Mail 005 – 06 haziran 2001 11.47 – Re: milliyet tercihi mi?

Mailler | 2001: Haziran: 001-012Temmuz: 013-063Ağustos: 064-090 | 2002 | 2003 | 2004

Haziran 2001001 | 002 | 003 | 004 | 005 | 006 | 007 | 008 | 009 | 010 | 011 | 012


mail-005-logo 06 haziran 2001 11.47 maili.

<> ile başlayan kesimler Aiberg’e ait değildir.

<> wolf_light: milliyet tercihi mi?: Merhaba, Hans von Aiberg’in “Arz’dan Arş’a” serisinden birkaç kitap okumuştum. Doğrusu son derece ilginç gelmişti. Gerçi bazı kişilerden bu kitaplarla ilgili olumsuz eleştiriler duydum ama neyse. Benim asıl kafama takılan bir konu var. Sayın Aiberg’in kitaplarının arkasında özgeçmişinden bahsederken “din olarak İslam’ı, milliyet olarak da Türk’lüğü” seçtiği veya buna benzer bir ifade geçiyor. Şimdi, İnsanlar hristiyan, yahudi, budist vs bir ailede doğabilir ve İslam’ı  tanıdıktan sonra Müslüman olabilir. Zaten cehennemden kurtulmak için böyle yapması gerekiyor. Ya iyi de, Türk olmak nerden çıktı? Ben öz be öz Türk’üm ve memleketin şu haline rağmen şimdilik Japon falan olmayı da düşünmüyorum, ama diyelim ki ben “Kenyalı” olmak istedim. Bunu nasıl yapıcam? Kendimi “Kenyalı” gibi hissedince öyle mi oluyorum yani? Allah aşkına bu olacak bişey mi? Hem buna ne gerek var. Allah beni Türk yaratmış ama Ermeni de yaratabilirdi. Sahabe (RA) arasında İranlı da (Selman-ı Farisi Hz) vardı belki Rum da vardır. Ee, onlar niye kendilerini “Arap” gibi hissedip de “Araplaşmaya” karar vermemiş? Hz Selman “Farisi” lakabıyla anılmış da zarar mı görmüş? Sayın Aiberg nasıl “Türk” olunur ve buna neden ihtiyaç duyulur acaba? Saygılar.

Selam Sevgideğerler,

Din olarak İslam’ı, uyruk olarak da Türk’lüğü” seçtiğim doğrudur. Hatta şaşıracaksınız, ben bir Türk milliyetçisiyim. Ama şoven, faşizan çek-senet tahsil mafyacısı, mikro-milliyetçi değilim. Nasıl ki, İslam, partiler üstü, devlet üstü (yani vicdan içinde sadece Allah ile kendi aranda, başka bir aracı olmaksızın, yani laik), ya da siyasal İslam adıyla parti düzeyine indirgenemeyecek evrensel boyutlara sahip ise, Türklük de sadece ırk kavramına indirgenemez. Daha küreseldir; 250-400 milyonluk bir grubun çapındadır.

Sevgideğer kalem-klavye arkadaşım! Haklı olarak, “İnsanlar Hıristiyan, Yahudi, Budist vs. bir aileden gelebilir, İslam çıkışlı olmayabilir; İslam’ı tanıdıktan sonra Müslüman olabilir. Zaten, fıtratın (yaradılışın amacı) da budur.” diyor ve ekliyorsun: “Ya iyi de, Türk olmak nerden çıktı?” iki aşamalı soru sorduğun için, ilk önce Müslüman olmakla ilgili ve inşaallah ondan sonra da Türk olmakla ilgili yanıt vereceğim:

Bugünün konusuna şöyle girsem şaşıracaksın: Sadece Müslüman olma; çünkü Allah senden razı olmaz. Müslüman olmak gönülden bir Kelime-i Tevhid getirmek kadar kolay; ama gönülden getirememek kadar da çok, çok, çok, çok, çok zordur.

Unutma ki, ne Hazreti Resulullah, Sünni (İslam Ortodoksluğu ki kurucusu Resulullah’ın can düşmanı Mekke Başkanı Ebu Süfyan, onun oğlu Muaviye ve onun torunu Yezid, dolayısıyla Süfyanilik-Yezidilik adıyla da bilinir); ne Hazreti Ali, Şii (İslam katolizmi, ki Alevilik, yani Ali yanlısı adıyla da tanınır); ne Hazreti Ebubekir, Hanbeli; ne Hazreti Ömer Şafi; ne de Hazreti Osman, Nurcu değildi.

Tümü yüzyıllar sonra türetilmiştir. Bu yüzden, Al-i İmran Suresi’nin 102’den başlayarak 104’e kadar olan ayetlerini şöyle bir okursan, topluca Allah’ın İpine (Hablillahi ki Allah bundan Şahdamarı, yani Hablilverid olarak söz eder ve bunun şahdamarından da yakın olduğunu açıklar) tutunmanın gereğine, mezheblere bölünmenin yanlış olduğuna inanırsın.

Ayetlerin içinde Allah’ın Naim nimetlerinin simgeleri şöyle: “Hani siz birbirinizin can düşmanı olarak bir cehennem uçurumunun tam yanıbaşındaydınız da, sizi İslam (anlamı barış) ile birleştirdi; ortak payda olarak aranıza sevgiyi koydu ve bu sayede kardeş oldunuz. O halde, sakın dağılıp ayrılmayın. O ayrılığı yapanların (İhtilafta, yani takışmakta rahmet vardır diyenlerin) yüzleri kararacaktır ve ebedi ateş azabında kalacaklardır. Bunun tersine, birleştirici olanların ise yüzlerinin ebedi olarak ağaracak ve Allah konuğu olacaklardır.”

Ayrıca, ileride mezheblerin de çıkacağı önceden bildiriliyor ki, bu da bir Kur’an mucizesidir. 104. ayette ise, yukarıda sayılanların tersine, mezhep taassubuyla dini bölenlere uyan o atalardan doğsanız bile içinizden bir grubun ayrılması gerektiği bildiriliyor.

Bu nedenle, sizlerin de, Bakara Suresi 170. ayette olduğu gibi, atalarınızın nakli ve taklidi dini yerine, akli ve tahkiki (Hazreti İbrahim gibi soruşturucu ve protest) olmanız gerekiyor.

Bunun bir öteki kutbu olarak da, bizim gibi ataları gayrımüslim olanların da Ali İmran-113, 114 ve 115.ayetlerde olduğu gibi ayrılması gerekiyor. Böylece Doğu’da 104 ve Batı’da 114 sayılı ayetler ile Dünya’nın iki kulpundan tutulması gerekiyor.

Bu iki kulp aslında bir çift terazi kefesidir ve terazinin tutunduğu, ya da el ile tuttuğumuz yer ise Al-i İmran 110. ayettir ki, çoktan vefat eden o Asr-ı Saadet, yani Kutlu Yüzyıl boyunca yaşanılan temel dinin, henüz bozulmamış İslam’ın gerçek uygulayıcılarının yolundan gitmektir. Ama bunların, size din adına uydurulmuş hadislerin zerresiyle bile ilgisi yoktur.

Pek iyi, hangi dine ayrılacağız? Bu sorunun yanıtı ise sizlere ödev oluyor. Ödev şu:

1. Hazreti İbrahim ile ilgili ayetleri şöyle bir ön incelemeye alınız.

2. Haniflik kelimesinin geçtiği (Bakara 84, 144, 140, 150, 173, 191, 194, 198, 217, 275, Al-i İmran 50, 93, Nisa 125, Enam 70, 161, Yunus 105, Hacc 31, Nahl 120, 123, Rum 30, Beyyine 5.) ayetleri ön alıştırma olarak bir inceleyiniz.

Türkçe’sini kendileri de bilmediği için, tüm mealleri yanlış yazıyor ve tevhid dini veya putperest olmayış gibi çeviriyorlar. Oysa Arapça okumayı bilenler oradaki “Ma Kane HANİyFen” kelimesini açıkça göreceklerdir. Hanif kelimesinin tam anlamı, “protesto eden, protest olan, koparıp alan, darbeci; yani, atalarının dininden olmayan, dini kendi başına bulan ve Allah’ı bulup alan” anlamındadır.

Üstelik lütfen sevgideğer okurlar, iyi inceleyiniz, göreceksiniz ki Allah’ımız zaten Müslüman olan Resulullah’a “Sen de atan İbrahim gibi Hanif ol, kupkuru Müslümanlıkla yetinme” buyurmaktadır.

Bundan da anlaşılıyor ki, Müslümanlık ortak bir paydadır (3/10 gibi). Ama, öyle bir Müslümanlık, yani Haniflik diye bir dinden bahsediyor ki Yüce Allah, bu din sanki 2+1/10, yani iki tam bir bölü on gibi içi dışından, payı paydasından büyük birleşik bir kesir gibi. Üstelik İslam+Haniflik emrediliyor ve Haniflik, gerçek İslam dini olarak lanse ediliyor.

İşte Al-i İmran 104. ayetteki, size “ayrılın” ve Al-i İmran 114. ayetteki, bize “ayrılın” emrinin hedefi Haniflik’tir. Sadece Müslüman olmak yetmiyor; Hanif olmak da gerekiyor.

Bir başka ayette, “Ey iman edenler! Yeniden ve bir daha iman ediniz” emri var. Bir düşününüz bu ne demek olabilir?

Bir diğer ayette, “Allah onlardan razı oldu, onlar da ALLAH’tan razı oldu” buyuruluyor. Bizim ne haddimize ki biz Allah’tan razı olacağız? Ama bunun yanıtı da Vakıa Suresi’nde yazılı: Vakıa Suresi’ni, baştan şöyle bir kat edin ve göreceksiniz ki 7, 8, 9. ayetlerde Allah bizi üç sınıfa ayırmıştır:

1. İlki, Ashabı Meş’eme (Meşum, şom, cehennemlikler, yani eksi Müslümanlar). Bunlar 41-55. ayetlerde yer alırlar.

2. Ashabı Meymene (Meymenetliler, Cennetlikler). Bunlar her çağın Müslümanlarıdır. Adem’den başlayarak, her bir elçi ve kitabı salt Müslümanlık üzerine kuruludur. Mekanları 7 kat olan bir Cennet’tir. Bu Cennet ise Vakıa Suresinin 27 ile 41.ayetleri arasında yer alır.

3. Hanif-Naim Cennet üstü Cennet, ya da Sabıkun-Mukarrebun, ya da kısa adıyla, Hanif M mekanı olup, bildiğimiz Cennet’in yani Sidretül Münteha’nın üzerinde ve Arş’a en yakın konumda yer alan pek az kişinin gideceği bir yerdir. İşte bu üçüncü ve en üstteki sınıf ise 10 ila 27.ayetler arasında yer alır ki Kur’an’ı verdiğim sırayla okuyunuz.

Ben sadece Müslüman değilim, Hanif Müslüman’ım. Çünkü, Vakıa Suresi’nde, Allah, biz kullarını üç gruba ayırmış; Al-i İmran 104 -110 ve 114. surelerde, ata dininden ayrılmamız, yani üçüncü Hanif grup, Protest Müslümanlık emredilmiştir. Bunun altındaki İkinci grup, atadan takliden ve naklen gelen bir fıtrat dinidir. Ama Haniflik denen o yüce din atadan gelmez, siz akıl eder, araştırır, kopararak alır, kalbinizi mutmain etmesi (doyuma ulaştırması) için Yaratan ile özel kontakt kurabilirsiniz.

Haniflik’in, Hanefi mezhebi ile hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü 6000 yıl öncesine, Hazreti İbrahim’e dayalıdır; onun patentindedir.

Sevgideğer dostlar! Verdiğim ayetleri lütfen ödev edinip araştırın. Yakında, sizlere “cuma” ile ilgili çok özel bir konu ileteceğim. Hoşkalın, Allah’a emanet olun. Rabbim ilmimizi arttırsın.

Hans von Aiberg, Mail n° 005 – Tarih: 06 haziran 2001, 11:47: (38)

Yorumlar