Hans von Aiberg’i tanıyalım.

HANS von AİBERG'İ YAKINDAN TANIYALIM!

Sevgideğer okurlar, bir yazarın iç dünyası ve kişiliği onun klişesine göre belirlenmez. Makam ve ünvanı veya görüntüsü değil YAZILARINDA ortaya koyduğudur iç dünyası! Evet bir yazarı sanatcıyı tanımak için eserlerine bakmak gerekir.

Yıllar boyunca milyonlarca satan kitapların yazarının kimliğini hiç düşünüp tartışmamıştık ta ki güdümlü basının medya'daki lakayıt haberlerine kadar!

Bizim Kitaplarından tanıdığımız Hans Aiberg ile medya'da çamur atılan ve bu iftiraları sessiz kalma hakkını kullanarak sineye çeken Hans Aiberg kimilerinin zihninde canlandırdığı Hans Aiberg ile örtüşmüyor olabilir.

Fakat bu melami vakarı, ithamların doğru olduğunu göstermez fakat bunu kullanan iftiracılar daha çok yazarımızın üzerine gitme cesareti bulmaktadırlar.

Sizler için Hans Aiberg'in kaleminden onun kim olduğunu derlemeye çalıştık, haydi hep birlikte onu biraz daha yakından tanıyalım…


İSİM KARGAŞASI

EVVEL ZAMAN İÇİNDE

KAPTANIN SEYİR DEFTERİ

KISACA ÖZGEÇMİŞ

MÜFİDE ATALAY İLE ÖZGEÇMİŞİM


İSİM KARGAŞASI;

Artık hangi soru sorulursa Yanıtım "HAVET" Pekiyi sen neyin nesisin Hans Ayberg? Buna benim bile yanıt vermem çok zor. Ama bir yerinden tutunup işe girelim. Örneğin adımdan, ülkemden başlayalım:

Hans von Äiberg: Kitaplardan tanıdığınız! Hansel van Heiberg: Şu Gretel'in Hansel'i Far Øer-ne diye bir ada-ülke duydunuz mu? Danimarka'nın Grønland ile birlikte "Bağımsız" ülkesi…
Halen inatla eski normanca olan dillerinde "Foroyar" deniyor. Grönland'ın adı eski efsanelerde "İnsula Thule ve Ultima Qarnac" diye geçer. Dünyanın en büyük adası, "Bücür" bir ülkeye bağlanmış, Foroyar ise yine eski esatirlerde "Hyperboreal=Uzakkuzey" diye geçer. 
Valhalla mitlerinde "Norsemanniskaland" olarak bilinirken, en eski Germen efsaneleri de "Hvetteramanniskaland=Bembeyaz insanlar ülkesi" diye belirtir. Türçesi ile Far Öer adalarıdır. 
Grönland ne kadar büyükse, Far öer adaları da o kadar küçük…

(Ama Türk milli takımıyla golsüz berabere kalacak kadar da adı var)

Anlayacağınız, Hans Ayberg "Bir uzakkuzeyli, Hyperboreal"dir. Bayrağı Norveç bayrağını andırır. Çünkü "Yüzyıllarca bir adada soyutlanmanın bedeli olarak anakara'nın dili olan Danca yerine en eski Norseman dilini konuşuyorlar. Yani halen ölmemiş yaşayan Viking dili olan Far Öerce'yi konuşurlar. Devlet olarak amblemi bir koçbaşıdır. Bunun üç anlamı var:

1. Kuzeyde KOYUN'un en son yetiştiği adadır. Anlamı da Koç-Adasıdır.

2. Tanrı THOR'un tepegözü ve iki boynuzu vardır. Başkent halen Thornshavn'dır=Thor'un limanı! Eski adıyla Niflheim=Sisli, buz puslu kent… Buraya bir süre sürgün gelmiştir.

3. Thor'un rakibi başlıca Tanrı VATN (wooden, Odin, Odino) kendi Gözcü-gardiyanı (Gaard) Thulgard'a ünlü Viking kaskı olan iki boynuzlu sihirli RUNİK miğferini vermiştir. Böylece Thor ve şeytanları oraya hapsedilmiştir, ama bir gün hapsedildikleri yerden çıkacak ve dünyayı ele geçirecekler(miş) Tam bir Zülkarneyn efsanesi.

 

Ve adım, ANA-KARA ve kültür emperyalisti Danimarka dilinde Hansen vån Æiberg'dir. Ancak Grönland ve Far Öer "BAĞIMSIZ" olunca, anadilleri serbest bırakılmış Danca, dışarlanmış ve eski nüfus kütüklerindeki "Zoraki Danca" isimler dışarlanmıştır. Hansen vån Æiberg de Faroyar diliyle Hansen Aiberg von Heiberg olmuştur. Hans+en=Hz.Yahya+gillerden demek. Ai+berg=Yarım yumurta, kubbe+Dağ demektir. Bir de "Soylu" kanının nişanesi olan von Heiberg zümre ismi bindirmişler. Heiberg (Ayberk okunur, çünkü fransızca gibi ilk h harfi çok siliktir adeta okunmaz, sondaki b,d,g harfleri de Türkçe kuralında olduğu gibi p,t,k okunur.)

Birinci Dünya Savaşı ile birlikte aile bu kez "Almanya" şubesini açınca Hans von Äiberg kulunuz oluveriyorsunuz. Bunlar olurken, siz henüz kundakta yeni doğmuş bebeksiniz.Bu garip garip isim enflasyonu içinde zavallım Hans, Türkiye'de kırkyaşında kitap yazacak. Acaba hangi ismi kullansam? Türklerin ikinci vatanı olan Almanca" uygun geldi. Ama bu kez ilk harf Danca Æ yerine Ä biçiminde noktalanıyordu. (Umlaut) Kitapların yazarına "Harf" bulamamıştık da, A'yı noktalamıştık (Äiberg gibi) , vån yerine von ve van gibi iki seçenek yazmıştık. (fon okunur)

Sonra vazgeçtik ve Türkçe okunuşuyla Hans Ayberg yaptık. Şimdi ben O kişiyim işte… Bir alfabe kurbanı…
Daha "Vaftiz ismim Peter" ile orta ismim "Edström"ü de kullanmadım, haberiniz ola! Şu ne yazdığını bilmeyen Tevfik Yener'in yazdığı von Aytek diye asla bir soyadım olmadı.)

Şimdi yeniden bir isim değişikliğine gitmek için dava açtım, kazanacağım kesin olduğu için ismimi size şimdiden açıklayabilirim: Hunnes Ayberk… (Tekvir 15'de geçen bu isim "Dinidir, reddilir" denirse, bu kez "Ayberg Ayberk" ad ve soyadını alacağım, şimdiden duyurulur! Böylece şu isim soyadı "KAOS ve ENİGMA"sı bir bitsin de kurtulayım. Önüne gelen bana bir ad takıyor, Hasan, Mehmet, Muhammed, Bülent-Ecevit vb. bu işgüzarlık niye?)

Gelelim asıl konuya:
Acaba Hans Ayberg de mi şaşırdı da kendini Son peygamber ya da İsa, Mehdi, Evliya vb. ilan eden (Yukarıda saydıklarım) gibi bir şey mi ilan ediyor? Zaman yolcusu falan olduğunu mu ima ediyor? Vah vah bir "Aklı başında Hans Ayberg" kalmıştı, "Sizlere ömür" onu da kaybettik… (Mi acaba?)

Beni kaybetmediniz. "Ötekileri" kaybettiniz. Beni kazandınız.
Ben de sizi kazandım. Birbirimizi hak ediyoruz. HAK'a GİDİYORUZ.

Hakça kalınız.

İSİM KARGAŞASI

KAPTANIN SEYİR DEFTERİ

KISACA ÖZGEÇMİŞ

MÜFİDE ATALAY İLE ÖZGEÇMİŞİM


"EVVEL ZAMAN İÇİNDE…" diye başlıyor zaman yolcusunun hikayesi…

Burada bir BİLİM-KURGU test ediyoruz.

Bu kurguya göre ben bir ZAMAN YOLCUSUYUM. (Değilim ama bana biçilen rol bu.)

Sözde ben 309 yıl sonraki bir dünya-zamanından GERİ gelmişim. Ben bir ZAMAN YOLCULUĞU masalının (anti)Hero'suyum. Kimseye “Ben zaman yolcusuyum” diyemezsin, denemez de…

Bu seçimim yerinde mi?

Diyorum ki, BİZ bir BİLİM KURGU romanı yazar gibi beyin jimnastiği yapıyoruz… Öyle diyeceğiz.

Ben bir zaman yolcusu muyum? (Gerçek yanıt: HAVET) Burada okuyanlara yanıtım ise:

Yoo sadece KUR'AN MİSALLER (kurgular, bilim kurgular veriyor) YA, biz de bu misalleri (FİCTİON) şarkılı sazlı sözlü yapıyoruz.

Zaman yolcusunun ardından sevgiliden ağıt Take my breathe away. Yeni candaşlarımız için yeniden yineliyorum: burada BEN bir senaryonun KAHRAMANIYIM. (Aslında ben anti_hero'yum.)

Sözde ben 3 asır sonradan gelen bir zaman yolcusuyum. DEĞİLİM, ama kurgu için önkabulümüz bu… Çünkü bir senaryo yazacaksanız, mutlaka bir KAHRAMANI olmalı.. Burada kahraman benim. Bir kahramanın bir de güzel alımlı bir asistanı olmalıdır. Onun da adını JANA (ceyna okunuyor) koymuştuk.


Editör'ün notu; Hans Aiberg zamanda yolculuğu anlatıyor.


İSİM KARGAŞASI

EVVEL ZAMAN İÇİNDE

KISACA ÖZGEÇMİŞ

MÜFİDE ATALAY İLE ÖZGEÇMİŞİM


KAPTANIN SEYİR DEFTERİ;

"Geleceğin Mesajları" bunlar, kaptanın seyir defteri…

Beni saçmacılık, hayalcilikle suçlayacaklarsa, ŞİMDİDEN TİKSİNİP bizi bıraksınlar diye lazım bunlar…

Hulki Cevizoğlu'nun karşısında da bunları söylerim. Edip Yüksel ve milletvekili Yaşar Nuri değilim, neysem onu söylerim…

TV'de NEYSEM ONU SÖYLEMEDİM Mİ? Ötekiler gülünç olmadılar mı?

Ben VAKARIMLA ve melamiliğimle ve güleryüzlü sevgimle, orada HANİF ahlakıyla bulunmadım mı? Hatta beni aşırı yumuşak bile buldular…

Hayır oraya bir TAKTİK veya ROL olarak çıkmadım. KENDİMDİM. Ta kendimdim. SEVGİ doluydum, SEVGİYDİM… ORADA ben BEN olarak vardım. Sen sen değilsen ROL yaparsın, ya da hırçınlaşıp cerbezelik yaparsın… Şu açık oturumlarda o ROL KESENLERİ görüyorum.. Gördükçe de şu dürüstlüğü ÇOK SEVİYORUM. ALLAH da dürüstü çok sever.


İSİM KARGAŞASI

EVVEL ZAMAN İÇİNDE

KAPTANIN SEYİR DEFTERİ

MÜFİDE ATALAY İLE ÖZGEÇMİŞİM


KISACA ÖZGEÇMİŞ;

Selam ve Selam Sevgideğer Okur’lar.

Ben 14 Şubat 1945 yılında Greenwich meridyeninin üzerinden geçtiği Far Öer (Bağmsız ada-devlet) başkenti Thornshaven'da sabah 09.15 (Türkiye saatiyle 07.15) cıvarında doğdum.

Savaş bitmemiş ve ben kundakta bebeğim. Ana kıtaya döndük: Helsingborg'a… Fakat Almanlar tüm ailemi yok edecek kadar kötü anılar bıraktılar… Bu yüzden savaşta tarafsız olan Sverige'ye geçtik. Karşısı Helsingör denen İsveç kasabası… Aradaki boğaziçi enindeki boğaza da Kattegat: Cat Gate deniyor…Çünkü buz tutuyor ve KEDİLER buz üzerinden karşı kıyıya geçebiliyorlar…

İlgilendiğiniz eğer burcum ise Kova burcundanım. Ayrıca o gün st.Valentine (Dünya Sevgililer günü)…bir başka ayrıntı da 1945 yılı "Aquarius Cycle" yani Kova Evresinin başladığı yıldır.

Yani Güneş sistemi o yıl, Balık burcu evresinden Kova burcu evresine girmiştir. Beraberinde ikinci dünya savaşı bitmiş, barış ve teknoloji çağı gelmiştir. Burcun yönetmeni "Bilim, yenilikler, deha gezegeni Uranüs'tür. Kova Evre'sinin yönetmeni de Kur'an'da Necm Suresi ilk ayette açıklanan, 49.ayette de adı Şi'Ra olarak verilen (Şi'ra Yıldızının da Rabbi O'dur)çok özel bir sistemdir. Şi'ra'nın anlamı "Şuur=Bilinç" kökünden gelmektedir.

İstanbullular, bir ara Eyüp Sultan'a gidiniz. Pierre Loti (Piyer Loti) yoluna tırmanınız. Yolun üçte birinde "Mareşal Fevzi Çakmak"ın mezarını sorunuz. O araya giriniz. Mezarı kolaylıkla bulacaksınız. Fevzi Çakmak’ın hemen yanıbaşında bir mezar var. Hemen bitişik yanyana… Mezartaşında ne yazılı biliyor musunuz? Bir baba kız yatıyor orada… Adil (baba) ve kızı: Müfide Atalay…

Benim bir kaç annem vardır. Öz annemden tiksinirim (ben kötü örneğim, sakın buna tevessül etmeyiniz, çünkü ÖFF bile diyemezsiniz anne ve babalara…). Ben özel olarak beni doğuran dediğim, anne diyemediğim Eva Weissschild'e karşı önlenemez bir nefret duyuyorum. Zaten babam yoktu, benim %100 öksüz olmama neden olmuştur. Ve ben safkan bir yetim iken, asla hiçbir kimse "başımı okşamadı". Ta ki 20 buçuk yaşında iken Müfide Atalay'dan başka… 
Atalay çok hoş bir soyadı. Müfide Atalay ve ailesi Kazan kentinde yaşayan Katatirstan'ın başkenti) bir ÇUVAŞ-Başkırt kırması aile… Onlara İdil-Ural Türkleri deniyor. Tataristan'dalardı ama tatar değillerdi. Rahmetli ve kardeşleri kızıl saçlılardı.

Hiçbir zaman SOYADI değiştirilmiyor. Çünkü o evrensel. Amerika'da yığınla Zilciyan, Fırıncıyan var… Selanikte YLavruoğlu (Yavriogli) var…MİRAS hakkı kaybolmasın diye dokunulmuyor. Metin Mert diye biliyoruz ama nüfus kağıdının altında bir bölüm var. Arka sayfada en altta "Önceki soyadı" diye… Benim ön sayfada Ayberg ve o dediğim yerde von Aiberg yazıyor. Yani soyadından kurtulmanız mümkün değildir, ama isim değiştirilebiliyor. İsmi Türk vatandaşı olunca aldım. Zaten başka türlü de verilmez ki. O dönemde "Evlatlık" idim. Bu imkanı bize veren (Aynı zamanda Naim Süleymanoğlu'na vb. veren) rahmetli Özal'dır. Bir saatte bakanlar kurulu emriyle Türk vatandaşı olabiliyorsunuz artık.

Rahmetli Müfide Annem ise anadili gibi Rusça bilir ve öğretirdi (Rusça, Çuvaş, Başkırt, Kazan Türkçelerinin ayrışması yüzünden ORTAK dil yerine geçiyor. Nitekim 400 dilin konuşulduğu ve kimsenin kimseyi anlamadığı Hindistan da İNGİLİZCE RESMİ DİL). Ama en çok sevdiğim dil Sankritçe oldu. İbrahim'in Nemrut dönemi/Babilonya kulesi olayına kadar EGEMEN TEK DİL idi.

İsveççe-Norveççe-Danca-İzlandaca ZATEN TEK DİL gibi. Türkçe içinde ayrıca iki dil var: Arapça ve Farsça. Bunlara da geçmek kolay oldu, etti yedi. İngilizce okul dili, Almanca yardımcı dil, etti dokuz. Sankritçe (ölü ama, İbrahim'in dili olduğu için ona ben hayat vermek için öğrendim), etti on. Latin dillerine aşinayım (Fr, İt, İsp vb.). Diğer Germen dilleri ise çok kolay (Flamanca , Frizonca vb.).

Nordic dillerini bilirim… Bir eşim Danimarkalı diğeri İsveçli’ydi yıllarca evli kaldım, Türkiye’li olsam bile bunları ben evlilik yoluyla bilebilirdim zaten… Kuzeyli olmadan da bu diller bilinir. Ama şu bilinmez: Old Teutonic dili… Ben bunu da biliyorum, bu benim katmerli Norman olduğumun işaretidir. Hem de bu dili Runik alfabesiyle yazar-okurum. Bunlar evlilik yoluyla öğrenilmez… Orijinal olmak zorundadır Tötonca konuşan… Ben Van Der Zee firmasının tertiplediği bir konferansta üç kuzey diliyle simultane çevirmenlik yaptım da TV'lere haber oldum…

Size bir olayı anlatmak istiyorum. 40 yaşındaydım ve zaten kitap yazma emrim gelmişti. Aslında bin kadar makale yazmıştım ki bunlardan düzinelerle kitap olurdu. Hani yağmur yağıyorsa ilk alışverişiniz bir koruyucu (Şemsiye, yağmurluk vb.) olur ya… Ben de KİTSAN ile çalışır buldum kendimi İlk onlar talip oldular, ben de bir hayır vardır diyerek seçicilik ve piyasa araştırması yapmadan razı oldum ve oturup ilk iki cildi 8 gün gibi kısa bir zamanda gece-gündüz kesintisiz yazdım ama 5 ay sonra çıktı… Niçin mi?

Bin kişiye gösterildi. Tarikat şeyhlerinden tutun da, mahalle muhtarlarına kadar. Hatta cami görevlilerine kadar… Sonuçta bir kırpıntı başlamış. Döndüm yurtdışından kitapların halen yayınlanmamış olmasına şok oldum. Çünkü 8 günde iki kitap yazıyorsunuz… 8 ayda daha çıkmamış!!! (Bilirsiniz ben oturdum mu chat gibi yazıyorum, adı kitap oluyor).

Neler söylüyorlar neler:

Üstad (ben oluyorum) Şu “karadelik” lafı çok belden aşağı başka bir şey diyelim mi ona?… Hocam şu uyduruk Türkçe çok müstehcen “yaşam” yerine “hayat” diyelim… Dalga mekaniği demiyelim dalga geçmek anlar bizim bu cahil millet, mesela mihaniki mevce diyelim… Saidi nursi üslubuyla yazsanız dünya size üşüşür ve alkışlar…

Bu laflara sabrettim. Bana en koyan şu oldu: Biyografimi bulmuşlar Kraliyet Akademisinden. Sözde bir kolejli yobaz genç de tercüme ediyor.

Biyografide şu yazıyor: Far Öer doğumlu Skandinav bir baba ile Alman bir anneden doğan… Danimarkalı yazarımız…

Aynen şu diyalog oluyor telefonda: “Ben duymadım şu uyduruk Far Öer midir nedir, bunun yerine başka birşey yazalım… Skandinavlar Rus mu?"

ve uzun pazarlıklardan sonra ben ALMAN oluverdim(!)

Çünkü, "Türklerle Almanların iki dünya savaşında ve başka durumlarda bir takım dostluk ve bağları varmış, vefa borcumuz varmış, Almanya Türkler’le doluymuş falan filan… Far Öer diye özgür bir ÜLKE yok edildi, "Skandinav asıllı Alman bilim adamı…" diye yazıldım.

Hans adı olmazmış… Bana sormadan yanına Mohammed kondu. İki kitap birden çıktığı için ikisinde de "Mohammed Ayberg" yazıldı… Maliye vb. dinler mi? Mevzuatta "Kardeşim, adın neyse onu yaz" dediler…"Mali yükümlülük altındasın ve basın polisi tarafından denetleniyorsun"…

Yıl 1985 de oluyor bunlar, 17 yıl önce… Bununla da kalmadı ne korkunç yanlışlar yaptılar. Bakınız benim verdiğim uzun bir yazıyı şöyle yapmışlar: 
"… Bu yüzden İSLAM-SÜNNİ-HANEFİ-MEVLEVİ" zincirini izlediğini görüyoruz… Sonsuzluk Kulesi ikinci ciltte bunlar yazılı, hemen başlarda bir yerde… Haberim yok ve keyfi değiştirilmişti.

Ben ne yazmıştım biliyor musunuz: "Müslüman olarak son nefesini vermeye andiçmiş… SÜNNETULLAH'a tabi, HANİF DİNİ seçmiş, Mevlaha Halidi Bağdadi'nin önayak olduğu bir öğretinin üyesiyim…"

Aman Yarabbi! Nasıl oldu da bu Müslüman-Sünni-Hanefi-Mevlevi oldu?

1. Müslüman tamam

2. Sünni DEĞİL SÜNNETULLAH (Sünnetullah=Hablillah=Allah'ın ipidir, MEZHEB-FIRKA YOKTUR). Resulullah Hanbeli değildi, Hz. Ali de Alevi değildi. İKİSİ ve 110 sahabeler sadece SÜNNETULLAH'tan idi. Sünnetullah oldu Sünneti Muhammedi

3. Hanif oldu Hanefi…

Bunu sordum ukala takımına…

Yanıtları muhteşemdi: "Yanlış yazmışsın, Hanif değil Hanefi yazılmalıydı”.

Adamlar böyle diyor delireceğim… Yahu dedim, "Hanif diye ayetlerde anlatılan bir din var hiç duymadınız mı?"

Yanıt şöyle: “Ben Hatmi devamlı yaparım, rastlamadım".

Ötekisi de şöyle diyor: "Onu okudum, O ayetler İmamı Azamın geleceğini haber veriyor, nasıl ki Nur suresini Allah Saidi Nursi'ye indirdiyse, İmamı Azam'a da Hanif'i indirdi”…

Dedim ki, "Saçmalamayın Hz. İbrahim'den söz ediyor".

Dediler ki, "Evet müşrik olmadığını söylüyor. Putperest olmadığını, tevhid dininden olduğunu… O din o çağın diniydi ve üzerine dört kitap indi, o din de sabiilik gibi ortadan kalktı. Eski bir dine mensup olduğunu söylemek seni gayrımüslim yapar"…

Yahu dedim, "Allah'ımız Resulullah'a diyor ki, yüzünü Hanif dine dön…

Yanıt şöyle: "Orada murat edilen Hanefiliktir".

Yahu İbrahim Milleti diyor ayet…

Diyorlar ki: "İslamda Millet ve milliyetçilik yoktur!"

Mevlana olayı ise tam bir paradoksa döndü: Mevlana Halidi Bağdadi'yi HİÇ DUYMAMIŞLAR. Bildikleri tek Mevlana ise Celaleddin'i Rumi imiş.

İşte dostlar benim hazin hikayem bu. O sayfalar baştan yanlış gitti zaten…

Hemen alttaki son paragrafta ise benim 7 dil (aslında 11 dil) bildiğimi yazmışlar. Niçin dedim? “11 çok geldi de ondan”… demezler mi?

İki kızım olduğunu yazmışlar aynı paragrafa. Benim o zaman 4 kızım vardı (Şimdi 6). Niçin iki diye yazdınız dedim? “Onlar yetişkin müslüman olmayabilirler. Biz sabi olan küçükleri yazmayı uygun gördük”. Yanıtları böyle…

Bunlar Halvetiydi… Şeyh benim kitaplarımı denetliyormuş meğer… Göze sürme çekmek SÜNNET imiş erkeklere… Sünnet diye GİZLİCE gözlerine sürme çekiyorlar yalnız kaldıklarında… Kimse görmeden…(Kimsenin görmediği bir sünnet ne demek acaba?) Bizim Yayınevi mensupları da Halveti, onlar da aynı şeyi yapıyorlar.

Hadis'i aldım ve inceledim. Kılı kırk yardım ve gördüm ki orada AYNE (ayna cam, mercek, gözlük, lens hatta iris tabakası falan var) Saçmalamayın dedim. İkinci olarak da başlarına iğrenç olarak zeytinyağını çiğ ve vıcık vıcık sürmek de . Hadisi aldım, yine inceledim ve orada Zeytinyağlı şampuan ve Arap sabunu yani MAMUL madde gördüm, HAMMADDE değil…


İSİM KARGAŞASI

EVVEL ZAMAN İÇİNDE

KAPTANIN SEYİR DEFTERİ

KISACA ÖZGEÇMİŞ


MÜFİDE ATALAY İLE ÖZGEÇMİŞİM

Editör'ün notu;02.12.2003 tarihinde okur grubuna gönderilen maillere verilen yanıtlardan alınmıştır.

Re: "AĞLARSA ANAM AĞLAR; GERİSİ…."

selam selam

Hem sizlere, hem de KMA'sı olduğum ZZ grubumuza EŞİT miktarda yazı yazıyorum. (Mesela ona-on gibi)Dolayısıyla, yahoo'yu açtım ve seni 
karşımda gördüm:)))

Elbette Cennet annelerin ayakları altındadır. Elbette anneler Rabbi'mizin RAHİM ismini ve organını taşıyan mübarek varlıklar, velinimetimizdir. Tüm annelerin ayaklarının altını öperim-gerçekten-

Anne açısından ben verimsiz ve şanssızım. (iki zamanda duble Öksüz- yetim olayına girmiyorum, benimki bir istisna.) 
Manevi anne açısından da şanssızım. 1965'de tanıdım ve 1972'de kanserden kaybettim "Müfide Atalay" annemi. (Halen onun kütüğündeyim, kimlik bilgilerim onunkilerdir.) Bu 7 yılın dört yılını yurtdışında geçirdiğimden, canım annemi sadece üç yıl gördüm ve geç buldum çabuk kaybettim şarkısını dinledikçe burnumun kemiği sızlar. Ona dua etmediğim salatım yoktur.

İkinci bir anneyi de gruptan buldum. Bana hayat ve heyecan veriyordu. Ama birden benimle tüm ilişkilerini kesti. Onu rahatsız 
etmemek için ben de aramıyorum.

Anneler ve manevi annelerden başka kayınvalidelerden de şanssızım. İlk evliliğim halamın torunu ile gerçekleşti. Fakat tüm GADDARLIĞINI benim babadan kalan mirasıma yasal VELİ olmakla kullandı. O benim cadı halamdı. Henüz 21 yaşında yani DK yasalarına göre reşit olmadığımdan rahatlıkla baba mirasını kullandı. Boşandım kızından ve hiç görmediğim baba mirasım onlara kaldı.

Aradakileri anlatmadan gelelim altıncı evliliğime: Eşimin rahmetli babası ikisi yazlık, biri ev, diğeri arsa dört parça malı, önce komşusu "Kadriye" hanım'ın üzerine geçirdi, sonra da eşimin bir yaş büyük ağabeyine "Satış" gösterdi. (Reşit olmamış ve verdiği vekaletin ne olduğunu bile anlamayacak yaşta olan) Eşim avucunu 
yalarken, tüm mal "ANNE"sinin görülmemiş adalet ve şefkat anlayışıyla "OĞLUNUN" oldu. Oğlu evlendi, şimdi "GELİNİN" malı oldu. Oğlu ve gelin "Anne"yi kovdu, anne ise bizim yanımıza sığındı. Anne, "Elin oğlu gelip mirasımızı yemesin diye oğlumun üzerine yaptım" diye dursun, elin kızı geldi ve hepsini aldı. Çünkü kayınvalidem tamamını "ASLANLAR ASLANI" oğlu üzerine yapmıştı. Şimdi o da ÇULSUZ ve evsiz, geç de olsa ben "Oğlu oldum" ama, 10 yıl geçti aradan… Hatta tutup bana üç milyar liralık (Hatır)çeki bile buldu.

Gerçekten anneler "Çocuklarını" hele hele "Erkek çocuklarını" aşırı seviyor Türkiye'de… "Aslan oğlum, Kaplan oğlum"

Kızlar ise "Diri diri gömülüyor" O ile başlayan ve u ile biten kelimeleri anneler kızlarına söylüyor ve ben üzülüyorum :((((

Bir annem olmayışına ve malım olmayışına ÇOOOOK sevinçliyim. Hele Türkiye'de bir kız olmadığıma iki kez sevinçliyim. TÜRKİYE kelimesine aldırmayın, Bu benim şahsi görüşüm. Halam=Kayınvalidem de yabancıydı mesela… İşi şahsiyete döktüm ama, ben Ali İmran 115 gereği "ÖRNEK" olmak için başıma gelenleri yazmaya mezunum. Amacım İBRET dersi vermekti.

Allah buyuruyor: "Çocuklarınızı yaratan siz misiniz yoksa biz miyiz?" diye…

Türkiye'de ve oryantal dünyada, çocuklarımızı Allah değil BİZ yarattığımızdan, onların burnundan getirene kadar Anne olarak uğraşıyoruz. "Kaynana" manileri boşuna mı dizildi?

"Elin kızı geldi çeyrek asırdır büyüttüğüm ellerimle yedirdiğim, saçımı süpürge ettiğim oğlumu, bir gecede elimden aldı götürdü."

Hiç namaz kılmayan bir "Annemizin" anne ile ilgili tüm hadisleri ve ayetleri ezbere bildiğini, (ama başka bir şey bilmediğini)ve de "SÜTÜMÜ HELAL ETMEM" diye çektiği şantajları hepimiz biliyoruz.

Çoğumuz da yaşıyoruz! Bin kadar genci 37 yıldır YÜZYÜZE eğittim. (Keş, terörist, asi vb. idiler) TECRÜBE konuşuyor: Önce bana "ÇOK TEŞEKKÜR ETTİLER" Ama sıra o genç/gençkızçların Allah'ın emri olan NAMAZ kılmaya teşvikim üzerine istisnasız tüm anneler bana düşman oldular.

Evet çocuklarını aşırı seviyorlar. Mevlitlere koşturuyorlar, başlarında al yazmalarla… Uyduruk yasin kitapları alıp mezar başlarında okuyorlar. Hatta arada bir veya devamlı namaz da kılıyorlar. Gerçekten onlar "PAMUK ANNELERİMİZ" 20 yaşındaki evladına "Hans denen o şeytan ile görüşmeyeceksin" diye "Aksütlerini helal etmiyorlar" Onları yola getiren kitaplarımı önce anneler yakıyor, fakat kimi babalar ve çoğunlukla dayılar yakılan 500 kadar kitabıma karşılar. İçinde ayet yazılı kitaplarımı lağıma atan anne sayısı bir düzine… Yakanların sayısını hatırlamıyorum.

"Niye bizimle birlikte orucu açmıyorsun? Neden üç vakit ve eksik rekatlı namaz kılıyorsun? Sen cumaları kaçırmazdın, şimdi gitmiyorsun?"

"Yeni Asya'da okudum, o adam (Bendeniz) casus papazmış! Mürşidimiz bu adam şeytandır dedi!" Bunlar da dindar anneler…

Allah buyuruyor"evlatlarınız akil ve baliğ olunca, artık benim sorumlu kulumdur, karar vermekte serbesttirler, sizleri ilgilendirmez."

Anneler itiraz ediyor: "Olur mu öyle şey, benim oğlum daha askere hazırlanıyor veya kızım Üniversiteyi bitirmedi!"

Ben oğluma o kızı almam. Onun annesi ….

Ben kızımı o ailenin oğluna vermem!

Anneler genel uygulamada AYETLERE ve dolayısıyla ALLAH'a karşıdır. Onlar sadece elleri altında tutmak istemektedirler. (Hem de ebediyen) İslam alemi Teyemmüm gibi "Mutabakat nikahını" bile tanımıyor veya "Muta' nikahı" gibi "Sapıklık" görüyor.

Türk anneleri, Amazon ve "Hanın eşit eşi HANIM" toplumundan geldiğini unuttular, arabesk anneler oluverdiler! Anaerkil Turan toplumunu Babaerkil pislik araplara çevirdiler.

Allah buyuruyor: "Elinizin altındakilere (reşit çocuklarınızı, evde çalışanları, işyerinde çalıştırdıklarınızı) eziyet (Özellikle manevi eziyet) etmeniz yasaklandı!"

Nerede???

Anneler gelinleriyle ve dünürleriyle bir amansız yarış içindeler. İki arada bir derede "Oğullar, kızlar" mahvoluyor. 24 yaşındaki oğlu, iki yıldır bir üniversiteli kız ile birlikte yaşıyor ve okuyorlar-başka şehirde- Hemen harçlık kesiliyor ki oğlan okumasın eve dönsün ve o kim olduğunu bilmediği (Genetik düşmanı) gelindean ayırsın ve "ELE GÜNE KARŞI" bir düğün yapacağı ve de "Hamamda" kendi seçeceği bir kız ile evlendirmek amacında…

Gelinin yemeğini beğenmez, dalar mutfağa! Hep rekabet hep rekabet! Zıhar'ı oğlu yapmaz, ama neredeyse annesi yapar! Zıhar ayeti sadece bir oidipus kompleksi değil; anne'nin de KAYINVALİDELİK kompleksi, "Oğlunu kaptırmama" kompleksi, sevgiyi başka bir kadınla (elkızı) paylaşmaya tahammülsüzlük kompleksi…

ZIHAR'ın bir başka anlamı da şu: "Oğul annesini ADALET dışında sırf annesinin gönlü kırılmasın" diye "karısını ezmek üzerine" kurduğu bir evlilik yaşatıyor.

Zıhar'ın bir başka anlamı da şu: MEMLUK=Elinizin altındakiler'den biri de "EL KIZI=GELİN" Lafla ve lafta "O benim kızım SAYILIR" teranesi… Olur mu öyle şey, o benim kızımdan FARKSIZ! diye ağızda ciklet laflar… Gönülde bir şey yok, kin var kin! Elin kızı geldi ve oğlumu alıp gitti!

Öyle mi? Ya sen bundan taa şu kadar yıl önce GELİN olup, başkasının OĞLUNU onun annesinden almadın mı?

"Sütüm haram olsun, beni toy bir geline sattı! Var yok onun için çalışıyor. Ben ona nasıl baktım, nasıl emzirdim?"

Hayır efendim, ayetler, annelerin sütünün sadece bir "ÜF" değeri olduğunu bildiriyor. Evlatlar da çocuk besleyecek, gelinler ve kız evlatlar da SÜT emzirerek, annelerin SÜT hakkını ödemiş oluyorlar.

Kimse kimseden ALACAKLI değil! Sadece sütün karşılığı "ÜFFÜN" dememekle ödenmektedir. Bir üflemelik hakkı vardır annelerin-ASLINDA-

Yine ayet diyor ki: "Eğer Hızır o çocuğu beşikte öldürmeseydi, İNANÇLI,ÇOK İYİ KULLAR olan anne-babasını dinden çıkarıp, kafir edecekti"

Ayetlerin İKİ YÖNÜ VARDIR>>>>>>Anneler ve babalar da KAFİR ederler çocuklarını ve üstelik bunu DİN adına yaptıklarını sanırlar!

Hangi evlat "Annem benim üzerime fazla düşüyor, bekarmışım gibi eliyle abartarak yediriyor içiriyor, eşimin üzerine sinsice ve kinayelerle çullanıyor!" diye içinden geçirmedi ki?

Hangi kız evlat "Annem daima ağabeyimi/erkek kardeşimi sevdi, beni ikinci sınıf gördü, bana değer vermedi!" diye arkadaşlarına yakınmadı ki? Farketmez kız evlat da ileride kayınvalide olunca ZIHAR yapar merak etmeyin! (Hanifeleri tenzih ederim.)

Cifir alemine uzanalım:

Allah KARDEŞ evliliği olmasın diye Havva anamıza biri kendi öz-gen çocuğu; ötekisi YY olan çapraz "Tüp" kardeş verdi. Havva kendi çocuklarını (Çirkin olanları) ANNE gibi severken, yine kendi doğurduğu öteki kategori(huri) çocuklarını da KAYNANA gibi görerek yasak meyve hatalarını sürdürmekle kalmadı, havva kızlarının 
genlerine "Kaynanalık ZIHAR" kompleksini de yerleştirdi. Kendi çocuklarını "ÖZ" ve "ÜVEY" diye ikiye ayırdı. Habil'in ölümüne "Damadı ölmüş" gibi bakarken, "Kaabil'in ceza almasına da tüm şirretliğiyle karşı çıktı."

Lut'un "GÖZÜ ARKADA KALAN" karısı gibi…

Nuh'a "BUNAK" diyen ve Tufan'a inanmayan karısı gibi. O kadın ki en büyük oğlu YAMM(Kenan)ın ZIHAR derecede aşığıydı.

Bir küçük Levhi Mahfuz SIDK ve EMİN beratı sırrı çıtlatacağım: Amina Hatun, efendimizi TERK EDİP GİTTİ!

O gittiği için SÜTANNE(Halime) tutuldu!

Asla geri gelmedi ve yeni eşiyle yaşadı!

Şimdi mızrak nasıl çuvala sığacak?

Efendim, araplarda ADET idi, yeni doğan çocuk süt anneye verilirDİ Gel de külahıma anlat ey Hadis yazarı!

Bu kadar sahabenin H İ Ç B İ R İ süt anneye verilmedi, sadece efendimiz verildi ve bu da A D E T/gelenek/örf oluverDİ!

Buna efendimizin babası Abdüllat'ın adının AbdULLAH olduğu palavrası kadar inanırım!

Bizim için en iyi temenni şudur: İbrahim babası Azer için 'Babamı bağışla' diye dua etti! Acaba GENEL olarak tüm dualarını kabul ettiği İbrahim ss.ın bu Ö Z E 
L duasını ALLAH BAĞIŞLADI MI? (Etüd konusudur)

Pekiyi ben hem T Ü M annelerin ayaklarının altını öpüyorum hem de veryansın ediyorum. Benim annelerim olmadığı için mi?

Hayır!

BİZLER p r o t e s t 'iz!

Yani hem ayakların altını öperiz hem de HAK ETMEYEN anneleri kınarız! HANİFE anneler, hanif olmayan ataları=Annelerinin mukalliti olamazlar.

Haramdır, yasaktır, cunahtır!

Hoşça ve dostça fakat Protestçe

RZİ

 

Yorumlar