylemlerine Maarif'ten Marifet denmektedir. Böylece Şuara’daki çarpık tasavvuf biçimlenmiş oluyor. Şeytan kendilerini MARİFET çıtasına yükseltmişlerin yani ŞEYHLERİN üzerine inmektedir.

Onlar İBADET'i esas almışlardır. 5 vakit namaz yanında 11 vakit daha namaz. 99 ismi milyonlarca kez çekerek, Ramazan dışında da oruçlar tutarak, uzlet denen karantinada yaşayarak, ilmi ise tam olarak ihmal ederek böyle bir yaşam tarzını seçmişlerdir. Bu onların yaşam biçimidir. Arifler Alim olmadığından İLME DEĞİL ibadete yönelmişlerdir.

O ibadet ise en altta: ŞERİAT! (Alimler bunun tersine SÜNNETULLAH'çıdır.) Onun üstünde TARİKAT (önce mezhebe bölüneceksin, sonra alt mezhebe, sonra da Tarikat'a ve hatta onun DALLARINDAN biri olan alt tarikata).

Alimler, ki gerçek alimler mezhebi ve tarikatı olmayan = HANİF'tirler ve buna karşı çıkarlar. Yani TARİKAT kelimesi yerine HANİFLİĞİ koyar alimler... Bunun üzerindeki Marifet=Arif maarifi olduğundan Alimler Malumat (Hikmet, hendese vb başta) = Alim muallimdir.

Bunun üzerinde ise, piramidin doruğu olan HAKİKAT mertebesi var. Tasavvuf bu ama yönü başka; HAKİKATİ başka! Hangi hakikat ki bu? Hakikat TEKTİR! İkisi ayrı yollardan AYNI TEK HAKİKATE gidemezler. Kendi yarattığı hakikat "sahi" gibi gelir kendisine. Sahici hadisler gibi bir paradoks (Demek ki yalancı hadisler de var...).

Hakikat tektir. Yesevi’ye göre; en alta bulunan Sünnetullah, onun üstünde Hanefet (Haniflik), onun üzerinde Alimlik (Malumat), onun üzerinde ise HAKİKAT.

Şimdi ben sırf hadislerden yola çıkıp da, örneğin Kur’an’da olmadığı halde "Zina edeni taşlayıp öldürmek ŞERİATTIR" dersem, Hakikatten ta baştan ayrılmış olurum. Sonra da TEK HANİF dinde birleşeceğimize işte Sünniliğin, Hanbeliğinin, bilmemnecilik tarikatındanım dersem, DİNİ bölüp, ALLAH'ın ipine topluca tutunmayı reddettiğim için HAKİKATTEN ikinci kez uzaklaşırım. Bir de bu yetmiyormuş gibi İNSANI KAMİL olduğumu ve yaşım başım gelince de ARİF, yani VELİ OLDUĞUMU ilan edersem, kuşkusuz Allah’tan başka hiç bir veli olmadığı için bu kez hakikatten üçüncü kez uzaklaşmış olacağım ki, bu da beni CEHENNEM’İN EN DİBİNE götürür (Ali İmran 102 ve sonrası ayetlere göre bu böyle).

Aşk'ın ölçüsü olmalı, ölçüsüzlük bizi Cehennem’e odun yapar: Ben ALLAH'ı GÖZÜMLE GÖRDÜM! BEN ALLAH İLE BİR OLDUM! Allah'ı İLMEN BİLDİM. ALLAH ile her konuda birlenip YAKİN oldum, dersek... Cehennem bizim için tutuşturulmuş demektir.

Resulullah, İbrahim, İdris, Cebrail bile Allah'ı görmedi! Şeyh efendi/veli efendi sen nasıl gördün diye Zebaniler sorarlar adama... Allah ile birlendim dediğimizde ise Allah: "Haşa! Ben bir tekim, eşim, benzerim yoktur vb" diye bize KAHHAR olur.

En iyisi tasavvufumuzu Yesevi üzerine HANİFLİĞE ve özellikle RABBİ ZIDNİ İLMİ anahtarlı olan İLME yönlendirip, Allah'tan HAKKIYLA korkmamız gerekir diye düşünüyorum (Kur'an'a göre yazdım bunları).

Geri Dön     Yukarı